DV2025 Talihlileri DV2025 Green Card Çekiliş Aşamaları konusunu inceleyip sorularını yine bu konuda sormalılar!
Üyelik oluşturma ve foruma giriş konusunda sorun yaşayan üyelerimiz [email protected] adresine email gönderebilirler!

  • @TOK
    5348 Westheimer Rd
    Formal bir kira sozlesmesi, adres teyidi (telefon hatti alirken aldiginiz evrak olabilir) ve gocmen vizeli pasaport olmadan hesap acmiyor artik Ozlem Hanim, bilginize.
    Otel, Airbnb, 'odami kiraladim' gibisinden bir yazi ile acmiyor yani.


  • @Eren-0 teşekkür ederim. Bank of America sayfasında 2 adet kimlik yeterli yazıyor. Pasaport, America vizesi ve local driver license gibi alternatifler var.
    Adres olayı mümkün olur mu bilmiyorum. İlk etapta yanında kalacağım arkadaşın adresi ile telefon hattı alabilirsem belki o olabilir.
    Ev kiralamak için de bank statement istiyorlar.
    Bakalım nasıl geçecek bu süreç.


  • Herkese Miamidan merhaba,

    Istanbuldan direkt ucus ile Miamiye indik. Havalimaninda polisler bizi aldilar.Bir oda da oturduk ( cok kalabalikti ) daha sonrasinda islemleriniz bitti dediler ve meshur sari zarflari istediler cok basit ve stress yapilmayacak bir surecmis.

    Ertesi gun, ilk is olarak T- mobile dan sim kartlarimizi aldik. Sonrasinda en yakin Bank of america ya giderek hesap actirdik.Hepsi cok kolayca oldu.detayli olarak sonra yazacagim yine


  • Bu ileti silindi!

  • @eray26 Hayırlı olsun Eray Bey, Ocean Drive’ın bir tozunu attırırsınız artık 🙂


  • @erenotti miamide kalmayacagim ne yazik ki, Jacksonville e gececegim 🙂


  • @eray26 Jacksonville izlenimlerinizi bekliyoruz..


  • @MySea deneyim kazaninca direkt yazacagim buraya. Ilk deneyimler guzel ama SSN beklemesi cok sikinti ve sunu net ogrendim amerikada evden once araba daha onemli

  • ⭐⭐⭐

    @TOK, içinde söyledi: ABD'ye Yeni Taşınmış Göçmenlerin İlk Aylardaki Deneyimleri

    @Eren-0 teşekkür ederim. Bank of America sayfasında 2 adet kimlik yeterli yazıyor. Pasaport, America vizesi ve local driver license gibi alternatifler var.
    Adres olayı mümkün olur mu bilmiyorum. İlk etapta yanında kalacağım arkadaşın adresi ile telefon hattı alabilirsem belki o olabilir.
    Ev kiralamak için de bank statement istiyorlar.
    Bakalım nasıl geçecek bu süreç.

    Ben de ilk arkadaşımın adresini vermiştim ve adres kanıtı istemediler benden çünkü arkadaşım yanımdaydı ve adresini kendisi söyledi benimle kalıyor diyerek. Houston’da Özlem Hanım açmıştı hesabı tabi göçmen vizem vardı. Ama adres isterlerse arkadaşınızın adresine sizin adınıza Amazon’dan falan bir şey satın alıp onu gösterebilirsiniz, kabul edebiliyorlar. Ayrıca telefon hattınızın faturasını da gösterebilirsiniz çünkü ona da adres yazıyorsunuz.

  • ⭐⭐⭐

    @T-C-Kubilay-Dikici, içinde söyledi: ABD'ye Yeni Taşınmış Göçmenlerin İlk Aylardaki Deneyimleri

    @EzgiLera Merhaba aralık ayındaki yazınızdan sonra PART 3 için hergün girip kontrol ediyorum 🙂

    İlginiz için teşekkür ederim. Birkaç gündür yazıyorum. Bitirdiğim zaman yayınlayacağım. Yakında geliyor, az kaldı 🙂

    7 Haziran Editi: Yazmayı sonunda bitirdim ama çok uzun olmuş. Bilmiyorum bu haliyle mi eklerim yoksa kısaltır mıyım… Çok fazla parçaya bölmem gerekecek. Belki önce bir kısmını paylaşıp daha sonra ilgiye göre devam edebilirim. Çok derken abartmıyorum, şaka değil 20bin kelimeden fazla yazmışım ve kendi nezdimde atlaya atlaya yazdığımı düşünüyordum 😅

  • ⭐⭐⭐

    Öncelikle yazdıklarımı okuyup yaptığınız yorumlar, desteğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Fazla mı detaylı oldu acaba, bu kadar yazmasam mı? diye dusunurken, yazmaya devam etmem konusunda çok teşviklendirdiniz beni. O yüzden yine mümkün olduğunca detaylı bir şekilde anlatmaya çalışacağım. Son yazımın üstünden aylar geçti ancak şu an geri kalan kısmı anlatmaya hazır hissediyorum kendimi.

    Orijinalinde 20 bin kelime yazmıştım. Ama mümkün olduğunca kısaltmaya çalıştım ve 12 bin kelimeye kadar düşürdüm. Yine de çok uzun biliyorum ama okuma kolaylığı olması açısından parça parça atacağım. Kimse okumazsa anlayışla karşılarım.

    Part 3

    Evet, en son spoilerdan önce kaldığım yerden devam edeyim. Arkadaşımla beraber New York'tan dönüyorduk ve ev almaya karar verdik. Ancak tam bu sırada ehliyetim suspend edilmiş ama eve henüz posta gelmediği için benim durumdan haberim yok. Ama bazen içime doğuyor sanırım; normalde uzun yolda arkadaşımla beraber araba kullanırız, bu sefer hiç arabayı ver de biraz da ben kullanayım demedim bile, o da teklif etmedi.

    Pazartesi günü New York'tan dönerken yolda ev ilanlarına bakıyordum. Normalde condo/town house tarzı bir yer kesinlikle düşünmüyorduk ancak konumu gerçekten çok güzel ve fiyatı ciddi anlamda uygun bir yer buldum. 3+2 olması da ayrıca çekiciydi. Biraz eski bir yerdi ve tadilata gerçekten ihtiyacı vardı. Ama 100 bin dolar altında bir fiyatı olması, tüm o eski olması, tadilata ihtiyacı olması durumunu telafi ediyordu. Oraya epey yükselmiştik ve görmek istiyorduk. Ama New York'tan dönerken neden biraz daha gezmeyelim ki dedik ve Niagara Şelaleleri'ne de uğradık. Ohio'ya döndüğümüzde saat artık geç olmuştu ve ertesi gün eve bakmaya gideceğimizi düşünerek uyudum. Ertesi günü sabah arkadaşım daha isteyken ilan yayından kalktı bile. Biz de evin teklif aldığını düşündük.

    Geçen sefer de arkadaşım tek başına ev almaya çalışırken de böyle çok olmuştu, daha evleri görmeden ilandan kalkması aslında alışık olduğumuz bir durumdu. Normalde olsa yine akışına bırakırdım ama belki içimde bir şeyler dürttü beni, belki de beraber ev almaya karar verdikten sonra beğendiğimiz ilk ev olmasının etkisiyle oldu, belki de ya aslında o kadar da iyi değilmiş diyerek kendimi teselli edeceğim bir sebep arıyordum, bilemiyorum. Evle ilgili diğer detaylara bakıyordum. Evin emlak ofis sitelerinden birinde ilandan henüz kalkmadığını gördüm. Belki ilanı kaldırmayı unutmuşlardır, belki de gerçekten henüz teklif kabul edilmemiştir diye hemen onlarla iletişime geçtim. Akımda mı kalsın?

    Ev için henüz anlaşma sağlanmadığını, istersem görebileceğimizi söylediler. Tabii dedim hemen randevu ayarlayalım lütfen. Emlakçımız olmadığı için bize emlakçı atayacaklarını söylediler. Aslında arkadaşımın daha önceden beraber ev gezdiği emlakçısı vardı ama hem piyasanın durumundan dolayı arkadaşımın bütçesine uygun ev bulamayışları hem de bizim baktığımız uygun fiyatlı bölgelerin o emlakçının normal bölge ve fiyat portföyünün çok altında kalması sebebiyle yollarını ayırmaya karar vermişlerdi. Üstelik beraber girdiğimiz bu yeni yolda tamamen yeni bir başlangıç yapmak da daha iyi olurdu.

    Arkadaşımın iş çıkışı olan saat için yeni emlakçımızla sözleştik. Ben biraz erken gitmiştim arkadaşımdan. Emlakçı da bizden önce gelmişti, bekliyordu. Kapıda kendisiyle muhabbet ettik. Arkadaşım gelmeden eve girmek istemedi emlakçı, sürprizi kaçmasın dedi. Çok tatlı bir kızdı. Espiriler, şakalar derken arkadaşım gelene kadar biz samimi olmuştuk bile. Evin daha önce ilandan kalktığını da söyledim. Hala teklif alımlarının devam ettiğini, cumaya kadar yani 3 gün daha vaktimiz olduğunu söyledi. Bu güzel haber diyerek sevindim.

    Arkadaşım geldi ve evi görmek için içeri girdik. Ev beklediğimiz gibiydi, eskiydi ve tadilata ihtiyacı vardı. Evde benden genç hiçbir şey yoktu, ne buzdolabı ne çamaşır makinesi ne başka bir şey. Hatta bunların ilk üretilen beyaz eşyalar olduğu konusunda epey espriler yaptık. Evde tadilat beklediğimiz bir şeydi ama gözümü korkutan 2 şey olmuştu. İlki nedense duvarları kilim gibi bir şeyle kaplamışlardı ve altından ne çıkacağı, neden böyle bir şey yaptıkları meçhuldü. İkincisi evin neredeyse her yerinde ama özellikle pencere önlerinde ve dolaplarda ölmüş böcekler vardı. Belli ki bir böcek sorunu olmuş ve çözmeye çalışmışlar ama ne kadar çözdüler bilmek mümkün değildi.

    Yine de fiyata bakınca evin potansiyeli vardı. Teklif vermemek için bir sebep yoktu. Ailem bana yine yardım edecekti. Evet, yine 🙂 Ev 82.500 dolara ilana konmuştu. Emlakçıya 70 bin dolar teklif etmeyi düşündüğümüzü söyledim. Tabi karşı taraftan herhangi bir tadilat falan beklemeyecektik, kendimiz yapacaktık. Emlakçımız olabilir tabi neden olmasın dedi. Ama bize bankadan evrak gerektiğini söyledi. Daha önceden onay aldığımız, bankanın bize ne kadar kredi vermeye istekli olduğunu gösteren bir belge (pre-approved letter). Arkadaşımın daha önceden aldığı belgeyi kullanmak istedik. Önceki sene teklif etmek istediğimiz fiyatın 2 katını vermişti banka bu sene kabul etmemek için sebep yoktu. Ama 6 ay süresi geçtikten sonra ev bulamayıp almaktan vazgeçtiği için uzatma yapmamıştı arkadaşım pre-approved letter için ve süresi geçmişti. Bu sebeple kabul edemeyeceğini söyledi emlakçı. Ben de parayı henüz ailemden almadığım için hesabımda para gösteremiyordum. Ailem bana banka yoluyla en hızlı şekilde para göndermeye çalıştı ama hep bir sıkıntı çıkarttı banka. Ve sonuçta teklif veremedik.

    Bu süreçte de eve ehliyetimin suspend edildiği ile ilgili evrak geldi. Aha dedim yine başladık. Türkiye'den dolar çıkmasın diye sürekli sorun çıkartan bankayla mı uğraşayım, işsizlikle mi uğraşayım, ehliyetimi geri almaya mı çalışayım yoksa ev mi bakayım? Hepsini birden yaparım ben 🙂 Zaten hep böyle oluyor. En basit konularda bile insanların zahmetsizce ulaşıp elde ettiği şeyler için hep çabalamak zorunda kalıyorum ben. Şikayetçi de değilim aslında bu durumdan çünkü bu sayede sürekli yeni tecrübeler yaşayıp yeni bilgiler edinmiş oluyorum. Belki de bu yüzden ben kendime çekiyorumdur her zaman zor yolu. Geçmiş tecrübelerimden bildiğim üzere de önce yokuş aşağı yuvarlanır, daha sonra dimdik bir yokuşu çıkarım. Yavaş yavaş çıkarım, yorulurum, enerji ve zaman harcarım ama bilirim ki ben o yokuşu elbet çıkarım, o engeli aşarım. Çünkü daha önce de yaptım, yine yaparım.

  • ⭐⭐⭐

    Part 4

    Yine en dipteydim ve hemen planlamaya koyuldum. Önce ehliyeti nasıl geri alabileceğimi araştırdım. Avukatla değil, kendi başıma. Bunun için mahkemeye gitmediğim için kapattıkları dosyamı yeniden açtırmam ve yeni mahkeme tarihi alıp ona katılmam gerektiğini öğrendim. Bununla ilgili bir dilekçe yazmam gerekiyormuş. Dilekcemi yazdım ve mahkemeye verdim. Çok tuhaf aslında ama bunu yaparken içten içe mutlu oldum. Amerika’ya gelmiş ve şimdiden devlete karşı talepte bulunmaya başlamıştım bile. Her ne kadar ehliyetimin olmaması canımı sıksa da bu mahkeme durumu bana heyecan veriyordu. Arkadaşımın mesaisi olmadığı sürece Cuma günleri çalışmıyordu. Cuma günü beraber gidip dilekçeyi verdik. Dilekçeyi inceleyip önümüzdeki Cuma gününe kadar cevap vereceklerini söylediler.

    Evde boş bulundukça emlakçıyla da biraz sohbet ettim. Evet, o evi kaçırmıştık ama o emlakçıyla beraber çalışmak istediğimi, aradığımız evin özelliklerini ve baktığımız bölgeleri yazdım. Emlakçımız, tüm kriterlere uygun bir ev bulabileceğimizi düşünüyordu. Cuma günü bir eve bakmaya gittik, ancak fiyat/performans olarak pek beğenmedik.

    Tabi bu süreçte, eğer yine bir ev bulursak bu sefer teklif sürecini kaçırmayalım diye soft inquiry ile pre-approved letter veren bir kredi kuruluşundan pre-approved letter aldık. Faizi çok yüksekti ama sıkıntı değil, değiştiririz diye düşünüyorduk.

    Ertesi Perşembe günü bir ev gördüm ilanda. Cuma günü arkadaşım yarım gün mesaiye kalabilir diye emlakçımızla Cuma öğleden sonrası için sözleştik. Bu esnada mahkemeden cevap geldi. Dilekçemi kabul etmişler ve davayı yeniden görmek için 2 hafta sonrasına gün vermişlerdi. Evet, yokuşu yavaş yavaş tırmanmaya başladığımı hissediyordum artık.

    Arkadaşımın işverenleri beni tanıyorlardı. Önceki sene henüz arabam yokken ve ben arkadaşımın arabasını kullanırken arkadaşımı bırakıyor, alıyor ve bekliyordum. Bu süreçte onlarla tanışıp muhabbet etmiştim. Arkadaşım da işverenlerine, o Cuma günü mesaisi uzayacağı için öğle arasında gelip beni alacağını, daha sonra ev bakmaya gideceğimizi, ehliyetimi kaybettiğim için kendim gelemediğimi söylemiş. Beni aldı, şirkete götürdü, mesaisini bitirmesini bekliyordum. O kadar süre boyunca o şirkete gidip gelmiştim ama daha önce hiç içeriye girmemiştim. İşverenlerinden biriyle içeride denk geldiğimde ehliyetimle ilgili muhabbet ettik, bir süre daha ehliyetim olmayacağını ve arkadaşımın gelip beni almak zorunda kaldığı için üzgün olduğumu söyledim. Normalde bunlar biraz özel konular arkadaşımın işvereniyle paylaşmak için ama bilerek mümkün olduğunca açık ve dürüst olmaya çalıştım çünkü arkadaşımın beni almaya gelirken söylediğinin doğru olup olmadığını anlamaya çalışıyor olabilir diye düşündüm. Ehliyetsizliğin benim için çok sıkıntı olduğundan ve bu yüzden çalışamadığımdan da biraz konuştuk. Daha sonra arkadaşımın müdürü ile karşılaştım. O da durumu duymuş, çalışamıyor olmana çok üzüldüm, umarım bir an önce halledebilirsin dedi.

    Emlakçımız ile randevu saatimiz yaklaştığında şirketten çıktık ve bakacağımız eve vardık. Dış cephesi benim en sevdiğim renk olan maviydi. Belki de ilanın en başta ilgimi çekme sebebi rengiydi 🙂 Fiyatı baktığımız aralığın biraz üzerindeydi. Aslında çok üzerinde değildi ama bu fiyatlara bir ev alacaksak en azından tadilat gerektirmeyen bir ev olmasını umuyorduk ve eğer tadilat istiyorsa bu fiyatlar biraz fazlaydı bizim için. Ev tam olarak boşaltılmamıştı. Mümkün olduğunca boşaltılmış ve kalan ıvır zıvır bodruma, garaja konmuştu. Evin içinde çok hoş bir piyano vardı. Birçok tamirat tadilat aleti, bahçe bakım ekipmanları, duvar boyaları ve birçok şey vardı. Ev boş değildi ve hissiyatı da boş değildi. Evdeki yaşanmışlığı hissedebiliyorduk. Ev oldukça eskiydi. Hatta belki baktıklarımızın en eskisi bile olabilirdi. Ama güzel bir enerjisi vardı. Arka bahçesi çok güzeldi. Evet, bütünüyle bakınca muhteşem değildi ama gerçekten güzel bir yerdi. Hali hazırdaki durumunu değil, ileride olabileceği hali görüyordum aslında eve baktıkça. Üç odanın üçünü de kafamda doldurmuştum bile.

    Tam evden çıkarken birkaç saat önce Zillow’a yüklenmiş aynı sokakta başka bir ev daha olduğunu gördük. Şu an baktığımız evden daha büyüktü, ekstra bir odası daha vardı, 4+2 bir ev ve fotoğraflarda çok iyi görünüyordu. Fiyatı 10 bin dolar daha yüksekti ama şu an baktığımız eve göre daha yakın zamanda yenilenmiş gibiydi. Hem her ne kadar fiyatı biraz daha yüksek olsa da metrekare başına fiyatına bakınca çok daha ucuza geliyordu aslında. Emlakçımıza o eve de bakabilir miyiz diye sorduk. Hemen ayarlamaya çalışayım dedi. Tam bu sırada evin yanındaki evde garaj satışı hazırlığı yapan çok tatlı bir teyze gördük. Hemen muhabbete giriştim tabi. O da evini geçen sene almış. Aa dedim siz de yenisiniz o zaman. Hayır dedi, bu mahalle gerçekten çok güzel bir mahalle, 18 yıl boyunca şuradaki sarı evde yaşadım ve geçen sene de bu evi aldık, çok fazla uzaklaşmak istemedik mahallemizden diye ekledi. Açıkçası bu konuşmadan sonra mahalleye de bakacağımız eve de daha çok yükseldim. Teyzenin eski evim diye gösterdiği ev, bakmak istediğimiz evin sadece iki yanındaydı. Tam bu sırada emlakçımız telefon görüşmesini bitirmiş ve ilana yeni konmuş evin anahtar kutusunun şifresini almıştı. Teyzeye umarım komşu olabiliriz diyerek veda ettim.

    Diğer eve bakmaya giderken arkadaşıma müdüründen mesaj geldi. Müsait olduğumda benimle görüşmek istiyormuş. Peki dedim, işlerimiz bittikten sonra ararım.

    Önce dışını gezdik evin. Bahçesi, garajı, verandası, her şeyi güzel görünüyordu. İçeri girdik. Mutfakta ufak tefek tadilat gereksinimi dışında sorunlu bir şey yoktu. Çok güzel bir salonu ve kış bahçesi vardı. Galiba sonunda aradığımızı bulmuş gibiydik. Hem de ilan yeni konduğu için muhtemelen teklif falan da yoktu evde. Fotoğraflardan biraz farklıydı çünkü fotoğraflar ev doluyken çekilmişti, şu an ev boştu. Hemen heyecanla üst kata çıktık. Ama çıktığımız gibi ağzımız açık kaldı. Üst katta resmen tavan dökülüyordu. İçinin yalıtımına kadar yere doğru sarkıyordu. Üstteki tüm odalar aynı şekildeydi, kimisi daha harabe, kimisi yeni yeni dökülmeye başlamış. Banyo kocamandı ama onun da tavanı su almıştı ve üstelik cam tavanlıydı. Odalardan birinin tavanı öyle bir dökülmüştü ki odanın ortasında, yanlışlıkla çarpsanız tüm tavan başınıza düşecek gibi. Açıkçası evin o fotoğrafları karşısında gördüklerimizden sonra bir şaşkınlık yaşadım. Ama neyse, evin geri kalanı belki muhteşemdir, değilse de görmüş olalım diyerek bodruma indik. İnmez olaydık... Ev resmen yan yatmış, bodrumda kocaman çatlaklar var, evin temelinde boydan boya. Bir de yeni boyamışlar muhtemelen çünkü nem alıcı vardı odada ve boya kokuyordu. Çatlağı saymazsak bodrum da çok güzeldi, büyüktü. Hatta o kadar büyüktü ki orayı bile üç ayrı odaya bölmüşlerdi. Ama yeni boyanmış halinde bile kocaman bir boydan boya çatlak varken boyanmadan önce nasıl olduğunu düşününce açıkçası bir an önce çıkmak istedim oradan. Ne hayallerle geldim, ne şoklarla gidiyorum... Bu sefer gerçekten aradığımızı bulduğumuzu düşünmüştüm ama büyük yanılmışım. Evin ilandaki fiyatı $169,900 idi. Ama bırakın oraya 170 bin dolar vermeyi, muhtemelen 70 bin dolar bile vermezdim. Masrafı az olsun çok olsun, deprem ülkesinden geliyorum ben, öyle yan yatmış evi alacak yürek yok bende, hele ki gurbette hiç yok!

    Akşamına emlakçımız evin sağlamlığı ile ilgili bir rapor attı. Eve sağlam olmadığını düşündükleri için olsa gerek rapor almışlar. Raporda temelin acil bir sorun teşkil etmediği, yılda bir denetleme tavsiye edildiği yazıyor. Valla torpille mi aldılar, Photoshop mu yaptılar, yoksa raporu kör birine mi yazdırdılar bilmiyorum, ev resmen yana yatık duruyordu. Tamam, bir Pisa Kulesi değildi ama ben de canımı sokakta bulmadım. O saatten sonra yok ya, bu ev dimdik bak, ölçtük, tam 90 derece çıktı, toleransı bile yok diye rapor getirseler de umurumda olmazdı, ben göreceğimi gördüm.

    Zaten nasıl bir şok geçirdiysem oradan çıktıktan sonra arkadaşımın müdürünü aramam gerektiğini bile unuttum. Sonra arkadaşım hatırlatınca dedim dur, bir yemek yiyelim de kendimize gelelim önce. Tam da yokuşu tırmanırken azıcık ivme kazandığımı düşündüğümde ne de güzel beni durduracak şeyler oluyor. Arkadaşım, müdürünün bana iş teklifi edebileceğini düşünüyordu ama ben başka bir yerde iş görüşmesi ayarlayabileceğini düşünüyordum. Networkü çok geniş biri olduğu için zamanında benim de mühendis olduğumu ve eğer çevresinde eleman arayan olursa benimle görüştürürse çok memnun olacağımı söylemiştim. Çalıştıkları yer küçük bir yerdi ve benim gibi birine ihtiyaçları olmadığını biliyordum. Ama konuştuğumuzda arkadaşım haklı çıktı. Müdürü bana iş teklif etti. Mühendis olarak değil ama en azından mühendis olarak iş bulana kadar geçici olarak çalışacağım açık bir pozisyonları olduğunu söyledi. Bunu söylerken benden özür dileyerek bu pozisyonu teklif ederken kötü bir niyeti olmadığını, beni aşağılamak istemediğini, yalnızca hazır çalışamıyorken belki değerlendirebileceğimi düşünerek teklif ettiğini söyledi. Ben de teşekkür ettim ve tabi ki yanlış anlamadığımı, görüşüp konuşabileceğimizi söyledim. Pazartesi günü öğleden sonrası görüşme yapmak için sözleştik.

    Ben, bana iş görüşmesi ayarlamak için konuşmak istediğini tahmin etmiştim ama kendi şirketlerinde olacağını açıkçası beklemiyordum. Üstelik bu şekilde yaklaşması beni gerçekten çok mutlu etmişti. Pazartesi görüşmenin nasıl olacağını merak ediyordum. Bugün baktığımız ilk ev, mavi ev, Pazar günü açık ev olacakti. Her ne kadar çok hızlı diğer evi görünce üstünü çizmiş olsak da aslında çok da kötü bir ev değildi ve merak ediyordum kaça gideceğini, piyasanın durumunu. O evi de takibe alarak ev arayışına devam etmeye karar verdim.

    Hafta sonu gezecek ev bile bulamamıştık. Pazara bir anda yeni ev düşmez oldu, eskiler de bir bir satılmıştı. Yine aynı şey mi oluyor, evler elimizden mi kaçıyor diye düşünmekten kendimi alamadım.

    Pazartesi günü arkadaşım sabahtan işe gitti. Müdürü, öğle yemeğinde beni almasını söylemiş, araba kullanamadığım için arkadaşımı göndermiş. Böyle ince düşünceler beni her zaman etkilemiştir zaten. Daha görüşmeye bile gitmeden çok olumluydum. Arkadaşım beni aldı ve görüşmek için gittim.

    Görüşmeyi iki patron ve müdür ile yaptık. Shipping & receiving için daha önceden çalışan biri varmış ve bir süre önce işten ayrılmış. Birkaç ay idare etmişler ancak artık oraya yeni birini almayı düşünüyorlarmış yeniden. O pozisyonu bana teklif ettiler. Biraz komikti aslında, ehliyetim bile yoktu ve shipping & receiving pozisyonu için görüşme yapıyordum. Masadaki herkes ehliyetim olmadığını biliyordu, ne zaman geri alabileceğimi sorduklarında iki hafta sonra mahkemem olduğunu ve muhtemelen o zaman alacağımı ama süreçten emin olmadığımı söyledim. Gerektiğinde şirketin minibüsünü kullanabilir misin dediler. Tabi ki kullanabilirim dediğimde nedense biraz şaşırdılar ve emin olmak için truck veya minivan değil, van diye üstüne basarak bir daha sordular. Ben de evet kullanabilirim, zaten araba kullanmayı da öyle bir van ile öğrenmiştim dedim. Hoşlarına gitti sanırım bu durum. Anladığım kadarıyla patronlardan kadın olan o pozisyon için birini almak isterken, erkek olan o pozisyon için birine ihtiyaç olmadığını düşünüyordu. Erkek olan sürekli eğer boş kalırsan içeride üretime de yardım eder misin, depoda yardım eder misin gibi sorular sorarken kadın olan merak etme zaten boş kalmayacaksın, o bölümde çok iş var diyordu. Müdür genelde sessizdi. Arkadaşımla çalışmamın sorun olup olmayacağını sordular. Tabi, evde beraber, işte beraber, herkese uygun değil. Sorun olmayacağını, arkadaşım onlarla çalışmaya başlayana kadar zaten işte de evde de beraber olduğumuzu, bize yabancı bir durum olmadığını söyledim. Sonunda saatlik ücret konusuna geldik. Biliyoruz, sen de mühendissin ama şu an maalesef senin yeteneklerinin altında bir işi sana teklif ediyoruz ve bütçemiz de ona göre diyerek saatlik 17 dolar vermeyi teklif ettiler. Ben ise müdür bana önceki konuşmamızda 17-18 arası bir şey düşünülüyor o pozisyon için dediği için 18 olması konusunda direttim, ev alma sürecinde olduğumuzu bildikleri için, bankanın gözünde de daha iyi olacağını söyledim. Biraz tereddüt etseler de, seni hiç boş bırakmayacağız o halde diyerek kabul ettiler saatlik 18 dolar vermeyi ve mulakati boylece bitirmis olduk.

    Erkek olan patron hadi hemen işe başla derken, kadın olan belki kızın planları var, önce bir sorsana dedi. Ben ise arabam olmadığı için zaten her türlü arkadaşımın işten çıkışını bekleyecektim zaten, isterseniz şimdi de çalışmaya başlayabilirim, benim için sorun olmaz dedim.

  • ⭐⭐⭐

    Part 5

    Amerika'daki ilk W2 işime pazartesi günü öğleden sonra başlamış oldum böylece. Kısaca benden neler beklendiği, şirketin genel düzeni, yapmam gerekenleri konuşarak ve eğitimlerle ilk günüm -daha doğrusu ilk birkaç saatim- bitmiş oldu. Haftada 4 gün, günde 10 saat çalışma olan bir yerdi. Ev bakmak için bize bolca vakit tanırken arabam olmadan da para kazanmama olanak sağlayan bir işti. Arkadaşımla ise gelip arkadaşımla işe gidecektim. Bu fırsatı bana tanıdıkları için kendilerine minnettarım. Yeniden yokuşu tırmanmaya döndüğümü hissediyordum, şimdi güzel bir ev bulma vaktiydi.

    İşten sonra birkaç ev baktık. Evler çok iyi değildi ama piyasa durmuş ve yeni ev gelmiyor gibiydi. Aralarından bizim için uygun olabileceğini düşündüklerimize bakıyorduk ama hep hayal kırıklığıydı sonuç. Hiç içimize sinen bir şey olmamıştı. Kotunun iyisine razı olmaya çalışıyormuşum gibi hissediyordum.

    İlk haftam boyunca çalışırken iş çıkışları ev bakmaya devam ediyorduk. Çarşamba iş çıkışı bir eve bakmaya gittik. Ama oraya gitmeden gördüm ki bir önceki hafta baktığımız ama aynı sokakta başka bir ev görünce hızla yön değiştirdiğimiz eski evin -mavi evin- fiyatı 10bin dolar düşmüş ve Pazar günü yine open house olacakmış. Bu durum beni heyecanlandırdı açıkçası. Bu kadar kısa sürede fiyatı düşen ve 2.ye open house olan ev daha önce hiç görmemiştik. Hem ev alınabilirdi hem de pazardaki diğer evler için umut vermişti bu durum bana.

    O gün bakmaya gittiğimiz eve vardık. Emlakçımız bizden biraz sonra geldi. O gelene kadar eve dışından biraz baktığımızda umut vaat edici görünüyordu ama ev biraz küçük gibiydi. Garaj ve ev aynı boyuttaydı. Garaj da normalden çok büyük bir garajdı, belki o yüzden ev göreceli olarak bize küçük gelmiş olabilir diye düşündüm. Emlakçı gelince ilk iş garaja baktık, çok büyük ve çok bakımlıydı. O zamana kadar gördüğümüz en iyi garajdı. Muhtemelen garaj olarak değil, atölye olarak kullanılmıştı. Tavanında bile bir sürü ışık ve neredeyse her yerde elektrik vardı. Daha sonra 3 odalı olduğu iddia edilen evin içine girip gezinmeye başladık. İddia edilen diyorum çünkü evin üst katında odamsı bir şey vardı. Muhtemelen oraya oda yapmaya başlanmış ama daha sonra ne olduysa vazgeçilip yarım bırakılmış ve o şekilde oda diye saymışlar. İnşaat malzemeleri bile odada duruyordu hala. Herhalde kendin yap kendin otur modeli bir oda olarak düşünülmüş 🙂 Evin içinde gerçekten iğrenç bir koku vardı. Mutfaga mutfak demek için küçük bir tezgah konmuş ve beyaz eşyalar saçma sapan bir şekilde sağa sola bırakılmış. Oda boyutundan bile küçük bir salon ve ondan bile küçük bir odası vardı. O odanın içersinde de gömme dolap desem değil, giyinme odası desem hiç değil bir alan vardı. Biz belki 3. oda çok iyidir diye evin içerisinde 3. odayı aradık ama bulamadık. Gerçekten 3 odalı diye ilana verilmiş evin 3. odası yoktu. Ya da o dolabimsi seyi de odadan saymislardi. Keşke evi sadece garaj olarak satsalardı. O muhteşem garaja bu ev hakaret gibiydi.

    Dışarısı soğuktu, kar yağıyordu. Emlakçımızla 10 bin dolar fiyat düşen evi, mavi evi konuşmak istiyordum. İçinde bulunduğumuz ev öyle kötü kokuyordu ki, dışarıda soğukta konuşmak istemesem de içeride de konusmayi kısa tutmak zorunda kaldık. Emlakçımız da o evi takip etmiş ve fiyatının düştüğünü o da görmüş. Ondan sonra baktığımız her evi onunla kıyasladığımızı o da fark etmiş, aynı dili konuşmamamıza rağmen 🙂 Evin fiyatının 149,900 dolara düştüğünü, teklif vermek istediğimizi ama alabileceğimizin çok üstünde teklif vermek istemediğimizi söyledim. Eve bir teklif olmadığını düşündüğümü çünkü birkaç günde 10 bin fiyat düştüklerini ve hemen yeniden open house yaptıklarını, hem acil satmak istediklerini hem de 145 bine bile teklif almadıklarına inandığımı söyledim. Ama biz 140 teklif edersek ve biri 143'e falan alırsa üzülürüm açıkçası dedim. Emlakçımız kademeli teklif verebileceğimizden bahsetti. Tam olarak aradığım şeydi. Belirli bir aralık olarak teklif verip, o aralıkta baska bir teklif geldiğinde, bizim teklifimizin, o gelen teklifin 1000 dolar üstüne olacağı bir sistem. Peki teklifi yükseltmek için teklif almayi beklerlerse? diye sordum ve zaman kısıtı koyacağımızı, bu durumda genelde 10 gün süre verildiğini söyledi. Emlakçımız daha mesleğinde yeni olsa da egolu biri değildi, böyle ciddi bir mevzu olduğunda bir bilene danışmayı iyi biliyordu. Açıkçası böyle olması benim daha çok hoşuma gitmişti cunku birden fazla kisiyle calisiyor ama sadece iclerinden en sevdigimle iletisim kuruyor gibiydim. 137-143 arası teklif vermek istediğimizi söyledim. Teklif vermeden önce iş arkadaşlarına danışacağını söyledi. Ertesi gün yeniden konuşmak üzere o kötü kokulu evden bayılmadan önce ayrılmış olduk böylece.

    Perşembe günü iş arkadaşlarına danıştıktan sonra bize dönüş yaptı. İş arkadaşları teklif süresini 3 gün vermemizi önermişler. Ev open house olup yeni teklifler almadan önce bizim teklifimizin süresi bitiyordu yani. Benim de aklıma yatan böylesiydi aslında ama sure cok kisa olur diye dusunup soylememistim. Çünkü evin uzun surecte, ozellikle open house olduktan sonra teklif alabileceğini düşünüyordum. Perşembe günü 137-143 bin araligi olan teklifimizi yazdık ve gönderdik. Ev arama sürecinde ilk teklifimizi göndermiş olduk ve 3 gün içerisinde ilk cevabımızı alacaktık. Heyecanlıydık, sabırsızdık… Birkaç saat geçti ve cevap geldi bile. Teklifimize karşı teklif vermişler, ellerinde teklif olmamasına rağmen 143 bin verirseniz tamamdir demişler. Ben de pazarlığa oturduk demek ki 140'ta, ortada buluşacagiz diye tahmin ettim. Emlakçımıza, biz de karşı teklif verebiliyor muyuz dedim, tabi ki dedi. Arkadaşım patronuna ve müdürüne sordu. Onların düşüncesini merak ediyor, onların tecrübesine güveniyordu. Sonuçta ilk kez teklif vermiştik ve teklifimiz aslında kabul edilmişti. Arkadaşım düşük bir teklif vererek karşı tarafı gücendirmek ve teklifi baltalamak istemiyordu. Müdür ve patron bu durumun çok normal olduğunu 140’ın orta yol olduğunu ve gücenecek bir teklif olmadığını söylediler. Onlar da benim düşündüğüm gibi düşünüyordu. 139,999 olarak karşı teklif yaptık. Çift sayı sevmediğim için 140 teklif etmek istemedim ve emlakçımıza da amacımızın onları gücendirmek olmadığını, takıntılı bir insan olduğumu açıklamasını özellikle rica ettim. Ama teklife öncekine göre bir şey ekledim: Evde gördüğümüz her şey evde kalacak. Gördüğümüz o tatlı piyano özellikle dikkatimizi çekmişti. Evdeki tamir aletleri ve özellikle bahçe malzemeleri bizi en azından bir süre masraftan kurtarır, idare edilebilir ürünlerdi. Ayrıca evdeki eşyalardan garaja koydukları arasında rengini ve tarzını hiç sevmesem de sehpa, sandalye, koltuk vardı. Bahçede bahçe mobilyası vardı bir süre idare edebilecektik. Zaten bomboş evi 137’ye almis olsak bile tüm bu malzemeleri alsak 140’a gelir diye düşünerek teklifi yeni eklentileriyle yapmıştık. Satıcı birkaç saat içerisinde teklifimizi kabul etti. Tüm eşyalar bize kalacak ve 139,999 ödeyecektik.

    Sonunda bir hayal gerçek oluyor gibiydi. O günün nasıl geçtiğini ne arkadaşım ne de ben anlamadık. Heyecanlı, mutlu, umutluyduk. O ev sanki en başından beri olması gereken ev oymuş gibi hissettiriyordu. O ev sayesinde iş bulmuştum çünkü. Ama merak ettiğim bir şey vardı, Pazar günü ev yine open house olacak mıydı? Bizimkinden iyi teklif gelse ne olacaktı? Endişelerimi emlakçıma dile getirdim. Ev yine open house olabilir ama yeni ve daha yüksek teklif gelse bile sizin teklifiniz kabul edildiği için siz öncelikli olacaksınız dedi. Biraz rahatladım ama yine de içimi kemiren bir kurt yok değildi 🙂 Yokuşumu tırmanmaya devam ediyordum, yavaş ve emin adımlarla.

  • ⭐⭐⭐

    Part 6

    Bu süreçte işte de parlak bir başlangıç yaptığımı düşünüyordum. Şirket yeni bir sisteme geçmişti ve yaptığım ilk işlerden biri eski sistemin düzenini yeni sisteme çevirmekti. 4 farklı liste vardı bunun için. İlk listeyi Salı günü kadın olan patronun ofisinden aldım ve gün bitmeden bitirdim. İkinci listeyi istemeye gittiğimde front deskteki çalışandan beraber aldık listeyi kadın patronla. Ertesi günü 2. listeyi bitirdiğimde 3. ve 4. listeyi kendim gidip aldım ve 4. listeyi geri vermeye gittiğimde kadın patron beni gördü. "Aaa, 2. listeyi de mi bitirdin?" diye mutlu olmuştu ki, hayır 4. listeyi bitirdim dediğimde şaşırdı. Bana başka bir iş verdi ertesi gün için. Yeni düzen özellikle kadın patron için çok önemliydi, her şeyi takip etmek, her şeye hakim olmak istiyordu. O yüzden kendinden habersiz bir şey yapılmasına sinir olduğunu sıkça dile getirdi konuşmalarımızda. Ben de özellikle bu hususa dikkat ediyor ve ona danışmadan bir şey yapmamaya çalışıyordum. Hafta bitmeden bana vereceği işler bitmişti bile ve şansıma o hafta shipping&receiving için planlanmış bir gönderileri yoktu. Ben de erkek patronun bana verdiği işleri yapmaya başladım. Üretim kısmına girmedim ama daha önceden üretilmiş parçaların depoda düzenlenmesini istiyordu. Ben onlarla uğraşırken ilk haftam da bitmiş oldu.

    Ev için 2 taraf da (biz ve satici) Cuma günü depozitoyu yatırdığında eve inspection yaptırmak için 1 hafta süremiz vardı. Inspection'da biz de orada bulunmak istiyorduk. Hafta sonu için müsait birini bulamadık. Dolayısıyla ertesi Cuma günü için inspection yaptırırsak biz de orada bulunabilirdik. Ben 8. gün olduğunu sanıyordum ama 7. gün sayılıyormuş ve süre bitmeden inspection yaptırmış olduğumuz için kabul oluyormuş. Biz de Cuma gününe ayarladık.

    Daha önceden aldığımız yüksek faizli kredi teklifi yerine daha makul bir kredi ile evi almak istiyorduk. Emlakçımız krediyi alacağımız kurumu ev icin yaptigimiz tekliftekinden başka bir kurumla değiştirebileceğimizi ama tüm süreci tamamlamak için 45 gün süremiz olduğunu söyledi.

    Amerika'ya ilk geldiğimde hesabımı açan ve kredi kartı almamız için bize yardımcı olan Bank of America'da çalışan Özlem Hanımla hemen iletişime geçtim. Kendisi sağ olsun çok yardımcı oldu. Bank of America'dan kredi çekemeyeceğimi (çünkü işe yeni başladım ve 2 tane W2 yok hatta 2 yıllık kredi geçmişim bile yok) ama bir kredi memuru ile konuşup tüm sorularıma cevap alabileceğimi söyledi. Boşanmaya karar vermiş ve ayrılmış olsak da hala kağıt üzerinde evliydim, resmi olarak boşanmamıştım. O yüzden biraz karışıktı benim kredi sürecim. Ama Özlem Hanım yardımcı olabileceği kadar yardımcı olmaya çalışmıştı, kafamdaki soruların çoğunu giderdi. Yaklaşık yarım saat telefonda görüştük kendisiyle.

    Biz de cumartesi günü hemen bir kredi kuruluşu ile konuşmaya gittik. Bu kredi kuruluşu 2 tane W2 veya kredi geçmişi istemiyor, 1 aylık maasli çalışmaya bile kredi verebiliyordu. O yüzden bizim için çok idealdi. Benim evliliğim ve boşanmak üzere olduğum, işe yeni girmiş olduğum, evi ortak almak istememiz gibi birçok konuyu sordum bankacıya. Masasına oturup tanıştıktan sonra söylediğim ilk şey, biraz karışık ve zor birkaç tane sorum var diye başlamak olmuştu. İlk sorudan sonra o kadar da zor değilmiş dediği konuşmamız, tüm sorularım için birkaç bankacının daha bize yardımcı olması ve birkaç telefon görüşmesiyle ek bilgi almalar sonucu 2 buçuk saatten biraz fazla sürmüştü. Evet evet, karmaşık bir süreç değilmiş hiç 🙂 İşin içinde benim olduğum hangi şey sıradan, sıkıcı ve kolay olmuştu ki zaten?

    Krediyi ve detaylarını daha sonra uzun uzun anlatacağım çünkü özellikle bu konuda bilgi edinmek isteyenler için çok ince detay bilgiler içeriyor, bunca yazımın arasında kaybolmasını istemem. Ama kısaca ihtiyacım olan 3 şey vardı. Kredi sonuçlanmadan önce en az 1 aylık gelirimi gösterecek kadar pay stub sahibi olmam, boşanmış olmam ve ailemden alacağım parayı ve gift letter'ı temin etmiş olmam. Ailem bir süredir parayı göndermeye çalışıyor ama banka her yeni gün yeni bir sorun çıkartıyordu. Eski eşimle (tabi o zamanlar henuz eski degil kagit ustunde) irtibata geçtim. O da zaten Ekim ortaları gibi Türkiye’ye gitmek istediğini ve programını bana göre uydurabileceğini, böylece resmi boşanmayı halledebileceğimizi söyledi. Yavaş yavaş yokuşumu tırmanıyordum hala, emin adimlarla.

    Pazartesi günü yeni bir haftaya başladık. İş yerinde kadın patrondan çok erkek patronun işlerine koşturmaya başlamıştım ve hatta üretime de girmiştim bu sefer. Durumu tuhaf karşılamadım aslında çünkü hızlıca bana verilen tüm işleri bitiriyordum ve benim departmanım için yeni bir iş pek olmuyordu. Perşembe sabahı icin işten izin alıp ehliyetim için mahkememe gittim arkadasimla beraber. Mahkeme mahkeme diyorum da ben, aslında bu mahkeme değilmiş, pre-trial’miş. Bu mahkeme konusunu burada çok detaylandırmayacağım, onun için de ayrı bir başlıkta anlatacağım ama şunu söyleyim, bu ilk pre-trial dahil toplam 3 kez hakim karşısına çıktım. Sonuç olumlu mu oldu olumsuz mu bugün bile karar veremiyorum 🙂 Ben anlattıktan sonra belki siz söylersiniz olumlu mu olmuş olumsuz mu. Ama sonuç ne olursa olsun ben bu süreçten memnun kaldım. Hayatıma yeni tecrübeler katmayı seviyorum. Perşembe günü çıktığım ilk mahkeme sadece suçunu kabul edenler içinmiş. Ben suçumu kabul etmediğim için bana yeni bir tarihe yeniden mahkeme günü verildi ama hakimden rica edince ehliyetimi alabilmem için gerekli belgeyi bana verdi. Aslında bu 3 trial içinde en çok hoşuma giden bu ilk mahkemeydi. Her ne kadar kötü bir sebeple orada bulunmuş olsam da keyifli vakit geçirdim ben orada.

    Mahkemeden sonra ehliyetimi almadım çünkü işe gitmemiz gerekiyordu. İş yerinde mahkemenin sonucunu sorduklarında sonuçlanmadı, 2 hafta sonraya gün verdiler dedim. O günü de iş yerinde tamamladıktan sonra iş yerindeki 2. haftamı tamamlamış oldum. Tuhaflık hissetmiştim, sebebi benden kaynaklı diye düşünmüştüm başta ama arkadaşımla paylaşınca sorunun bende olmadığını anladım. Arkadaşım o iş yerinde benden uzun zamandır çalışıyordu. Ben eskiden delivery işleri yaparken özellikle akşam saatleri işler daha iyi olduğu için, bu premium saatleri ev işleri için harcamıyordum. O yüzden arkadaşımın işten çıktığı saatlerde değil de daha ilerleyen saatlerde eve alışveriş yapmak, çamaşır yıkamak, temizlik yapmak gibi ortak yaptığımız ev işlerini hallediyorduk. Ben çalışmaya başladıktan sonra, özellikle bu ikinci haftada işten çıktıktan sonra çok yorgun oluyordum. İş yerinden eve geçerken yol üstü markete uğramak bile zulüm gelmeye başlamıştı. Eve gidince yemek bile yemeden uyuyakaldığım olmuştu. Yemek yesem bile yemeği yedikten sonra uyuyakalıyordum. Ben uzun zamandır böyle bir işte çalışmadığım için böyle olduğumu düşünmüştüm başta ama arkadaşım için de durumun böyle olduğunu fark ettim. Benden önce aynı işte çalıştığı zaman gece 12'den önce uyuduğu olmuyordu. Şimdi ikimiz de ev işlerimizi bile yapamadan 9-10 gibi uyuyakalıyorduk. İşten çık, markete git veya yemeğe git. Eve geliş 7.30-8. Yemek yap ye 8.30-9 ve hemen uyuyakal. Çalıştığım 2. haftanın işten sonrası böyle geçmişti. Belki ikimizde de kafa yorgunluğu vardı. Ama arkadaşımın dediğine göre iş bu ara çok yoğun ve yorucuydu. Neyse ki haftada sadece 4 gün çalışıyorduk.

    Cuma günü emlakçımız ve inspector ile evin önünde buluşup beraber evi gezmeye başladık. Inspector saatinden biraz erken gelmiş, biz gelene kadar çatıya falan çıkmış oralara bakmış. Geldiğimizde çatıdaydı hala 🙂 Normalde bizim de orada bulunmamıza gerek yoktu ama biz orada bulunmayı tercih ettik. Inspectordan ve yaptığı denetlemeden açıkçası ben çok memnun kaldım. Onunla gezerken aslında ev baktığımızda tam olarak nelere bakmamız gerektiğini ve neleri gözden kaçırmış olabileceğimizi görüyordum. Evdeki bütün her şeyi tek tek çalıştırdık. Tavan arasından bodruma her yere baktık beraber. Evet ev eskiydi ama durumu iyiydi. Çok fazla ev gezmiştik ama evdeki tüm kapıların, dolap kapaklarının çalıştığı başka bir ev görmemiştik hiç, yaşı ne olursa olsun. Inspector bile şaşırdı bazı şeylere. Mesela pencereler çok eskiydi ama hepsi açılıyordu hala. Bu yaşta pencere olan evler var evet ama hiçbirinde açılmıyor pencereler dedi. Zaten evdeki tamir aletlerinin çokluğundan evde en azından 1 kişinin tamirat tadilatla ilgilendiği belliydi. Tabi evdeki birçok şey de el yapımı gibi duruyordu. Evde birkaç sorun bulduk inspectorla beraber. Mesela ocaklı fırının 4 gözünden yalnızca 2 tanesi çalışıyordu. Kurutma makinesi iş görür olsa da çamaşır makinesi "Salın beni, emekli olayım artık!" diye bağırıyordu. Evin elektrik sistemi en az 60 yaşındaydı ve elektrik kutusunun değişmesi gerekiyordu. Inspector sırf bunun için 3 bin dolar masraf olacağını söylemişti. Kendi uzmanlığı elektrik olduğu için bu konuya hakimdi. Kendi işi diye yüksek fiyat verdiğini düşünmememiz için olsa gerek, eğer hemen yaptırmak isterseniz ben yapamam, inspection yaptığımız evlere 6 ay tamirat tadilat yapamayız dedi. Bence çok mantıklı bir şeymiş. Bunlar dışında ufak tefek birkaç sorun daha çıktı. Mesela elektrik prizlerinin çoğu topraklı değil ve değiştirmeniz gerekiyor demişti. Bodrumda su sızıntısı olduğunu düşündüğümüz bir yer vardı ama inspector orayı detaylı inceleyerek orada sorun olmadığını, önceden olmuşsa bile sorunun çözülmüş olduğunu söyledi. Zaten rutubet kokusu falan da yoktu. Deckin merdivenlerinden birinin yönetmeliğe uygun olmadığını söyledi. Kısaydı basamakları. Çöp öğütücüyü de o gün bir türlü çalıştıramadı nedense.

    Inspection yapmak gerçekten çok keyifli bir iş gibi görünüyor. Ben evi incelerken gerçekten keyif aldım. Sürekli her önüne gelen aleti kurcalamak, her prize elektrik testi yapmak, ıncık cıncık tüm eve bakmak, çat çat her şeyin fotoğrafını çekmek. Süper bence 🙂 Amerika'ya gelip de kariyerinize sıfırdan başlamak istiyorsanız bu işi bir araştırın derim. Ben neden inspector olma işini araştırmıyorum kendim için? Çünkü daha o günün akşamına bize çok detaylı bir rapor gönderdi. İşte o iş bana göre değil. Bizim inspection yaklaşık 2 saat sürdü. $400 ödedik. Bizden sonra gitmesi gereken başka bir yer daha vardı. Belki önce gittiği veya sonrasında gideceği yerler de vardır. Ben bu işi yapıyor olsam kesin aynı gün gittiğim evleri bile birbirine karıştırırım. O yüzden bana göre değil. Inspectora siz hiç karıştırmıyor musunuz diye sorduğumda, normalde raporu hazırlamak için birkaç gün sürem var ancak ben aynı gün saat kaç olursa olsun raporları yazıp gönderiyorum, çektiğim fotoğraflardan da çok destek alıyorum, ertesi güne kalsa evler birikir ve karıştırırım ben de dedi. Tahminen 40'lı yaşların sonlarında 50'li yaşların başlarında olan, orta boylu, zayıf, beyaz bir erkekti bizim inspectorimiz. Ama bence özellikle kadınların daha hoşuna gidecek bir iş. Malum biz kadınlar genelde erkeklerden daha detaycıyız.

    Bizim inspector diğer evine doğru yola koyulurken, biz emlakçı ile kaldık. Inspection'dan sonra teklifi değiştirme ya da komple iptal etme hakkımız oluyor, inspection sonucuna göre. Ben de evdeki birkaç masraf sebebiyle fiyat güncellemesi teklif edip edemeyeceğimizi sordum. Emlakçı da istersek fiyat güncellemesi ya da tamir talep edebileceğimizi söyledi. Açıkçası ben tamir kısmına yanaşacaklarını sanmıyordum çünkü evi acilen elden çıkartmaya çalıştıklarını düşünüyordum. O yüzden fiyatı biraz düşürmek mantıklıydı. Arkadaşım sadece elektrik kutusunun fiyatı kadar düşürmek istedi çünkü çok fazla düşürüp evi elden kaçırmak istemiyordu. Ben en azından 5 bin düşürebileceğimizi düşünüyordum ama biz 137 teklif etmeye karar verdik. Emlakçımız inspection raporunu da ekleyip yeni teklifi göndeririz dedi. Inspection raporunda olmayan ama bizim yapmak istediğimiz bir test vardı, Radon testi. Amerika'daki evlerin basement'ında Radon gazı oluyormuş. Az veya çok hepsinde varmış aslında ama çok olması cidden sağlığa zarar. Biz zaten testi almıştık. Basement'a koyup 24 saat sonra geri almalı ve sonuca bakmalıydık. Emlakçımıza bundan bahsettik. Tabi siz koyun, ben yarın evde bir şey unuttum bahanesiyle geri gelip alırım onu ama sizin gelmeniz cok dogru olmaz dedi. Seviyorum emlakçımızı ya 🙂 Sürekli bize ayak uyduruyor ve oldukça kafa dengi. Ben onun olumlu enerjisinin de bizim ev sürecimize olumlu etkisi olduğunu düşünüyorum.

    Emlakçımızla ayrıldıktan sonra DMV’ye gidip ehliyetimi de aldım. Aldım dediğim aslında ehliyet bende idi zaten, sadece geçersizdi. Belgeyi alıp onu geçerli hale getirdiler. Aynı ehliyetimi kullanmaya devam edebiliyordum artık. Tabii bunun için neredeyse yarım saat beklemem gerekti ama olsun, sanki yetişmem gereken başka bir yer mi var? Her şey yolunda gitmeye başlamıştı. Yavaş yavaş ve emin adımlarla...

    Aynı akşam inspectordan rapor gelince ertesi günü kredi kararımızı kesinleştirmek için önceden 2buçuk saat konustuğumuz kredi kuruluşuna geri döndük. Kredi kararımız diyorum çünkü bize peşinatları, faiz oranları, kredi süresi farklı olan birden fazla seçenek sunup seçmemizi istemişti. Biz de bize en uygun olanı seçip karar verdik. Ve gözden kaçırdığım bir gerçeği de öğrendim. Normalde bu kredi süreci ortalama 45 gün süren bir süreçmiş. Ben bizim 45 günlük süremizin inspection'dan sonra başladığını sanırken, bizim teklifimizle sürecin çoktan başlamış olduğunu öğrendim. Benim planım 5 hafta çalıştıktan ve bankaya minimum 1 aylık çalışma geçmişimi sunduktan sonra 2 haftalığına Türkiye’ye gidip süreci bitmeden boşanma evrakları dahil tüm evrakları ve parayı getirmekti. Bu şekilde yaparsam benim için süreç yetişmiyordu. Hatta benim için süreci geçtim bu hesapla bankanın bile süreci yetişmiyordu. Ama bankacımız işlemleri hızlandırarak 30 güne kadar süreyi düşürebildiklerini ve telaş yapmamamızı, her şey yolunda giderse yetişeceğini söyledi. Her şey yolunda giderse mi? İşin içinde ben varım, her şeyin yolunda gitmeyeceğini zaten biliyorum ama elbet her şey yoluna girecektir, onu da biliyorum. Şöyle düşünün, şu an yazdığım 5500 kelimenin bu son 4500'ü sadece 2 haftalık bir süreçti. Cidden, sadece 2 hafta.

    2 hafta içinde ev buldum, iş buldum, eve teklifim kabul edildi, inspection yaptırdım, mahkemeye çıktım, ehliyetimi geri aldım. Yorucu olduğu kadar yorucu olduğuna da fazlasıyla değen bir 2 haftalık süreçti.

  • ⭐⭐⭐

    Part 7

    İş yerinde 3. haftama başlarken bankacımızın istediği evrakların çoğunu tamamlamıştık. İşverenimizden almamız gereken, haftalık saatlik çalışma saatimizin ve saatlik ücretimizin de içinde bulunduğu bir evrak için kadın olan patrona ricada bulundum. Tamam dedikten sonra göndermesi 1 gün sürdü. 3. haftaya erkek patron için üretimde çalışarak başlamıştım. Kadın olan patron pek yanıma gelmiyordu, hiçbir iş vermiyordu bana. O yüzden vaktimin çoğunu üretimde geçiriyordum ve benim için çok yorucu oluyordu. Türkiye’den ailem hala parayı gönderememişti ve ben parayı elden almaya karar verdim. Zaten boşanmak için Türkiye’ye dönmem gerekiyordu. Üzerimde 50 lira (paranın para olduğu zaman tabii) bile taşımaktan huzursuz olan ben, binlerce doları üstümde Amerika’ya getirecektim. Benim için kabus gibiydi ama yapmam gerektiğini biliyordum. Normalde 5 hafta çalışmayı planlıyordum ama biraz işin yoruculuğundan biraz da beni asıl aldıkları pozisyon için iş olmamasından güç alarak kadın patrona gidip ev almak için gerekli parayı ailemin gönderemediğini, o parayı almak için ülkeme dönmem gerektiğini ve ücretsiz izin kullanmak istediğimi söyledim. Sadece tarihleri sordu, başka bir şey sormadı.

    Bilmiyorum son isteğim yüzünden mi yoksa zaten öncesinde de beni gözden çıkartmış mıydı kadın patron ama 3. haftamda sadece üretimde çalıştım. O hafta cidden yüzüme bile bakmadı. Açıkçası izin veremem sen yeni başladın, istersen istifa edebilirsin deseydi anlayışla karşılardım. Ama böyle davranması bana biraz saçma geldi açıkçası. Arkadaşımla da bu durumu paylaştığımda o kadının biraz dengesiz olduğunu, bazen gülücükler saçarken bazen beş karış suratla dolandığını, kişisel bir durum olduğunu düşünmediğini söyledi. Ama bana başta yanlış yaptığımı belirtti. Çünkü ben bana baştan verilen işleri çok hızlı yapmıştım. Kadının beni işe alırken “o departman için çok iş var” dediği şeyleri o kadar kolay gösterdim ki, artık o departman için bir elemana ihtiyacı olmadığını düşünmeye başladı belki de, bilemiyorum. Ayrıca arkadaşım ben fazla hızlı olduğum için kadının beni kıskanmış olabileceğini bile söyledi ama sanmiyorum.

    Amerika’da iş yapmaktan çok yapıyor”muş” gibi yapmak daha önemliymiş. Ben hızlı bitirip yeni iş istedikçe kadın patron bana iş bulamadı ve ben işi yüksek verimlilikle yapmanın bedelini daha ağır ve yorucu bir işte çalışarak ödedim. Halbuki sürekli yoğunmuş gibi görünüp, %5 verimlilikte çalışarak, sürekli çalışıyor olmam gerekiyormuş. Ama bunu geç öğrendim ne yazık ki. Tabii ben böyle çalıştığım için muhtemelen arkadaşım da etkilendi ve o da benim gibi çalıştı, o yüzden biz ikimiz de işten sonra öyle yorgunluktan bayıldık eve gelince. İşi yaparken kimse sana zaman kısıtı vermedi ki, peşinde kovalayan var gibi ne diye hızlı hızlı yaparsın işi? Ben ince düşünüp dar zamanımda beni işe alan bu insanlara mümkün olduğunca faydam dokunsun isterken, daha çok göze dokunmuşum farkında olmadan. O hafta bir gün işe erken gidince (1 saat erken çıkmak isteyen 1 saat erken başlayabiliyor çalışmaya) anladık ki tek sorun bu da değilmiş. Hani her şirkette olan, patron yalakası, her şeyi yalan yanlış patrona yetiştiren bir tip vardır ya, ondan bizim şirkette de varmış. O gün patron, arkadaşımın yanına gidip, “erken geldiğini söylediler bugün, hayırdır?” diye sorunca anladık biz. Meğer bu “mus gibi yapma”nın öncüleri arasında olan, nereye gitsek bir şekilde yanımızda biten, her şeyin içinde olan bir eleman, tam da o bahsettiğim tipmiş. Bizim patronlar da bu bahsettiğim tip de Balkanlar’dan gelme. Kültürlerimizin benzediğini biliyordum ama bu olaylardan sonra benzemiyoruz ya, aynıyız dedim.

    Size o hafta ne kadar yorgun olduğumu kelimelerle anlatamam, abarttığımı düşünürsünüz. O yüzden şöyle anlatayım. O hafta sonu Türkiye’ye gitmem gerekiyordu. Bunun için bilet almam gerekiyordu. Bileti Cuma gününe alıp Türkiye’de 1 gün fazladan geçirmek varken Cumartesiye aldım çünkü Perşembe günü iş çıkışı o yorgunlukla valizlerimi hazırlayamayacağımı biliyordum. Üstelik bileti Perşembe günü ancak satın alabildim çünkü iş çıkışları o kadar bitkin oluyordum ki online bilet almaya bile mecalim kalmıyordu. Ben hayatımda bu kadar yorulduğumu bilmiyorum. Her ne kadar anlaştığım işi yapmıyor olsam da onlara minnet borcum olduğunu düşündüğüm için elimden gelenin fazlasını, en iyi şekilde yapmak için kendi sınırlarımı zorluyordum resmen.

    Sonraki hafta Perşembe günü ehliyetim için olan mahkemem vardı. Ama bu tarihte Türkiye’de olacaktım. Daha önce haberim olmadığı için kaçırdığım mahkemelerden dolayı ehliyetim askıya alınmış ve hakime yazdığım dilekçe sayesinde davam yeniden görülmeye başlamıştı. Tekrar mahkeme günümü kaçırmak diğer zararlarının yanı sıra, bana ikinci bir şans veren hakime yapılmış bir terbiyesizlik olurdu. Cuma günü adliyeye gidip mahkememi ertelemek için dilekçe verdim. Yurt dışına çıkmam gerektiğini ve geri dönüş tarihimi yazdım dilekçeye. Dilekçenin sonucunu bile öğrenemeden her şeyi göze alıp yola çıkmam gerekiyordu.

    Cumartesi günü Cleveland'dan binip Chicago aktarmasıyla Türkiye'ye uçtuğumda Pazar sabahı olmuştu. 16-17 saatlik uçuş, o çalışma temposundan sonra bana dinlendirici gelmişti. Üstelik uyumadım bile. Özellikle kardeşime son 1 yıldır istediği markalardan ne zaman indirimli, kuponlu makyaj malzemesi bulsam alıyordum. Anneme, babama, kardeşime kıyafetler, ayakkabılar, bir sürü hediyeler almıştım. Kardeşimi kandırıp "senin valize el koydular" şakası yapmayı planlıyordum. Uçaktan inip Duty Free'ye de girip son birkaç parça daha şey alayım bari dedim. Onları aldım. Havaalanında 25 TL depozito verip kullandığınız, yerine koyunca parasını geri aldığınız valiz taşıma arabalarından almıştım. Tabi ki, koca 2 valizim olacak, bir de ellerim zaten doldu bile, araba şart dedim. Arabayı aldım, valizi bekliyorum, yok. Gelmedi bir türlü. Gittim THY müşteri hizmetlerine hemen. Valizim gelmemiş, Chicago'da kalmış. Kardeşime şaka yapacaktım, gerçek oldu. Daha dur dakika 1, gol 1. Daha yeni girdim ülkeye, azıcık sakin yaa… Ertesi uçuşla ya da sonraki uçuşla gelir, biz evinize göndeririz dediler. Elimde arabayla kaldım öyle. Hayal kırıklığıyla çıktım, havaalanına beni almaya gelen ailemi buldum, keyiflendim. Arabayı bıraktım. Makine paramı geri vermedi. Üstünde bir numara vardı, sorun olursa bizi arayın yazıyordu. Aradım, evet görüyorum sizi kameradan, tekrar deneyin dedi. Tekrar denedim yine olmadı. Sözde fişle araba birbirinden farklıymış ama değil. Muhtemelen arabayı çıkarttırıp tekrar denettirdiği için öyle gösterdi sistem. Neyse ben paranızı elden vermek için birini gönderiyorum dedi. Bekle bekle gelen yok. Birkaç kez farklı numaralardan aradım, telefona da bakmıyorlardı artık. Türkiye'ye indiğim gibi kazıklanmak istemiyordum, ondan uğraşıyordum bu kadar. Tam kazıklandığımı kabullenmiş gidecekken bir görevlinin geçtiğini gördüm. Siz bizim için mi geldiniz? dedim, hayır dedi garipsiyerek. Olayı anlattım, yerleri çok mu uzak buraya birini göndermeleri çok mu uzun sürüyor dedim, "uzak ama onlar scooter ile geliyor zaten, gelecek olsalar çoktan gelirlerdi" dedi. Bana elden nakit parayı vereceklerdi sözde dedim. Size telefonda öyle mi dediler? dedi. Evet dedim. Tamam o zaman siz bu parayı alın, ben onlardan geri alırım deyip 25 TL'yi verdi bana. Olay 25 TL değildi aslında benim için. Aylar sonra ülkeme dönmüşüm, yaşadığım ilk 2 olay valizimin kaybolması ve havaalanının parama çökmesi olmamalıydı. Zaten öyle olsa bile bu olayların keyfimi kaçırmasına izin verecek değildim ki. Sadece herkes için basit ve sıradan olan ama bana sıkıntı çıkartan olaylara bir yenisi daha eklenmiş oluyor sadece o kadar. Diyorum ya çekiyorum böyle şeyleri kendime resmen 🙂

    Pazar günü gece yarısına kadar hiç uyumadım. Jetlag, yol yorgunluğu falan benim için hikayeydi. İş yerinde o kadar yoruluyormuşum ki, bunlar hiç etkilemedi bile beni. Pazartesi günü ilk iş adliyeye gidip boşanma için gün almam gerekiyordu. Çağlayan Adliyesinde bir tanıdığımız olduğu için Anadolu Adliyesi yerine oraya gittim pazartesi günü.

    Ailem hem bana destek olmak hem de zaten çok kısıtlı olan vaktimde benimle daha fazla zaman geçirebilmek için beni yalnız bırakmıyorlardı. Pazartesi günü hepimiz adliyeye doğru çıkmışken telefon geldi. Valizlerini getiriyoruz diye haber verdiler THY'den, dedim tamam getirin. Ama hep beraber olduğumuz için evde kimse yoktu. Oturduğumuz sitenin güvenliğini arayıp valizi bizim için almalarını rica ettik, neyse ki kabul ettiler. Normalde kargo falan kabul etmiyorlar ama bizim durumumuz istisna olduğu için anlayışla karşıladılar. Aradan kısa bir zaman geçmişti, yeniden telefon geldi. Valizlerinizi güvenliğe teslim ettim ablam, biri kırılmış siz valiz parasını sonra THY'den temin edersiniz diyerek cat diye telefonu kapattı. Şaşırdım mı? Hayır. O kadar sarıp sarmaladığım valizlerin ikisi de kırılmıştı, sadece biri değil. Aman neyse önemli olan zaten içinde getirdiğim şeylerdi benim için ve onlar sağlamdı. Murphy bu aralar bana çalışıyor gibi 🙂

    Uzun ve bunaltıcı bir İstanbul trafiğinden sonra nihayet adliyeye varmıştık. Mahkemeyi Türkiye'den talep ettiğimiz için benim adresime Türkiye'deki adresimi, esimin adresine Amerika'daki adresini yazmıştım. Çünkü normalde 1 ay sonraya gün veriliyordu ancak benim o kadar zamanım yoktu. Hakimden rica minnet erkenden randevu günü isteyecektim, eşimin yurtdışında yaşamasını sebep göstererek. Adliyedeki tanıdığımız, eğer tanıdığı kafa dengi hakimlerden birine atanırsam boşanma işini aynı gün bile halledebileceklerini söyledi ve tabi ki öyle olmadı 🙂 Tanımadığı bir hakime atanmıştı davamız.

    Hakime bağlı ofise gittik. Durumu izah edip tarihi erkene çekme şansları olup olmadığını sordum. Şimdi yapabilir misiniz mesela dedim. Şansıma hakime hanım da odadaymış tam o sırada. "Ho ho hooooo! Öyle şey olur mu hemen nasıl olsun burası yolgeçen hanı mı?" diye bir çıkışınca içimden bir eyvah dedim. Belki konuşmanın başını dinlememiştir diye yeniden anlattım durumu. Eşim yurtdışında yaşıyor, bugün sabah geldi ve önümüzdeki hafta yurtdışına olacak o yüzden bu hafta halletme şansımız var mı? diye kibarca rica ettim. "Ooo o zaman durum sıkıntı, mahkemeyi cumaya almaya çalışırız ama kesinleştirme için önümüzdeki hafta salıyı çarşambayı falan beklemesi lazım, yoksa dosyaları yurtdışına çıkar geri gelir falan derken aylarca sürer. Eşin önümüzdeki hafta da kalabilecekse cumaya alalım sizi, tabi ofisteki arkadaşlarımız tamam derse, ne dersiniz çocuklar yetiştirebilir misiniz cumaya?" diye sorup etrafındakilere baktı. Herkes tamam ya sorun yok dedi. Aslında hakime hanım dışında herkes durumu olağan karşılamıştı. Teşekkür ederek oradan ayrıldım.

    Istanbul'a geleli daha 2 gün bile olmamıştı ama daraldığımı hissediyordum. Belki hayatında daha önce adliyeye mahkemeye gitmemiş olan ben için, 2 haftada 3. kez mahkeme günü almaya çalışıyor olmamdan, belki de Amerika'da girdiğim ve şaşılacak şekilde iyi vakit geçirdiğim ilk mahkememden sonra, böyle bir tepkiyle karşılaşmış olmamdan bilemiyorum, bir an önce bu şehirden kaçmak istiyordum. Mahkemenin cumaya verilmiş olması benim için bir fırsat oldu. Birkaç gün boşluğum vardı ve tam da İstanbul'dan kaçmak için ihtiyacım olan süreydi. Ailem ve en yakın arkadaşım dışında beni İstanbul'da tutan bir şey kalmamıştı zaten. En yakın arkadaşımı da alıp akşamına ailemin yazlığına doğru yola koyulmuştuk bile 🙂 Uzun zaman sonra gerçekten dinlendiğim zaman oldu o birkaç günlük yazlıkta kaldığımız süre bana.

  • ⭐⭐⭐

    Part 8

    Bankacım ve emlakçım ile devam eden mail trafiğim bir yanda, diğer yanda kendi kişisel işlerimi halletmeye ve sevdiğim insanlarla vakit geçirmeye çalışıyordum. Ancak can sıkıcı bir haber gelmesi çok uzun sürmedi. Banka, eve bir inspector görevlendirmiş ve bu inceleme sonucunda bodrumda su basması olduğunu iddia etmiş. Bu nedenle evin değerlemesini yapamamışlar. Oranın masraflarını öğrenmek için, bizim lisanslı bir uzmanla çalışarak bir maliyet tahmininde bulunmaları gerektiğini, bu işlemlerin tamamlanmadan işlemlere devam etmeyeceklerini ve masrafa bağlı olarak gerekli tadilatı yapmamızın zorunlu olduğunu ve bu gecikmeler nedeniyle bizim deadline'imiza yetişmelerinin garantisi olmadığını içeren bir mail göndermiş bankacımız. Bu maile şok oldum ben, çünkü böyle bir şey beklemiyordum. Biz kendimiz inspection yaptirdigimizda bizim inspector'imiz orayi ozellikle detayli incelemiş ve bir sorun olmadigini, önceden olsa da cozulmus olduğunu soylemisti. Biz emlakcimiz ile konuşurken emlakcimiz calistigi sirketin en ust yetkili emlakcisini konusmamiza dahil etti. Tabi ben konusmamiz falan diyorum ama tum diyaloglar mail ile gerçekleşiyor cunku ben Turkiyedeyim ve gidip yuzyuze kimseyle görüşemiyorum. O an Amerika’da olsam belki kolayca halledebileceğim bir sorun için ugrasiyoruz. Bizim inspector raporunu uzman emlakçıya ilettim ve orada bir sorun olmadığını söyledim. Aslında o da şaşırmıştı. Ben yıllardır bu işi yapıyorum ve daha önce banka tarafından böyle bir taleple karşılaşmadık, bir sorun olsa bile onlar buna göre evin değerini belirliyorlar, dedi. Bu tür bir sorunun ancak benim başıma gelebileceğini biliyordum zaten 🙂

    Uğraşıyorum, uğraşıyorum ama neresinden tutsam elimde kalıyor. Amerika ayağını halletmeye çalışıyorum, Türkiye'den sorun çıkıyor. Türkiye'ye geldiğimde Amerika tarafında sorun çıkıyor. Az zamanda çok ve büyük işler yapmaya çalışıyorum 🙂 Ama şunu biliyorum, her şey ya ucu ucuna elden kaçacak ya da ucu ucuna başaracağım ve eğer çabalarsam, zor da olsa kesinlikle başaracağım. O yüzden yılmadan, usanmadan devam. Biraz daha sabır Ezgi… Konfor alanından çıktın, aylardır sevdiklerinden binlerce kilometre uzakta yaşıyorsun, bu iş için bu kadar çaba harcadın, o zaman sonunu getir. Bunca insanın desteği, yardımı da varken bu işin altından kalkamazsan ayıp sana Ezgi!

    Uzman emlakçımız durumu netleştirmek için bankacımızla konuşmaya başladı. Hangi uzmanların kabul edildiğini, hangi uzmanların kabul edilmediğini sordu ve isteğini tam olarak belirtmesi gerektiğini soyleyip "clarify" istedi. Bankacımız süreçte bize köstek olan tek kişiydi gibi geliyor bana. Anlaması ve anlaşması zor ve uzun sürüyordu. Benim için teknik terimler kullanıyor olmaları, bu yüzden konuyu tam olarak anlayamıyor muhtemeldi. Ama emlakçılarımız da benim gibi anlamıyordu. Tekrar tekrar "clarify" yani net bir cevap, açıklama istemesi gerekiyordu bankacımızdan. En sonunda bankacımız bir mesajında sinirlenip "bu son clarify" dedi ama biz hala ne istendiğini tam olarak anlamamıştık. Anladığımız kadarıyla, eve water insulation (su yalıtımı) yapan bir firma ile iletişime geçmemizi ve fiyat teklifi almamızı istiyorlardı ya da sorun olmadığına dair sağlam bir raporu almamızı istiyorlardı onlardan. Eğer sağlam bir rapor alamazsak, krediyi bize vermeden önce evi tamir ettirmemizi istiyorlardı. Bu kısmı anlamamıştık. Bizim olmayan bir eve, alıp alamayacagımız belirsiz bir kredi ile, almak için; binlerce hatta on binlerce dolarlık bir masraf yapmamızı bekliyorlardı. Uzman emlakçımıza göre hiçbir firma, fiyat teklifi vermeden orayı geçemezdi, hicbir sorun olmasa bile. Yani düşünün, güzel ve temiz kıyafetlerinizle bir mağazaya gitmişsiniz ve yeni kıyafetlerin fiyatını soruyorsunuz. Mağaza çalışanı size "Sizin kıyafetinizde bir sorun yok, yeni bir tane almayın, üstünüzdekini kullanın" der mi hiç? Sorun aslında water insulation şirketinin vereceği fiyat teklifi de değildi, banka krediyi vermeden önce -evet önce- evin tadilat işleminin bitmiş olmasını istiyordu ve daha sonra yaparım taahhüdünü kabul etmiyordu. Masraf ne kadar küçük olursa olsun, yasal olarak benim olmayan o evde bir işlem yaptırmaya hakkım yok ki satın almadan önce?! Çok saçma bir durumdu bu…

    Kafamda düşüncelere dalmış, sahil boyunca yürüyüş yapıyordum. Telefonuma bir mail daha düştü. Bu sefer Court’tan gelmişti. Türkiye’ye dönmeden önce verdiğim dilekçeyi kabul etmişler ve bana 9 Kasım'a yeni randevu tarihi vermişler. Tam ihtiyacım olan bir anda güzel bir haber almıştım. Bir yerlerde tökezlerken, bir yerlerde de emin adımlarla yokuşumu tırmanmaya devam ediyordum. Bu haber sadece kendisi iyi olduğu için moralimi yerine getirmedi, aynı zamanda tarih itibariyle de moralimi yükseltti. Çünkü banka ve ev işlemlerini 7 Kasım günü sonuçlandırmamız gerekiyordu. Yeni mahkeme günüm ise 9 Kasım'dı. Her şeyin ucu ucuna güzel sonuçlanmasını bekliyordum ki bu tarih tam da o "ucu ucuna" tarihiydi benim için. Her şeyi ucu ucuna başaracaktım, bu tarihi aldığım an bunu biliyordum.

    Cuma sabahı boşanma davam için Çağlayan Adliye Sarayı'ndaydım. Mahkeme salonunun kapısında -tabi ki ailemle birlikte- adımın söylenmesini bekliyordum. Adliyede sürekli ünlüleri, oyuncuları falan gördük o gün beklerken. Sonra bu ünlülerin hepsi, benim kapısında beklediğim mahkeme salonuna girdi. İçeriden ara ara bağırış çağırış sesleri geliyordu, bazı ünlüler mahkemeden kovulup kapıdan çıkıyorlardı. İçeriden çıkan ünlülerin çoğu sanki orada kameralar varmış gibi tepkiler veriyorlardı, yüksek sesle, şov yaparak 🙂 Ofise gidip biz birkaç saattir bekliyoruz, ne zaman alınacağız diye sordum. Meğer Reha Muhtar boşanıyormuş içeride, ondanmış bu kadar gürültü patırtı şov… Davanın görülmesi uzun sürüyormuş, onlar bittikten sonra alınacaksınız dedi. Saat öğlen 12'yi geçiyordu, saatlerce süren Reha Muhtar davasından sonra içeriden ünlü ünlü çıktılar son kalanlar. Ben tekrar ofise gittim, öğle saati gelmişti çünkü. Dosyamı hatırladıklarını ama bulamadıklarını söylediler. Birkaç telefon görüşmesinden sonra dosya bulundu. Hakime hanım Reha Muhtar davasından sonra yorulmuş -normal tabi-, bizim davayı öğleden sonra ilk dava olarak göreceklermiş. Peki dedik yine beklemeye başladık. Öğle arası bittiğinde yine mahkeme salonunun önünde bekliyorduk. Hakime hanım çok yorulmuştu olacak ki, mahkeme salonuna gelmedi. Beni ve eşimi kendi odasına çağırdı. Odasında bir misafiriyle beraber Türk kahvelerini yudumluyorlardı. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra isimlerimizi söyledi, boşanmak istiyor musunuz dedi evet dedik, dosyanızı okudum boşanmanızı kabul ediyorum dedi ve kahvesinden bir yudum daha alarak misafiri ile muhabbetine geri döndü. Boşanmamız yaklaşık 30 saniye sürmüştü. Hakime hanımın bizi boşama konuşması, hani Unganlar muayenesinde doktorun peşpeşe hızlıca sorduğu sorular var ya, tam da o tarz olmuştu. Otomatikleşmiş ve cevaplarımızı beklemeden konuşmaya devam ederek 🙂 Biz odaya girip çıktığımız sırada ailem hala mahkeme salonunun önünde bekliyordu. Ben dönünce ne oldu bir şey mi unuttun dediler, o kadar hızlı dönmüştüm geri yani. Boşandık dedim. Onlar da şaşırdı. Yani bu kadar küçük bir şey için mi saatlerdir bekliyormuşuz diye isyan ettiler. Aman olsun, ben geç de olsa, sürecimde bir adım daha atmıştım. Kesinleştirme işlemleri için önümüzdeki hafta bir gün yine adliyeye gitmemiz gerekiyordu.

    Emlakçılarımızla konuşuyordum. Önümüzde 3 seçenek vardı. İlki ve uzman emlakçımızın önerdiği seçenek, kredi çekeceğimiz kurumu değiştirip başka bir yerden şansımızı denemekti. Ben buna sıcak bakmıyordum çünkü daha önce bankacı Özlem Hanım'la yaptığımız konuşmadan bildiğim üzere çok fazla kredi firması seçeneğim yoktu. Başka yerden düzgün faiz oranlarıyla onay alabileceğimizi sanmıyordum ve benim boşanmam, gift money, işimde yeni olmam gibi birçok unsur vardı gözetilmesi gereken. Her şey tamam olsa bile bize verilen sürenin çoğu bitmişti bile ve işlemler yetişmezdi. Ama uzman emlakçımız satıcı ile anlaşıp süreyi uzatabileceğimizi söylüyordu.
    İkincisi bankayı; bir water insulation firmasıyla değil de, bir yapı mühendisi ile çalışıp, onun hazırladığı raporu kabul etmesi için ikna etmek. Bu benim sıcak baktığım bir seçenekti ama yapı mühendisi bir miktar para istiyordu, bankanın da kabul edip etmeyeceğinden emin değildik.
    Üçüncü ve son seçenek, yeni gelişmeler doğrultusunda, bankanın raporunu göstererek evden vazgeçmek. Bunu emlakçımız da istemiyordu ben de istemiyordum ama süreç o kadar zorlu ve sorunlu geçiyordu ki arkadaşım pes etmek istiyordu.

    Ben ikinci yoldan ilerlemek istediğimizi emlakçımıza bildirdim. Böylece uzman emlakçı, bankacımızla önce maillerle sonra telefonda uzun görüşmeler yaparak bu konuda en uzman kişinin bir yapı mühendisi olduğu konusunda zorla da olsa onu ikna etti. Emlakçımızdan ben yurt dışında olduğum için bizim adımıza bir yapı mühendisi bulmasını ve en acil şekilde randevu almasını istedim. Emlakçımız sağ olsun hepsini halletti, ben sadece yapı mühendisinin parasını gönderdim, o kadar. Yapı mühendisi incelemesini yaptı ve raporumuz çıktı. Rapor aslında sadece bankaya vereceğimiz için değil, bizim için de önemliydi. Çünkü sorunları olan bir evi alıp neden başımıza dert etmek isteyelim ki? Raporda evde bir su basması, su sızması sorunu olmadığı yazıyordu. Banka işlemlere kaldığı yerden devam edebilirdi artık.

    Ertesi hafta son kez adliyeye gidip boşanma işlemini kesinleştirdik. Evrakları aldığım gibi direkt yeminli tercümana gönderdim ve Cuma gününden önce elimize ulaşması konusunda tembihledim. En ucuz olan seçeneği seçmiştim tercümede ama gerçekten ortalamanın altında, pek kabul edilebilir olmayan bir sonuç çıktı. Bana gönderdikleri revize belgeyi gördükten sonra kendim gerekli düzeltmeleri yaparak onlara geri gönderdim. Benim de üst düzey bir İngilizcem yok ama inanın yapay zeka bile bana gönderdikleri çeviriden çok daha iyi yapardı çeviriyi. O yüzden çeviriyi gönderirken kendilerine naçizane bir not yazdım, ben işin uzmanı değilim tabi, işin uzmanı sizsiniz, daha iyi bilirsiniz ama ben burada eksikler görüp düzelttim kendimce dedim. Sonrasında bana gönderdikleri revizenin bir uzmanın elinden çıkmış olduğu belliydi ya da iyi bir yapay zekanın 🙂 Çeviriyi onayladım ve adresime kargoladılar. Ben kargoyu beklerken çevirinin PDF halini bankaya gönderdim ve banka o şekilde kabul etti bile belgeyi. Kargo yetişmese de çok büyük sorun olmazdı artık, nitekim sorun olmayacağı için kargo erken bile geldi…

  • ⭐⭐⭐

    Part 9

    Tam sular duruluyor derken yeni bir bomba geldi bankacımızdan. Arkadaşımın iş/gelir bilgileri onaylanmış ama benim iş/gelir bilgilerim onaylanmamış banka tarafından. Neden diye sordum. İşvereninle görüşmüşler, işverenin orada 90 gün boyunca çalışmaya devam etmeyeceğini düşündüğünü söylemiş, o yüzden senin gelir bilgilerin onaylanmadı dedi bankacı. Ben şok oldum. Tabi yine bankacının bir şeyleri yanlış anladığını ya da yanlış aktardığını düşündüm. Arkadaşıma hemen yazdım. Kendisi işteydi zaten. Gitmiş müdüre siz Ezgi’yi işten mi çıkarttınız diye sormuş bankacının yazdığını göstererek. Müdürü de hayır ama patronla konuşayım demiş. Kadın patron olayın bankacının anlattığı gibi olmadığını, benim yaptığım işten memnun olduğunu, kendisine benim için de arkadaşım için de 90 gündür orada mı çalışıyor diye sorulduğunu ve kendisinin arkadaşım için de benim için de hayır dediğini söylemiş. Çünkü arkadaşım orada yeniden çalışmaya başlayalı 90 gün olmamıştı henüz. Dolayısıyla ikimiz için de 90 günü tamamlamadığımız bilgisini vermiş bankaya. Arkadaşım için önceden ne kadar çalıştığı da sorulmuş ekstra olarak onu cevaplamış. 90 günün sorulmasının sebebi deneme süresi 90 gün burada galiba o yüzden.

    Bu bilgiler ışığında ben hemen bankacımızla tekrar iletişime geçtim tabi ki. Ortada -yine- bir yanlış anlaşılma olduğunu, aslında patronun söylediğinin o olmadığını, isterlerse onunla tekrar iletişime geçebileceklerini söyledim. Bankacımız tamam ben bu konuyu yetkili ekibe bildiriyorum dese de bence pek umursamadı. Çünkü benim gelirimin onaylanmamış olmasının kredimizi net bir şekilde olumsuz etkilemeyeceğini söyledi. Evin değerlemesine, arkadaşımın gelirine falan da bağlıymış. Bir de anladığım kadarıyla benim gelirim evi almak için tek başına yeterli olduğu onaylanmamış olabilirmiş ama arkadaşımla ortak kredi çektiğimiz için toplam gelir olarak onaylanabilirmiş. Gerçekten bizim bu bankacıyı anlamak çok zor.

    Ohio'nun karinda kisinda, o sogukta hic hasta olmamis ben, Türkiye’den ayrılmadan önce hasta oldum. Türkiye’de neredeyse herkesin hasta olduğu bir dönem vardı, tam da o dönemdi. Normalde ben hasta olup ilaç falan kullanmam ama 2 gün içerisinde uçuşum vardı ve sonraki gün de işe gitmem gerekiyordu. Üstelik bu uçuşta yanımda nakit para taşıyacaktım, dikkatli olmalıydım. O yüzden kullanabildiğim kadar ilaç ve serum kullandım. Normalde tek bir serumla bile kendimi toparlardım ama bünyem artık nasıl zayıf düştüyse 4 serumdan sonra bile bir türlü kendimi toparlayamıyordum. Bir şekilde idare edeceğimi biliyordum ama ailemin aklı bende kalıyordu, bu sefer bu yüzden endişeliydim.

    Tüm işlemlerimi halletmiş, tüm belgelerimi toplamış, paramı yanıma almış, geri yola koyulmak üzere havaalanına gelmiştim. Havaalanında kardeşime telefonumu hediye ettim. Amerika’ya ilk geldiğim zaman gibi olmuştu, elimde ucuz yollu bir telefonla dönüyordum evime. Bu seferki vedalaşmam farklıydı ama. Hala hastaydım ama ilaç kullanıyor, sağlam durmaya çalışıyordum. Belki hastalığın etkisinden olmuştur belki Türkiye’de çok az kaldığımdan olmuştur, biraz hüzünlü bir ayrılık oldu bu sefer benim için. Amerika’ya yerleşmeye gelirken güle oynaya gelen ben, hastalıktan ve yorgunluktan ayakta zar zor duruyor, gözlerim dolu bir şekilde uçağa bineceğim kapıya doğru hırıltılı hırıltılı nefes alarak yol alıyordum. Mümkün olduğunca hastalığımı belli etmemeye çalışıyordum, zaten ilk hasta olduğum güne göre daha iyiydim de ama yine de bünyemin hala zayıf olduğunu hissediyordum. Daha önce hiç böyle olmamıştım. Vedalaşmaları kimse sevmez, ben de sevmem. Ama ben soğukkanlıyımdır. Benim için en zor olan vedalaşmalar benim gittiğim vedalaşmalar değil de, ben gurbetteyken beni ardında bırakıp benden gidildiğinde oluyor. Yani bu onlardan biri olmamalıydı. Amerika’da iyi kötü düzenimi kurmuştum. Evime dönüyordum. Beni zorla gönderdikleri bir yere gitmiyordum, bile isteye seve seve gidiyordum aslında. Ama nedense farklı olmuştu işte bu sefer. Türkiye’de zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Sanki sürekli bir şeyle meşguldüm, sürekli bir şeyler için koşturuyordum ama hiçbir şeye yetişememiş, yapmak istediğim hiçbir şeyi yapamamışım gibi geliyordu. Halbuki halletmek için geldiğim her şeyi halletmiş, görmek istediğim herkesi de görmüştüm ama yetmemişti işte.

    Ben ne yaptım, bu 2 haftada nasıl hızla geçti böyle zaman diye düşüncelere dalmış yürürken uçağa bineceğim kapıya sonunda vardım. Valiz kontrolünde görevli, tüm valizlerin içini incelerken parayı koyduğum kutuyu açtı ve bir anlık şokla ağzı açık kaldı. Keşke herkes içinde öyle şak diye açmasaydınız dedim. Hayır, zaten üstümde nakit taşıdığım için tedirginim, bir de herkesin nakit taşıdığımı görmesine ne gerek vardı? Kendi orijinal kapalı kutusunda olmayan her şeyi açıp içine bakmamız gerekiyor dedi. İçinde para olan çantama sarılarak uçtum bütün yolu.

    Chicago'ya indiğimde havaalanında inanılmaz bir kuyruk vardı. Sadece gümrükten geçmek için 3 saat kuyrukta bekledim. Bu yüzden kendi aktarma uçuşumu kaçırmış oldum. Uçuşunu kaçıran sadece ben değildim; hemen hemen herkes uçağını kaçırdığı için yeni uçuş veya gece kalacak otel ayarlamak isteyenlerin sırası da çoktu ve muhtemelen bir sonraki uçuşa da yetişemeyecektim o yüzden. Üstümdeki paradan kurtulmak istiyordum bir an önce, para ise bana kabus olmaya devam ediyordu. 2 orta 1 küçük valizim ve içinde para olan küçük çantamla beraber hastalığıma yenik düşmeden, bir an önce evime varmak istiyordum.

    Son uçağın kalkmasına 1 saat 5 dakika vardı. Eğer tam şu anda bileti alırsam koşa koşa belki yetişirdim uçağa. Önümde sıra çoktu. 1 saat sonra olan uçağa değil, 2 saat sonra olan uçak bile olsa yetişemezdim. Çünkü herkes tek tek otel ayarlıyor, çoğu insan 10-15 dakika kioskta tartışarak sırayı tıkıyordu. Sıranın arasından sıyrılıp bir görevlinin yanına gittim ve son uçağa yetişebilmem için dakikalar var, eğer bana hemen bilet verirseniz belki yetişirim diyerek ricada bulundum. Sağ olsun beni kırmadı ve biletimi basıp getirdi. Çok teşekkür ederek oradan ayrıldım ve valizlerimle gidebildiğim kadar hızlı check-in’e gitmeye koyuldum.

    Havaalanı metrosuyla terminal değiştirdim. Check-in kapanmadan yetişmiştim. Valizlerimi aldılar ama uçağın kapılarının kapanmasına çok az vakit kaldığını, acele etmem gerektiğini söylediler. Uçağın hangi kapıda olduğunu sorup var gücümle koşarak oradan ayrıldım.

    Ben acele ediyordum da güvenlik çantamı arayarak beni oyaladı. İlaç içtiğim için yanımda küçük su vardı. Sıvı sınırına dikkat ederek almıştım. Ama yine de test etmek istediler. Güvenlikten ayrıldığım gibi küçük valizim ve önümde ben koştukça zıplayan çantamla son kalan gücümle koşuyordum. Uçak kapılarını kapatacak dedikleri saatten 5 dakika önce bana söyledikleri kapıya gelmiştim. Ama hiç kimse yoktu orada. Ne bekleyen biri ne bir görevli, hiç kimse!

    Yol üstü gördüğüm United Airlines deskine doğru koşmaya, en azından koşmaya çalışmaya başladım. Artık hiç gücüm kalmamıştı, soluğum kesiliyordu. Nefes nefese onlara derdimi anlattım. Kapıda kimse olmadığını, zaten hasta olduğumu, sadece bir an önce evime gitmek istediğimi söyledim. "Dur, dur sakinleş" diyerek önce beni bir sakinleştirmeye çalıştılar. "Lütfen öyle hastayım, kötüyüm falan deme çünkü gerçekten öyleysen zaten seni uçağa alamayız" dediler. Keşke ekrandan baksaydın kapıya, check-in yapanlar sana doğru kapıyı söylememiş, onlar da bilmiyorlar bazen dediler ayrıca. "Dur öğreniriz şimdi, eğer uçak hala buradaysa biraz bekletiriz" diyerek telsiziyle konuşmaya başladı. Su dedim, biraz su alabilir miyim varsa? Hem su verdiler hem de daha sonra ihtiyacım olursa havaalanında suyumu doldururum diye suluklu seyahat seti verdiler. Ben soluklanıp biraz su içerken onlar da hala uçakla iletişime geçmeye çalışıyorlardı. Uçak kapıları kapatmış ve taksiye hazırlanıyormuş. Yani o uçağı da kaçırmıştım.

    O kadar yoldan gelmiştim hasta hasta ve bu gece evime bile gidemeyecektim. Geçecek, geçecek, bunlar da geçecek. United Airlines bana ertesi güne bilet kesiyordu, sabah ilk bileti mi yoksa gün içinde başka bir saatte mi istediğimi sordular. İlk bilet olsun lütfen dedim. Yeni biletimi verdiler, teşekkür ettim kendilerine. Şimdi THY’yi arayıp onlardan bana otel ayarlamalarını isteyebileceğimi veya havaalanında bekleyebileceğimi söylediler. Hem çok yorgundum hem de üstümdeki parayla havaalanında kalmak istemiyordum. United deskinden ayrılıp ilk gördüğüm yere oturdum.

    THY’ye telefonla ulaşmaya çalışıyordum ama telefona çıkan bana yardımcı olabilecek kimse yoktu. Havaalanında yeniden terminal değiştirip THY’nin bulunduğu terminale geçtim. En azından ilk seferki gibi ağır valizlerim yoktu bu sefer, onları ben binemesem de uçağa vermiştim. THY kiosku da kapalıydı aslında. Ama ben oraya vardığımda bir çalışan, başka birine yardımcı oluyordu. Ben de onunla işinin bitmesini bekleyip ondan yardım istedim.

    Gece 12'ye geliyordu saat. Sabah 6’da uçuşum vardı. Otele ihtiyacım olduğunu söyledim. Çalışan bana “Birkaç saat için otele mi gideceksin?” dedi saçma bir tavırla. "Yorgunum, uykum var ve üzerimi değiştirmem gerekiyor, evet otel ayarlamanızı istiyorum" dedim. Peki ben bir danışayım dedi ve içeri gitti. Çıktığında elinde bir kâğıtla gelmişti. Gece için bana otel ayarlamışlar, akşam yemeği ve sabah kahvaltısı için de bir bütçe vermişler. Otelin servisini arayıp çağırmamı, beni havaalanından alacaklarını söyledi.

    Otelin servisinin beni alacağı kapıya giderken yolda bana akşam uçağına bilet kesen görevliyi gördüm. "Aaa, sen hâlâ burada mısın? Ne oldu?" diye sordu. Maalesef uçağa yetişemediğimi, bu gece otelde kalacağımı, yine de kendisine çok minnettar olduğumu söyledim. Olsun, şansını denedin en azından dedi.

    Otele vardığımda, THY’den aldığım kağıdı resepsiyona verdim. Akşam yemeği servisinin çoktan bittiğini, sabah 4.30'da servise bineceğim için kahvaltının da henüz başlamamış olacağını yani yemek haklarımı kullanamayacağımı söyledi resepsiyonda çalışan kişi. Peki suyunuz, içeceğiniz falan var mı? dedim. "Aa, aslında size bunu vereyim" diyerek güzel bir paket uzattı. İçinde su, enerji içeceği, meyve, cips, jelibon vs. olan bir paketti. Teşekkür ettim.

    Kendisinden bir ricada daha bulundum; telefonumun şarjı bitiyordu ve şarj aletim yoktu. Çünkü iPhone’umu kardeşime bırakmış, kendim Android kullanıyordum ve bu gece eve varamamak planlarım arasında yoktu. O yüzden şarj aletim de yoktu. Telefonumu istersem orada şarja bırakabileceğimi ama politikaları gereği odaya şarj aletini veremeyeceğini söyledi. "Zaten çok erken kalkacağım ve söz, aleti geri getiririm; telefonum olmazsa sabaha uyanamam" dedim. Görevli, geri getirmeyi unutma diyerek aleti bana verdi ve sabah istediğim saatte aranarak uyandırılabileceğimi söyledi. Lütfen arayarak uyandırın beni dedim.

    Odaya girip kapıyı kilitleyip kendimi yatağa atmak istiyordum hemen. Önce odayı bir inceledim, beklentimin çok üstündeydi. Aslında Amerika’da kaldığım oteller arasında en büyük odaydı. Vaktim olsa orada daha güzel zaman geçirmek isterdim. THY’nin bana verdiği kağıtta odanın gecelik ücretinin 80 dolar olduğu yazıyordu, o yüzden çok iyi bir yer olmasını beklemiyordum ama o fiyatın gerçek olması imkansız; çünkü süit oda vermişlerdi. Ya THY’ye özel fiyat ya da ellerinde kalan odaları geceleri ucuza veriyorlar, bilemiyorum. Sonuçta birkaç saat kaldım sadece. Aslında düşününce saatliği 20 dolardan kalmış oluyordum.

    Telefonumu şarja taktım ve yastığa kafamı koyup gözümü kapattım. Gözümü açtığımda odanın telefonu çalıyordu ve uyanma saatim gelmişti. Ama gerçekte sanki 2 dakika önce gözümü kapatmışım gibi geliyordu. Öyle çabuk geçmişti zaman ve yerimden hiç kımıldamamıştım bile bu sürede. Yatak çarşaf bile neredeyse bozulmamıştı hiç.

    Sabah, otelin verdiği paketten bir şeyler yiyip hemen bir ilaç içtim. Şarj aletini resepsiyona geri verirken yine teşekkür ettim. Servisle erkenden havaalanına gittim ve kapılar açılmadan çok önce kapıda beklemeye başladım bile. Bugün her şey yolundaydı, bundan sonra da her şey tıkırında ilerleyecekti. Türkiye'den dönüşümü cumartesi gününe ayarlamıştım. Yol yorgunu olurum, jetlag olurum, uçak rötar yapar falan diye düşünüp özellikle pazara almamıştım; iyi ki de öyle yapmışım. Pazar sabahı ancak Cleveland havaalanına inebildim. Normalde valizlerim önceki akşamdan ulaşmış olmalıydı ama benim yetişemediğim uçağa muhtemelen onlar da yetişememiştir diye düşünerek bantın yanında valizlerimi beklemeye başladım ve bingo! Onlar da benimle aynı uçuşla gelmişler. Valizlerimi de aldıktan sonra havaalanında arkadaşımla buluştum ve eve doğru yola koyulduk.

  • ⭐⭐⭐

    Part 10

    Sonunda eve vardım ama düzelmeye başlayan hastalığım tekrar kötüleşti. Ertesi gün ölmediğim sürece işe gitmeyi istiyordum çünkü izinden yeni dönmüştüm ve hasta olduğumu söyleyip gitmezsem iş yerinde hakkımda olumsuz bir izlenim bırakabileceğimi düşündüm. En azından sabah işe gidip, eğer çok kötü hissedersem öğleden sonra izin alırım diye düşündüm.

    Pazartesi sabahı işe gittim. Öksürüyordum ama dayanıyordum. Yokluğumda iş yerinde bazı değişiklikler olmuştu. Artık haftada 4 gün değil, 5 gün çalışmaya başlamıştık. Arkadaşım bu durumdan memnun değildi ve işi bırakabileceğini söyledi. Ona, "Saçmalama, o kadar uğraştık. En azından 7 gün dayanman lazım. 7 iş günü sonra evi alıp alamayacağımız belli olacak," dedim.

    Sabah üretimde işe başladım. Bir saat çalıştıktan sonra müdür yanıma gelip konuşmamız gerektiğini söyledi. Beni hasta halde işe gelmemden dolayı eve göndereceğini düşündüm. Ancak, odaya girdiğimde iş görüşmesi yaptığım zamanki gibi patronlar ve müdür vardı. Bana, işe alındığım pozisyon için benden vazgeçtiklerini, oraya zaten saatlik 18 değil, 16 dolara birini düşündüklerini, eğer onlarla çalışmaya devam etmek istiyorsam üretimde çalışmaya devam edebileceğimi ama saatlik 14 dolar alabileceğimi söylediler. Şaşırdım. Çünkü üretim işleri burada saatlik minimum 18 dolardan başlıyor ve işin ağırlığına göre ücret yükseliyor.

    O an, iş teklif ettiklerinde yeteneklerime uygun olmayan bir iş teklif ederken özür dileyerek yapan insanlar, şimdi daha ağır bir iş karşılığında daha az para vermeyi teklif ediyorlardı. Düşünmek ve arkadaşıma danışmak için zaman istedim. Aslında düşünecek bir şey yoktu. Teklif kabul edilebilir değildi. Onlar için ben bu kadar çabalarken, kötü bir yolculuktan sonra hasta halde işe gelirken, onların bu teklifi, kendimi boşuna bu kadar hırpalamama üzdü beni. Ancak, sırf su işi bıraktım diye bu kadar uğraştığımız evi kaçırmak istemiyordum. Bu yüzden arkadaşıma danışmadan cevap vermek istemedim.

    Arkadaşım, bizim odaya gorusmeye girdigimizi görmüstu. Cikinca rengim atmis olacak ki odadan çıktığımda hemen bir sorun olduğunu anladı ve yanima gelip direkt "Ne yapıyoruz, eşyalarımı toplayayım mı?" diye sordu. Hızla konuştuğumuzu anlattım ve çok sinirlendi. "Hemen çıkışını yap, burada durmamızın bir anlamı yok," dedi. Ama ev? dedim. Zaten banka sürecini baltalamışlardı, şimdi de hala ev almaya çalıştığımızı bildikleri için böyle yapıyorlar, kusura bakma ama bana kazık atan insanlara ben bir kuruş bile kazandırmam, bu yüzden ev kaçacaksa da kaçsın, üzülmem dedi.

    Çıkışımı yaptım ve eşyalarımı topladım. Arkadaşım müdürüyle konuşup, onlarla işinin bittiğini söyledi. Üçü de şaşırdı ve hemen arkadaşımın yanına geldiler. Benim bu görüşme sonunda işi bırakacağımı bekliyorlarmış ama arkadaşımın da işi bırakacağını tahmin edememişler. Üçü de arkadaşımı durdurup konuşalım, sorun ne, kesin kararlı mısın, istersen bugün izin al kafanı topla tarzı şeyler söylediler. Arkadaşım, kadın patronun banka sürecimizi baltaladığını, şimdi de hala buna devam ettiğini, bu yüzden onlarla çalışmak istemediğini ve bu sefer onu tekrar işe başla diye çağırmamalarını söyledi. Kadın patron, "Ben bu ithamları dinleyemem," diyerek oradan ayrıldı ve diğer ikisi arkadaşım ile sakince vedalaştılar.

    Bu durumlar Türkiye'de alışık olduğumuz ama Amerika'da olmamasını umduğumuz durumlar. Ki zaten normalde de yok. Bizim patronlar Balkanlardan, yani kültür benzerliği malum... O yüzden bunları okuyan kimse "Amerika'ya ben bunları mı yaşamaya gidiyorum?" diye düşünerek yanılgıya kapılmasın. Çoğunuzun başına gelmeyecek böyle olaylar. Hele ki daha kurumsal bir yerde çalışıyorsanız çok rahat olursunuz. Ama bunlar hayatın içinde olan şeyler 🙂

    İkimiz de işimizden olmuştuk ve henüz evi alıp alamayacağımız kesin değildi. Önümüzdeki 10 gün sancılı geçecek gibi görünüyordu. Ama en azından dinlenip iyileşebileceğim, sonunda biraz zaman ayırabilirdim kendime. Ve sonunda cash getirdigim parayi bankaya yatiracak firsat da olusmustu. Olan oldu artik, bardaga bos tarafindan bakmanin bir anlami yok degil mi bu saatten sonra?

    Biz işyerinde çalışırken iki haftada bir pay stub alıyorduk. Ancak hemen çalıştığımız hafta değil de, mesela 1. ve 2. hafta çalıştığımız parayı 3. haftanın sonunda alıyorduk. Yani bir hafta hak ediş haftası, bir hafta maaş haftası oluyordu böylece. Benim ilk çalıştığım hafta hak ediş haftasıydı. İlk pay stub bu yüzden bir haftalıktı. Daha sonra ben Türkiye'deyken ikinci pay stub geldi, o tam 2 haftalikti. Türkiye'de bulunduğum iki haftalık sürenin ilki maaş, ikincisi hak ediş haftasıydı. Yani bir sonraki pay stub sıfır olacaktı Türkiye'de olduğum için. Ama Türkiye'den döndükten sonraki pazartesi sabahı çalıştığım parayı muhtemelen daha sonra uğraşmamak için önceki hafta -ben Turkiye'deyken- çalışmışım gibi yatırdılar bana. O yüzden sıfır olmadı.

    Ve biliyor musunuz? Kredi evraklarımı bu sayede tamamladım. İşten çıkmış olmasam ve onlar parayı o hafta yatırmamış olsa, pay stub alamayacak, evraklarımı tamamlayamayacaktım. Bankanın kredi verme şartının bir aylık maaşlı çalışma olduğunu söylemiştim en başta. İki haftada bir maaş aldığımız için ikimizin de üçer tane pay stub ibraz etmesi gerekiyordu. Arkadaşım benden önce çalışmaya başladığı için o tamamlamıştı evraklarını ama ben sadece iki tane gönderebilmiştim ve bir tanesi eksikti. Bankacıma, "Bildiğin üzere Türkiye'deydim o yüzden para kazanamadım," dedim. "Biliyorum ama miktar önemli değil, önemli olan evraklarının tam olması," dedi ve sırf işten ayrıldığım için elimde olan o pay stub sayesinde evraklarım tamamlanmış oldu.

    Yani dişimi sıkayım, ev almak için 7 gün daha çalışayım deyip çalışmaya devam etseydim eğer, sırf çalıştığım için evraklarım eksik kalmış olacak ve zaten krediyi alma şansım varsa da o şansı bitirmiş olacaktım. Cuma günü tamamlamamız gereken son evraklar da tamamlandıktan sonra artık Salı gününe her şey sonuçlanmış olmalı.

    Ben ne planlar yaparsam yapayım, ne kadar uğraşırsam uğraşayım, su akıp yolunu buluyor gerçekten. Benim müdahalelerimin hiçbir etkisi yok sanki. Ama müdahale etmediğim durumda işler çığırından çıkacak gibi oluyorlar. Bazen tüm çabalarımın boşa olduğunu düşünüyorum, bazense bulunduğum yere tırnaklarımla kazıyarak geldiğimi. Bu durum kimi zaman beni yıpratmış, tüketmiş oluyor, kimi zamansa emeklerimin karşılığını aldığımı hissettiriyor.

    Ben olacağını düşünüyordum, arkadaşım olmayacağını düşünüyordu. Eğer olmazsa ben cidden çok üzülecektim. Çünkü sırf bunun için dönmüştüm, döndüğüm gibi işimi de kaybetmiştim, ki iş olmasa muhtemelen biraz daha geç dönerdim. Ama olmazsa her şey boşuna gibi gelecekti.

    Pazartesi günü sonunda o uzun zamandır beklediğimiz karar maili geldi. Kredimizi onaylamışlar! 🙂 Bankacı, bizi tebrik eden bir mail attı ve 7’sinde (Salı) title company ile imzaları atabileceğimizi söyledi. Ben de emlakçımıza güzel haberi verdim, evrakları gönderdim. Emlakçı title company ile görüşme ayarlamış. 8’i görünüyordu. Neden? dedim, evraklarda öyle görünüyor dedi. Bankacıya teyit etmek için tekrar yazdım. Evet, 7’si için hazırız dedi. Ama evraklara gitmiş 8’i yazmış. Zaten giderayak son golünü atmasa olmazdı 🙂 Emlakçımıza tekrar yazdım. Evrakları yanlış doldurmuş, 7’si uygunmuş dedim. Bizim randevumuzu 7’sine aldık ama satıcı için 8’i olan tarih değişmedi.

    Salı günü title company’den bir kadın çalışanla buluştuk. İstersek evimize gelebileceğini, istersek dışarıda buluşabileceğimizi söyledi. Biz Panera’da buluşmayı tercih ettik, kabul etti. Çok sevimli, kıpır kıpır, enerjik, güler yüzlü bir kadındı. Title company ne iş yapar onu biraz açıkladı bize. Çok kısa bir özet geçmek gerekirse, evi alırken, evin gerçekten bizim olacağına emin olmamız için arada bir garantör. Yani aslında bizi korumak için varlar. Yarın bir gün biri çıkıp "Bu evin %99 hissesi benimdi aslında, siz %1 hisseyi almışsınız" diyemez ya da bir banka gelip "Bu evin borcu var, ben bu eve el koyuyorum" diyemez. Öyle bir durum olursa artık bu bizim değil, title company’nin sorumluluğunda.

    Başta emlakçımız olmak üzere bu süreçte tanıştığımız, çalıştığımız herkesten çok memnun kalmıştık, bankacımız hariç. Ama bankacıdan her ne kadar memnun olmasak da, bankanın kredi şartlarından memnunduk çünkü kredi çekebilmiştik.

    Çarşamba günü emlakçımızla yeni evimizin -mavi evimizin- önünde buluştuk. Bize anahtarlarımızı teslim etti. O anahtarlarda kan, ter, gözyaşı, emek vardı. Çok uğraştık, çok yıprandık, çok yorulduk, çok direkten döndük, çok inişler çıkışlar yaşadık ama başardık. En baştan söylemiştim, hikayemin sonu güzel bitiyor 🙂 Size yaşadıklarımı anlattığım şu son 12 bin kelimelik hikayem, sadece iki aylık bir sürede yaşandı.

    Devamı var mı? Var. Bu kadar can alıcı mı? Sanmıyorum. Bundan sonrası klasik bildiğiniz, herkesten görüp duyduğunuz şeyler çünkü. Bir tek şu mahkeme sürecini detaylıca anlatacağım ekstra olarak, o kadar. Eğer buraya kadar okuduysanız, gözlerinizi bu kadar yormama izin verdiğiniz için teşekkür ederim. 🙂

  • ⭐⭐⭐

    @EzgiLera yine bir heyecanla part part merak ederek deneyimlerinizi okuduk. Öncelikle bu kadar detaylı anlatımınız için teşekkür ederim her ne kadar deneyim yazmak kolay gibi gözüksede akılda tutmanın, zaman ayırmanın ve bunları kelimelere dökmenin o kadar kolay olmadığını biliyorum onun için emeğinize sağlık.

    Şu an aklıma gelen @Beyza-0 hanım mesela tek başına buraya göçmek için endişeliydi bence sizin bu cesaretlendirici deneyimlerinizi okuyarak kendi ne güvenini ortaya çıkarabilir

  • ⭐⭐

    @EzgiLera Baktım çok uzun, işlerimi bitirip öyle okurum dedim. Okumaya başlayınca, dur kendime bir kahve yapayım öyle devam edeyim dedim. Öyle sürükleyiciydi ki kahvemden ilk bir iki yudum aldıktan sonra içmeyi unutmuşum, soğudu 😃
    Velhasıl içinde şaşkınlık, heyecan, sevinç, kızgınlık, mutluluk ve bilgi barındıran bu anılar için çok teşekkürler.
    Hayat bundan sonra büyük aksiliklerin olmadığı bir şekilde geçsin inşallah.
    Elinize emeğinize sağlık 👏🌸


Benzer Başlıklar

Forum kurallarına uymayan veya forum düzenine aykırı davranan üyeler uyarılmadan forumdan çıkarılabilirler. Özellikle gereksiz yeni başlık oluşturacakların dikkatine!

69
Çevrimiçi

43.4k
Kullanıcı

4.5k
Konu

439.3k
İleti


| | | |

Powered by NodeBB | Copyright © 2023 Yesilkart Forum