Yılın son günlerinde Christmas ışıklarıyla süslenmiş ağaçlarla dolu New York'tan herkese merhaba. ''holiday season'' dedikleri herkesin neredeyse 1 aylığına işi gücü bırakıp ailelerinin yanına, arkadaşlarının evine, kayağa, denize başka eyaletlere tatillere gittikleri dönemi yaşıyoruz. her yer çok hareketli. bizim de hayatımızda ev anlamında maalesef olumlu ve olumsuz gelişmeler oldu. Lizbon'a iş teklifi alan stüdyosunda kaldığımız kız, Lizbon'a gitmekten vazgeçtiği için ocak ortasında 3 aydır çok severek kaldığımız bu evi terk etmek zorunda kalacağız. ancak kızın wall street'te yaşayan bir arkadaşı bize kendi evini teklif etti, 21. katta özgürlük heykeli ve jersey city manzaralı bu yeni stüdyonun bir süre yeni sakinleri biz olacağız. binanın doorman'ini ve lobisindeki yılbaşı ağacını görünce bütünü olmasa da üzüntümüzün büyük kısmını unuttuk.
üzüntümüz deyince belki uzaklardan bu anlattığım kulağa şımarıklık gibi geliyordur ancak burada sürekli ev değiştirme haliyle yaşadığınız bu göçebe hayat duygusal olarak insanı çok yoruyor. bavulunuz sürekli açılıp kapanıyor, hiçbir yere bağlanmadan yaşamak zorunda kalıyorsunuz. biz de bu sürecin olumlu yanlarını görmeye gayret ediyoruz. bu noktada sizlere yeni yılda göç etmeyi ciddi ciddi düşünenler için yine bir toparlama ve değerlendirme yapmaya çalışacağım. artılar ve eksiler yine birlikte olacak.
ev meselesiyle başladık. öyle devam edelim. orada sahip olduğunuz ve genel olarak özgürlükler ve hayat pahalılığı endeksinde yoğunlaşan mutsuzlukların içinde bilmiyorum barınma bir problem mi? ancak buraya geldiğinizde banka hesabınızdaki paranın miktarından bağımsız ciddi anlamda bir barınma problemi sizi bekliyor olacak. biz çok şanslı insanlar olarak iyi bir arkadaş grubunun içine düştüğümüz halde 7 ayda 4.kez ev değiştirmiş olacağız. Amerikalılardan oluşan bu arkadaş grubu bize yardım teklifi etmese büyük ihtimalle airbnb odası bulmak zorunda kalacaktık. Buraya geldiğinizde bir kredi geçmişiniz olmadığı için bankadaki paranız hiçbir şey ifade etmiyor bunu unutmayın. 7 ay içinde tanıdığım biri Polonya'da yaşarken greencard çıkıp buraya gelen, biri de direkt Türkiye'den greencard çıkan iki ayrı arkadaşım da Green cardları olduğu halde uzun süre ev bulamadılar. Türkiye'den gelen arkadaş, iki çocuğuyla gelmişti, jersey'de çocuklar başka birinin evinde bir süre kaldılar, arkadaşım başka birinin yanında kaldı bir süre. 3-4 ay geçtikten sonra bir Türk arkadaşlarının kefil olması sayesinde Brooklyn'de ev tutmayı başardılar. Bunları böyle detaylı yazmamın sebebi Amerika çok güzel, her şey çok ucuz sığlığındaki YouTube videolarının yarattığı algıyla sınırlı kalınmasını istemememden kaynaklı. Eğer buraya geldiğinizde sizden önce buraya gelmiş bir arkadaşınız, akrabanız varsa, size kefil olma noktasında güvenilir biriyse yukarıda yaşadığım zorlukları yaşamama ihtimaliniz yüksek demektir.
barınma dışında daha önceki yazılarımda bahsettiğim kültürel farklılıklar alışmak için zorlanacağınız başka bir mesele. öğrenmeye açıksanız değişimin sancılarını daha kolay atlatmakla birlikte yine de dil ve yaşam kültürü bıraktığınız hayattan tamamen farklı. gecenin 3ünde yan komşunun tivi gürültüsünden uyuyamadığım için lobideki güvenliğe gidip durumu bildirdim, daireyi aradı kimseye ulaşamayınca isterseniz polis çağırabilirsiniz dedi. yani burada bu benim komşum falan durumu yok. rahatsızsanız gereğini yapmalısınız. bende gereğini yaptım ve polisi aramak yerine evde kulak tıpası aradım.
bir diğer zorluk iklim. New York city özelinde konuşuyorsak eğer, şu anda dışarıda hissedilen hava -7, normaliyse -3. dışarı çıktığınızda manhattan'daki gökdelenlerin arasında okyanustan esen ani rüzgarlardan korunmak mümkün, ancak blok başlarındaki ışıklara geldiğinizde yeşilin yanmasını dua ederek bekliyorsunuz. ancak northface, Uniqlo gibi markalardan çok da abartı olmayan rakamlara uygun koruyuculu kışlıklar almak mümkün. ve müşteri hizmetleri anlayışları şu düzeyde: northface'den aldığım bereye tamamen kendi hatamla latte dökmüştüm, mağazaya geri gidip durumu dürüstçe satış elemanına söyledim. 'lütfen raflardan kendinize yeni bir tane alın' dedi ve elimdeki kirli bereyi alıp kaldırdı. ne bir kağıt imzaladım, ne kullanıcı hatası olduğunu söyleyen mutsuz suratlar gördüm.
satın alma gücüne daha önceki yazılarımda değinmiştim. Zaten internet bu konuda okyanus gibi. 1 hafta çalıştığınızda başlangıç seviyesi bir iş bile yapsanız kendinize iPhone 14 pro alabilirsiniz. ama almalı mısınız kendinize sormanız gereken asıl soru bu. mevcut telefonunuzun yapmadığı hiçbir şeyi yapmıyor alet.
burada deneyime para vermek insanların daha çok önemsediği bir konu. eşimi yılın son günü candlelight konserine götürmek için dün konserin yapılacağı kiliseye gittik. mekanı önceden görmek istedik. tüm zeminin mum ışıklarıyla aydınlatıldığı bir kilisede canlı klasik müzik dinlemek bizi çok heyecanlandırdı.
kiliseye gittiğimizde henüz başlamak üzere olan bir 'anma töreni' olduğunu fark ettik. içeri girerken kimse 'siz kimsiniz' demedi. elimize tutuşturdukları programı bildiren kağıtlarda 20 gün önce hayata 82 yaşında gözlerini yuman amerikalı ünlü şair ve yayımcı bir kadının anma töreninde olduğumuzu öğrendik.
yukarı doğu yakasındaki bu güzel atmosferde herkesin çok şık giyindiği ortamda 1 saat kaldık. dualar edildi, şarkılar söylendi, filmlerdeki gibi yakınlarından bazıları kalkıp onunla ilgili güzel sözlerin söylendiği, komik anların anlatıldığı konuşmalar yaptı. kimse tavuklu pilav derdinde değildi, kimse bir tane daha pide alabilir miyim telaşına düşmemişti. hayatımız boyunca unutmayacağımız bir deneyim yaşamış olduk. etrafımda çoğu 80'lerin üzerinde kadın ve erkeklerin giyim ve kuşam anlamında gösterdikleri özeni, o yaşa rağmen vücut postürlerinin nasıl bu kadar dik ve uzun olduğunu anlamaya çalışarak ben de kendi dilimde duamı ettim.
burası bildiğiniz hiçbir şeye benzemiyor. gelip çok mutlu olarak kalmaya devam edenler olduğu gibi, bir an önce dönmek isteyen insanlar da çok. yukarıda bahsettiğim Polonya'da yaşarken Green card çıkınca atlayıp gelen arkadaş şu anda ciddi ciddi polonyaya geri dönme planları yapıyor. düşünsenize istanbulda nerede yaşıyor olursanız olun evinizde çamaşır makinesi mutlaka vardır. burada çok havalı görünen gökdelenlerde bile çamaşırınızı yıkamak için çamaşırhane katına inmeniz, yıkamaya 2.75, kurutmaya 2.75 vermeniz ve programlar bittiğinde evinizden çıkıp çamaşırlarınızı geri almanız gerek. çünkü adında 'new' olan york şehrinin neredeyse yarısı 1900'ların başında yapılmış evlerden ibaret. binaların çok büyük kısmı 'pre-war' olarak geçiyor.
yeme - içme anlamında aldıklarımızın kalitesine uzun uzun değinip kimsenin canını sıkmam istemem. limon ne kadar sulu, domates nasıl kırmızı, avokado ne kadar güzel, yumurta nasıl sarı, kahve nasıl harika kokulu, salata malzemesini yıkamadan nasıl direkt kullanabileceğiniz kadar temiz konularını hayal gücünüze bırakıyorum, çünkü orası sonsuz.
sanıyorum bu benim bu forumdaki son yazım. çünkü burada öğrendiklerimi ve paylaşmak istediğim her şeyi paylaştım. bundan sonra yazarsam kendimi tekrara düşmüş hissedeceğim. bu kadar uzun bir yazıyı okuduğunuz için teşekkür ederim. umarım yeni yıl nerede yaşarsanız yaşayın, hayat sevgisiyle gelsin. o olunca geri kalan her şey için yakıt bulunuyor nasıl olsa. sevgiler...