Belki bu başlıkta yazılması beklenenler daha çok tecrübe paylaşımına yöneliktir ancak her düşüncenin bir tecrübe olduğu inancıyla paylaşmak istedim.
Mutluluk veya mutsuzluk nedir, benim her zaman kendime sorduğum soruların başında gelir. Henüz ABD'ye göçmedim; göçebilecek miyim bilmiyorum da ama ben her zaman bir göçmen olduğumu düşünürüm. Üniversite okumak için ailemin yanından çıktığım günün, zaten göçmen hayatımın başlangıcı olduğuna inanırım. "Konfor alanı", "ev, araba", "kariyer" gibi vazgeçilmezlerin olduğunu düşündürten çağdaş sistemin karşısında; her zaman "mezarlıkların, kendisinin vazgeçilemez olduğunu düşünen insanlarla dolu olduğunu" hatırlarım. Dolayısıyla yaşayacak kaç günümüzün olduğunu bilmediğimiz bir dünyada, yalnızca materyale tutunmanın getirdiği mutluluğun, sadece gelip geçici olduğuna inanırım.
İnsanın başına, her yerde ve her zaman çok kötü görünen şeyler gelebilir. Ama aynı Lao Tzu'nun meşhur "Yaşlı adam ve beyaz atının hikayesi"nde olduğu gibi; henüz biz sadece şu anda olanı görüyor oluruz; iyi ya da kötü demek için yeterli bilgiye asla sahip olamayız.
Göçmenlik de bana göre, kesin yargılar olmadan, bir insanın başına gelebilecek her türlü şeyin başına gelebilme ihtimalini bilerek, hayal kurarak ama hayal aleminde yaşamadan çıkılması gereken bir yol; önemli olan kararlı ve azimli olmak.
Bizim millet olarak; belki doğduğumuz toprakların bereketinden, belki birçok şeye birçok milletten daha kolay sahip olmamızdan kaynaklı bilemiyorum ancak şöyle bir kronik sorunumuz olduğuna inanıyorum: Her zaman aşırı duygusal yaklaşımlarla, çok kolay uçtan uca savrulabiliyoruz. İyi bir şey olduğunda her şey bir anda tozpembe olurken, en ufak olumsuzlukta dünyalar başımıza yıkılıyor. Ama şunu her zaman hatırlamak gerektiğini düşünüyorum: Dünyanın neresine giderseniz gidin, kafanızın içindekileri de yanınızda götürüyorsunuz, iyi veya kötü. Onlarla barışmadan, anlaşmadan, herhangi bir yerde mutlu olmak mümkün olmayacaktır.