@halilk2020 Amerika'da, İngilizce yeterliliğinin belgelenmesi için sertifika ve / veya sınav sonucu talep edilmesi, yalnızca okul başvurularında karşılaşılan bir durum.
İş görüşmesi için, Fortune 500 listesinde ilk 200'e giren teknoloji şirketine de, dünyanın en büyük konteyner taşımacılığı şirketine de, Amerika'nın ikinci büyük eczaneler zincirine de, plastik parça imalatı yapan KOBİ'ye de, gıda imalatı yapan yabancı patrona ait KOBİ'ye de, internet tarihinin, pazara en hızlı giriş yapan ürününü sunan, scale-up aşamasındaki teknoloji girişimine de, sivil toplum örgütüne de, sanat kumpanyasına da, üniversiteye de, asker alma bürosuna da gittim. Onlarca mülakata girip çıktım. İngilizce sertifikası ya da İngilizce sınav sonucu soran, kendisi İngilizce sınavı yapan işverenle hiç karşılaşmadım.
CV'sinde gördüklerini beğenirlerse, adayı mülakata çağırıyorlar. Amerikalı'ya ne soruyorlarsa, yabancıya da aynısını soruyorlar. Adayın verdiği cevapları beğenirlerse, (belki ilk mülakattan, belki birkaç mülakat turundan sonra) onu işe alıyorlar. Beğenmezlerse, almıyorlar.
Adayın verdiği cevapların değerlendirilmesinde, adayın kendisine sorulan soruyu anlaması, mülakatçının da adayın verdiği cevabı anlaması, yazılı olmayan bir ön şart olduğu ve karşılıklı anlaşılıp anlaşılamadığı ilk 30 saniye içinde zahmetsizce anlaşılabilen bir şey olduğu için, hiçbir Amerikalı işveren, kendi memleketinde işe eleman alırken, sertifikayla, sınavla uğraşmıyor (Belki, örneğin, Almanya'da çalıştırmak için eleman alıyorsa, Almanca testi yapıyor / istiyor olabilir).
Siz sanayi özelinde sormuşsunuz. Müsaade ederseniz, ben konuyu tüm teknik alanlara genişleterek cevap vermek isterim: İfası için, teknik bilgi, birikim, beceri gereken tüm mesleklerde, İngilizce yeterliliği (ya da yetersizliği) daha az sorun oluyor (Lakin, tekraren, bunun somut bir limiti / derecesi yok).
Örneğin, bir şirketin hukuk müşaviri olacaksanız, son derece ağır bir dille yazılmış kanun, yönetmelik, tüzük ve içtihatları okumak, bu konularda gelecek soruları anlamak, cevaplamak, iş çözümsüzlükle sonuçlanırsa, derdinizi, kendi memleketinin eliti olan hakimlere anlatmak zorundasınız. Hafif bir İngilizce'yle altından kalkmak mümkün değil.
Ama örneğin, konusuna hakim, alanında yetkin bir tasarım mühendisiyseniz, "Orası öyle olmaz. Böyle olmalı" deyip, ekranda çizdiğiniz şeyi parmakla göstermeniz, çoğu kez yeterli olacaktır. Çalışmaya başladıktan sonra, İngilizce'niz zaten gelişecek, işinizi iyi yaptığınız sürece, çevrenizdeki insanlar, İngilizce'niz gelişene kadar geçecek süreyi ve o zamana kadar yapacağınız ufak tefek hataları görmezden gelecektir.
Üç tane örnek vermek isterim:
-
Yukarıda bahsettiğim, internet tarihinin, pazara en hızlı giriş yapan ürününü sunan, scale-up aşamasındaki teknoloji girişiminde çalışırken, bir gün, işe, söylediklerinin ancak %25'i anlaşılabilen Çinli bir elektronik mühendisi başladı. İngilizce'si berbattı ama, belli ki mülakatta, kendisinin, kendisinden beklenenleri yapabileceğine dair güven verebilecek performansı gösterebilmiş. Nitekim kadın, şirketin uzun zamandır çözüm üretilemeyen en büyük problemini, işe başladığı gün çözdü. O gün itibariyle, o kadını, kendisi istemediği sürece, hele ki İngilizce'si yüzünden, şirketten atabilecek bir güç kalmadı
-
İstanbul Üniversitesi Makine Mühendisliği'ni bitirmiş bir arkadaşım, mezuniyetinden sonra, Türkiye'de 1 yıl Tasarım Mühendisi olarak çalıştı. Sonra sıfır İngilizce'yle New York'a gitti. Dil okuluna başladı. 1 yılı aşkın süre devam etti. Dil okulunda okuduğu süre boyunca, önce pompacılık (o zaman öyle bir meslek vardı; Amerika'da artık yok), sonra taksi şoförlüğü, sonra limuzin şoförlüğü yaptı. Dilini kabul edilebilir seviyeye getirdikten sonra (ki, o seviye, söylemeye çalıştığım gibi, teknik alanlarda nispeten daha düşük; üstelik durum, hem okulda, hem işte böyle), City University of New York'ta Makine Mühendisliği yüksek lisansı yaptı. Okul bitince, Türkiye'de olduğu gibi, Tasarım Mühendisi olarak iş buldu. Zaman içinde, Mühendislik Müdürü oldu. Şu an ise, Genel Müdür. Doğru yaptıkları: 1. Tüm dünyada geçerli, tüm dünyada aşağı yukarı aynı şekilde yapılan bir mesleğin eğitimini almış olmak. 2. O meslekte iş tecrübesi edinmiş olmak. 3. Bir süre düşük yaşam standartlarında yaşamak zorunda kalsa da, dilini geliştirmeye yeterince zaman ayırmış olmak. 4. Amerika'da, Türkiye'de eğitimini aldığı, tecrübe kazandığı alanda, eğitimini ileriye götürecek (aynı zamanda, Türkiye'de aldığı eğitimi meşrulaştıracak) okulu, bölümü ve öğretim seviyesini seçmiş olmak ( Başkası olsa, bu teknik eğitimin üzerine, sırf öylesi daha kolay diye, Radyo - Televizyon falan okur, memlekete dönüp, yalaka medyada, gazı bol, içeriği bomboş, "Gençler, temel bilimler okuyun, mühendislik okuyun; memleketi kalkındırın" programları yapardı ). 5. Eğitimini aldığı, tecrübe kazandığı meslekte iş aramak. Şansı: Bulmak
-
(Burssuz) Bilkent Üniversitesi İşletme Yönetimi lisans programını bitirmiş bir arkadaşım, Türkiye'de faaliyetleri olan global bir Amerikan şirketinin İstanbul ofisinde, denetçi (en geniş bakış açısıyla, "muhasebeci" diyebiliriz) olarak işe başladı (Sanayi işi olmasa da, tüm dünyada geçerli, tüm dünyada aşağı yukarı aynı şekilde yapılan, kuralları belli, teknik bir alan). Özel sektör için oldukça düşük bir maaşa, 4 sene, gece - gündüz çalıştı. Şirketin avantajları, 1. İşe başlamadan önce, 3 haftalık bir işe hazırlık eğitimi vermesi, 2. Senede en az bir defa, 1-2 haftalık, iş başı, yenileme / güncelleme / tazeleme eğitimleri vermesi, 3. Her 3 kişilik çömez ekibinin başına, takıldıkları yerde soru sorabilecekleri, işi öğrenebilecekleri, hata yaptıklarında arkalarını toplayacak bir kıdemli denetçi koyması, 4. Mesaiye kaldıkları zaman, ekip üyelerinin tüm masraflarını (bulundukları yere göre, otel, yol, yemek, vs), hiçbir sınır koymak ve hiç vakit kaybetmeksizin karşılaması idi. 4. senesinin sonunda, arkadaş, New York'taki genel merkeze "Ben Niy Yoyk'ta çayışmak iştiyoyum. Geyebiyiy miyim amca?" diye mail attı. Amerika'da okul tecrübesi yok. Amerika'da iş tecrübesi yok. Green card'ı, çalışma izni; hiçbir şeyi yok. Amerika'ya turist olarak bile gitmemiş. Özel lise ve özel üniversite dışında, hiç İngilizce konuşmamış. "2 hafta içinde gel, başla" dediler. Gitti, başladı. Gittiğinde, gerekli sertifikasyona bile sahip değildi. CPA sınavına girdi. İlkinde beceremedi. İkincisinde aldı. (Geçici olarak) Türkiye'ye döndü. SMMM sınavına girdi. İlkinde beceremedi. İkincisinde aldı. (Kalıcı olarak) Amerika'ya döndü. Önce Denetçi'ydi. Sonra Kıdemli Denetçi oldu. Sonra Müdür oldu. Sonra Kıdemli Müdür oldu. Şu an ise, Partner. Daha üstü yok. Bonuslar hariç, yılda 500.000 Dolar kazanıyor. Doğru yaptıkları: 1. Tüm dünyada geçerli, tüm dünyada aşağı yukarı aynı şekilde yapılan bir mesleğin eğitimini almış olmak. 2. O meslekte iş tecrübesi edinmiş olmak. 3. İstediği şeyi erken yaşta tespit edip, tüm adımlarını kendisini ona ulaştıracak şekilde atmak. 4. İstediği şeyi talep edecek özgüvene ve medeni cesarete sahip olmak. 5. Amerika'da, Türkiye'de eğitimini aldığı, tecrübe kazandığı alanda, eğitimini ve tecrübesini ileriye götürecek (aynı zamanda, Türkiye'de aldığı eğitimi ve edindiği tecrübeyi meşrulaştıracak) sertifikasyonu almak için çaba göstermek. 6. İşler istediği gibi gitmediğinde moralini bozup, pes etmemek. Şansı: Kendisini, istediği yöne götüren yola sokacak, önünü açacak, "Yürü ya kulum" diyecek o ilk işi, olabilecek en iyi yerde bulabilmiş olmak
Kanada hakkında bilgi sahibi değilim. Sorunuzun kapsamına Amerika dahil değilse, vaktinizi harcadığım için özür dilerim