Açılın arkadaşlar sadece 2 hafta kaldığım bu şehir hakkında orada yaşıyormuşçasına ahkam kesmeye geldim. 🙂
Geçen sene 30 nisan - 13 mayıs 2022 arası New York Manhattan'da tatil yaptık eşimle. Amerika'yı çok seven lakin New York'tan tırsan biriydim, sebebi de fare korkumdu, ki ben sokakta fare görünce eve kadar koşan birisiyim. Ama eşim amerika tatil planını sadece New York olursa kabul edeceğini, müzeleri gezmek, "sanatın beşiği"nde sallanmak istediğini bana iletmişti, ben de mecburen kabul edip yola düşmüştüm. 🙂
New York'a geçmeden önce ilk kez uzun mesafe uçtuğumu söylemem gerek, 4. saatin sonunda ayaklarım tutulunca tuvalet diye kalktım. Kalkınca da uçağın arkasındaki tuvaletler ve mutfak kısmında küçük küçük partiler verildiğini gördüm, yahu masum masum koltuğunda oturan sadece bizmişiz, herkes içmede, sohbette ve ayaktaymış. 🙂 Böylece bu uzun mesafe uçuş kültürünü de öğrenmiş olduk. 🙂
Manhattan’da The New Yorker - Wyndham Hotel’de kaldık. Çok merkezi bir yerde olan otel, güzel ama biraz pahalıydı.
Hiç unutmam yıllar önce Ekşi Sözlük’te bir suser (yazar) entry'sinde Manhattan için hiç bitmeyen Osmanbey demişti, İstanbul'u bilenler için söyleyebileceğim aynen de öyle, hem İstanbul'a benzerliğinden hem de filmlerden aşina olduğumuzdan dolayı Manhattan hiç de yabancı gelmiyor insana. Adım attığınız ilk saniyeden itibaren size bu şehrin neden dünyanın başkenti olduğunu uygulamalı olarak gösteriyor. Müzeleri, konser ve tiyatro alanları, bitmek bilmeyen dünya mutfağı, her din ve ırktan insanı ile kocaman bir küçük dünya modeli New York. Özellikle parkları hakkında uzun uzun şeyler yazabilirim. Kapitalizmin merkezi denen bu şehrin her metrekaresinin birilerine peşkeş çekildiğini düşünüyorsunuz, oysa ki yürüdüğünüz her 10 dakikanın sonunda mutlaka karşınızda büyük veya küçük parklar ve belediye tarafından konulmuş olan sandalyeler ve masalar buluyorsunuz. Parasız da olsanız şehir size oturacak bir alan mutlaka veriyor. Biz İstanbul'da yaşlılarımızı bir yere götürmeye çalışırken ne taksi bulabiliyoruz ne de taksi beklerken dinlenmeleri için oturabilecekleri bir alan!
Şehirde beni şaşırtan şeylere gelirsek, ilk başta pisliği gelir, çöp torbaları, içecek kutuları vs her yer çöp, İstanbul New York'a göre 3 kat daha temiz. Evsiz insanlar evet çok. Sizden durmadan bir şeyler istiyorlar, vermeyince belki arkanızdan küfrediyorlar ama evsizler bir şeyi çok iyi biliyorlar, insanlara temas etmemeleri gerektiğini... Para vermeden geçince kolunuza dokunan, sizi durdurmak isteyen hiçbir evsiz görmedim. Tatilimiz boyunca bize temas eden hiç kimse olmadı. Gelelim fare konusuna, gündüz idare eder de, gece sokağa çıkınca her yüz metrede 15-20 tane fare görmeniz mümkün, korkudan Bryant Park’ta bile geceleri oturamadım, yeşillik ve çöp olan her yerdelerrrrdi.
Gidince en çok şaşkına döndüğümüz yer, Brooklyn’in Williamsburg kısmında yer alan Yahudi Mahallesi oldu. Resmen mahalleye girdiğimiz gibi film setindeymiş gibi hissettik kendimizi, yıl sanki 2022 değil 1960’lardı. Erkekler, kadınlar ve çocuklar, herkes aynı kıyafetler ve saç sekilleri ile günümüzden uzakta kendi kültürleri çerçevesinde yaşıyorlardı. Gerçekten inanılmaz bir deneyimdi. Çok fazla turistin de olmadığı bu mahallede, herkes bizim yabancı olduğumuzu zaten kıyafetlerimizden anlayıp, mahallemizde ne işiniz var bakışlarıyla bye bye diyorlardı. 🙂
Uyumayan şehir kısmı da benim açımdan şaşırtıcıydı, 7-8 yıldır Beyoğlu’da yaşayan biri olarak söyleyebileceğim; Beyoğlu Manhattan'a göre 2 kat daha çok uyumayan bir yer. Evet eminim çok çılgın partiler yapılan yerler, bir sürü marjinal bar / club vardır. Ama genele bakınca orda giyim mağazaları 6'da, cafeler 9’da kapanıyorsa bizde giyim mağazaları bile gece 2-3'e kadar açıktır.
Metrolar tabii ki çok pis ama her yerde mutlaka metro var, ulaşım için muazzam bir yaygınlıktalar. Gerçi yorulmadığınız sürece metroya gerek kalmıyor, çünkü Manhattan dümdüz bir yer, şehir planı müthiş, kaybolmak imkansız, saatlerce yürüyebilirsiniz.
En sevdiğimiz yerler arasında Bryant Park, Central Park ve New York'u araştırsam da güzelliğini önceden fark etmemiş olduğum “Chelsea” bölgesi geliyor. Chelsea gerçekten çok güzeldi, orada yaşama hayalleri ile geçti ve halen geçmekte günlerimiz. 🙂
Eşimin yemek kısmında kırmızı çizgisi hamburger olduğundan 🙂 Madison Square Park’taki Shake Shack ve önümüze çıkan her Five Guys kutsal beslenme alanımızdı.
Manhattan'ın milli marşı olan o malum şarkıdan bahsetmesem olmaz, arkadaş her yerde mi hep aynı şarkı çalar, her pedicabte, her faytonda, her mağazada “JAY-Z - Empire State Of Mind ft. Alicia Keys"* çalmakta, Manhattan milli marşı mübarek.
Konuyu yine müzikle kapatmak istedim, zira bizim için New York'u sembolize eden şarkı o dönem yeni çıkmış olan "Harry Styles - As It Was"** olmuştu. 13 mayıs sabahı havaalanına giderken Uber'de çalan, yağmurlu o sabahta şehri gördüğümüz son karelere fon müziği olan ve eşimle birbirimize dönüp ne güzel şarkıymış dediğimiz o sihirli şarkı... Halen bile ne zaman modum düşse, stresli olsam açıp dinlediğim, beni New York'a götüren sevgili şarkı... İyi ki tanıştık seninle ve seni sevmemize vesile olan şehirle...
Hoş kal New York
Oyuna Devam...
*
**