Üyelik oluşturma ve foruma giriş konusunda sorun yaşayan üyelerimiz [email protected] adresine email gönderebilirler!

  • Arkadaşlar, bu başlık altında ABD'ye greencard ile giren kişilerin yaşam tecrübelerini paylaşacağız.
    Ne zaman girdiler, nasıl zorluklarla karşılaştılar, kolay ev ve iş buldular mı, ABD'ye adapte olabildiler mi? Paylaşılan her bir tecrübe ABD'ye greencard ile gelenlere büyük bir fayda sağlayacaktır.
    Form da yazı yazan, soru soran herkesin tecrübelerini paylaşması gelecek yıllarda kazananlara hatta şuan ABD'ye yerleşmiş olanlara bile çok faydalı olacaktır.
    Ben başka forumlarda bulduğum hikayeleri ilk sayfaya alıntılıyorum, lütfen siz de kendi tecrübe ve deneyimlerinizi konuya aktarın.


  • Ufuk Bey'in tecrübesi.

    Yakından tanıdığım Ufuk abinin hikayesini kendi ağzından dinlediğim kadarı ile sizlerle paylaşağım.
    Ufuk Abi, elektronik mühendisi ve Türkiye'de iyi bir işi varmış,1992 yılında ailesiyle beraber ABD'ye (Texas) göç ediyor. İlk üç sene bulaşıkçılık yapmış, temizlikçilik yapmış ve biraz para biriktirdikten sonra kendisine bir benzin istasyonu kiralamış. Kazandığı paraları doğru şekilde harcayarak şuan 10 tane istasyonun mülkünü almış. Bana söylediği ilk geldiğinde iki işte birden çalıştığı hatta bazen 5-6 saatlik uykuyla işe gittiği. Ufuk Abi niçin kendi mesleğinde ilerlemediğini bilmiyorum ama bana söylediği buraya gelirsen ilk bir kaç sene sürünmeyi göze al, çok çalışırsan ve sabredersen güzel bir hayat kurabilirsin.

    Mustafa Abinin hikayesi

    Mustafa Abi, Türkiye'de bir fabrikada şeflik yapıyorken, amcasının oğlunun hadi sana da greencard formu dolduralım demesi ile greencard çekilişine katılan ve kazandıktan sonra ABD'ye yerleşen birisidir. İlk geldiğinde ingilizce bilmediği için NY-NJ bölgelerinde Türkleri buluyor ve Limuzin şöförlüğü işine başlıyor. Burada çalışarak biraz para biriktiriyor ve kendisine bir ortak bularak bagel store açıyor. Bagel işi gayet güzel bir şekilde işlerken ortağı vefat ediyor ve Mustafa Abi hissesini satıp bir istasyon kiralıyor, kendisi 2 personeli ile birlikte günde 12 saat çalışıyor (2007). Ben kendisi ile tanıştığımda ABD'ye geleli 8 sene olmuştu. Bana söylediği "Ben, buraya gelmekle büyük bir risk aldım, bana herkes sen orada ne yapacaksın, dil bilmesin, iz bilmessin demişti ama onları dinleseydim şimdi bunlara sahip olamazdım." Mustafa Abi geldiğinin 7. senesinde kendisine Navigator son model bir jeep ve 20 yıllık mortgage ile bir ev almıştı.
    Tecrübesinin yeni gideceklere ilham kaynağı olmasını diliyor, kendisine buradan saygılarımı iletiyorum.


  • Bu paylaşım Kinyas isimli arkadaşımız tarafından daha önce yapılmıştı bu başlık altında ayrıca paylaşmak istedim.

    Akşam Gazetesi Yazarı Aylin Löle'nin 2009 Yılında yaşadığı Green Card deneyimi

    Fırsatlar ülkesi Amerika'da kendine yeni bir hayat kurmak isteyen her yıl 55 bin kişi, çekilişle Green Card kazanıyor. Her ülkenin farklı kotasının bulunduğu bilgisayarlı çekiliş için ekim-kasım ayı içinde başvurunuzu yapmanız gerek. Sayısız danışmanlık şirketinin 'Bizden başvurun, şansınızı artsın' diye vaatlerde bulunduğu Green Card talihlisi olmak için ise ilk yapmanız gereken, Amerikan Hükümeti'nin resmi internet sitesinden başvuru formunu ücretsiz olarak doldurmak! Kuraya katılabilmek için lise veya dengi bir eğitim görmüş olmak yani ilk, orta ve lise eğitimini tamamlamış olmanız gerekiyor. Veya son beş yıl içinde deneyim ve uzmanlık gerektiren bir işte en az iki yıl çalışma şartı aranıyor. Bir vesikalık fotoğrafınızı da tarayıp, http://www.dvlottery.state.gov/ adresinden ulaşacağınız başvuru formunu doldurduktan sonra yapmanız gereken ise sabırla beklemek. Unutmadan, başvuraya ekleyeceğiniz fotoğrafınızın açık renk fon önünde çekilmesi ve sizin de doğrudan objektife bakmanız gerekiyor. Fotoğrafta başörtüsü veya şapkaya dini inançlar için giyiliyorsa izin var, ancak askeri, havayolu veya diğer personel şapkalarına izin verilmiyor.

    • Barbie bebek talihlisi ben Sam Amca'ya terfi etmişim!
      Peki ben ne yaptım? 2009 Green Card talihlisi olarak, kendi başvurumu, üniversiteden 5 devre küçük bir arkadaşım olan Özgür Toraman'a yaptırdım. Son beş yıldır sürekli Green Card için başvuran Özgür'ün 'Amerika'daki doktora programlarına kayıt yaptırabilirsin, Green Card her zaman işine yarar' aklına uydum. Ancak danışmanlık şirketlerine sadece başvuru için 150-200 dolar para vermek istemediğim ve ücretsiz formu kendim doldurmaya üşendiğim için başvurumu Özgür benim yerime yaptı. Peki başvurunuzu yaptıktan sonra kazanıp kazanmadığınızı nasıl öğreniyorsunuz? Tabii ki adresinize gelecek bir zarfla! Eğer çekilişi kazanırsanız, 5-7 ay arasında kazandığınızı gösteren bir zarf belirttiğiniz adresinize geliyor.

    Çekiliş ve talih konusunda 34 yıl içinde tek kazandığım çocukken Milliyet Kardeş Dergisi'nden Barbie bebek olan (Onu da Edirne'deki Hachette bayi elinde 'kalmadığı' gerekçesiyle vermemişti) biri olarak, haliyle Green Card çekilişi için kendime tanıdığım şans sıfırdı!

    • 'Amerikan sistemi' bile bir hata yapmış ama şanslıydım
      Geçen yıl ağustos ayında 'Herhalde bu Green Card bana çıkmadı, çıksaydı bu zamana kadar zarf gelirdi' diye düşünürken (Çünkü elektronik posta ile bilgilendirme yapılmıyor), eve gelen bir telefonla Green Card çekilişini kazandığımı öğrendim. Nasıl mı? Kentucy'deki merkez, benim kazandığımı belirten ve içinde 'Case number'ımın bulunduğu kağıdı 'yanlışlıkla' (Demek Amerika'da böyle konularda yanlışlık olabiliyormuş) İstanbul'dan kazanan başka bir talihlinin zarfının içine koyup göndermiş. Sadece adım-soyadım ve case number'ımın yazılı olduğu kağıdı gören İstanbullu talihli, büyük bir iyi niyet örneği göstererek başvurusunu yaptığı Desk Danışmanlık şirketine bunu teslim etmiş. Desk Danışmanlık yetkilisi, onlardan başvurumu yapmadığım halde, rehberden numaramı bularak bana ulaşmayı başardı. O kağıt olmadan kazandığımı ispatlayacak başka hiçbir şeyin olmaması, şans faktörünün ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor.

    • Doğruyu yalnızca doğruyu söylemeyen aday eleniyor
      Kazandığınızı öğrendiniz, zafer sarhoşluğu içinde birkaç ay geçirdiniz. Şimdi yapmanız gereken, elinizi çabuk tutup sizden istenen evrakları hızlı bir şekilde hazırlamak. Peki neler isteniyor? Pasaportunuzun tam fotokopisi, DS-230 Kısım 1 ve Kısım 2 formlarının doldurulması, nüfus kayıt örneği, evlilik cüzdanı, boşanma belgesi veya ölüm kayıt örneği, mahkeme ve hapis kayıtları, 16 yaşın üstündeki başvuru sahipleri için polis belgesi, mali yardım kanıtları, sadece Federal Hükümetin belirlediği Türk fotoğrafçılarda 5x5 cm beyaz fon önünde çekilmiş rötuşsuz fotoğraf. Burada unutmamanız gereken altın kural şu: İlk başvurudan itibaren beyanda bulunduğunuz her şeyin doğru olması gerekiyor. En küçük bir yanlış, hakkınızın yanmasına anlamına geliyor. Örneğin, evlisiniz ama başvuru formunda bekar olduğunu beyan ettiniz. Nüfus cüzdan suretinizde görülen evli ibareniz, sizin başvurunuzun anında çöpe gitmesine neden oluyor. Bu yüzden en başından itibaren, tıpkı Amerikan filmlerinde olduğu gibi 'Doğruyu, yalnızca doğruyu söyleyemeye yemin edin'! Aksi halde, hiçbir mazeret kabul edilmiyor. Bu süreçte güvenilir bir danışmanlık şirketinden yardım alabilir ya da benim gibi yapıp Özgür'e 'Tüm bunları başıma açan sensin, hangi evrakları hazırlayacağımı öğren' diyebilirsiniz. Bu arada tüm bu evraklardan 2 takım hazırlamayı unutmayın. Çünkü bir takımı Kentucy'daki merkeze göndereceksiniz. Eğer ikinci aşamada eğer evraklarınızda bir pürüz çıkmazsa Ankara'daki Büyükelçilik'teki görüşmeniz için bu evraklar orijinalleri ile birlikte size tekrar lazım olacak. Hazırlayacağınız evrakların sayısına göre yeminli tercümana vereceğiniz para en az 350 TL'den başlıyor, 1.500 TL'ye kadar çıkabiliyor. O yüzden cebinizde paranız hazır olsun. Benim bu kez de şansım yaver gitti ve yeminli tercümanlık bürosu olan bir arkadaşım evraklarımı ücretsiz olarak hazırladı! Dediğim gibi şans faktörü burada da önemli! Amerikan Hükümeti; tüm resmi evraklarını UPS ile gönderiyor. Haliyle sizin de hazırladığınız evrakları da UPS'le göndermeniz gerekiyor. Bu da yaklaşık 100 TL daha maliyet demek!

    • İlk Amerikan acısı: Aşı
      Kentucy'daki merkeze gönderdiğiniz evraklar incelendikten sonra, herhangi bir problem çıkmazsa, bu kez Ankara'daki Amerikan Büyükelçiliği'ne görüşmeye çağırılacaksınız. Ama öncesinde sadece Amerikan Hastanesi'nden sağlık raporu almanız gerekiyor. Sağlık raporu alabilmek için, Amerikan Hastanesi'ndeki yetkili birimden önceden randevu alıyorsunuz. O randevuya göre, hastanede hazır bulunuyorsunuz. Önce kaydım yapılıyor. Ardından genç bir hemşire, göz muayenesi yapıyor. Hem miyop hem de gözlük kullanmayınca, neredeyse gösterilen bütün harfleri uyduruyorum. Sıra kan almaya geliyor. Bu sefer orta yaşlı tombul bir hemşire, kan almıyor iğneyi adeta saplıyor! Acıyla gözümden yaş fışkırıyor. Kolum anında morarıyor. Hemşire bu kez istifini bozmadan diğer kolumdan kan alıyor. Amerika'nın ilk acı gerçeğiyle tanışıyorum! Aklımdan ilk geçen 'Acaba göçmen değil de Amerikan Hastanesi'ne herhangi bir sebeple muayene olmak için gelen bir orta gelir grubu üzeri bir hasta olsaydım benden yine aynı şekilde mi kan alınacaktı?' oldu. Morarmış kolumu ovuşturarak, içeride sıramı bekliyorum.

    • Mülakat doktorda başlar
      Daha çilem bitmemiş, doktor da beni muayene edecek. Kapıdan girer girmez, ilk soruyla karşılaşıyorum. 'Neden göçmen olmak istiyorsun?' Bir doktordan böylesine sosyolojik bir soru gelince şaşırıyorum. Nedense sigara içip içmediğimi değil de bunu soruyor. Soru çalışmadığım yerden gelince, 'Her şey bir tesadüftü' diye başlamak yerine, Ph.D değişim programından yararlanmak istediğimi belirtiyorum. Doktor, soruları ardı ardına sıralıyor. Sorulardan biri 'Spor yapıyor musun?' 'Hayır yapmıyorum' diyorum, 'Nasıl yani hiç spor yapmadın mı hayatında?' diyor. Tipimden belli olması lazım aslında ama 'Lisede basketbol oynamıştım sayılır mı?' diye cevap veriyorum gülerek. Anlaşılan doktor espriden pek hoşlanmıyor ve 'Spor yaptığın dönemde bayıldığın hiç oldu mu?' diyor. 'Bayılmadım' diyorum, aslında bu sorulara da bayılmadım!
      Aşı kartım olmadığı için iki aşı oluyorum. Biri sol, diğeri sağ omzumdan. Amerika için ödemem gereken üçüncü acı dolu bedel. Birkaç gün sonra sağlık raporumu alabileceğim söyleniyor. Hastaneye 300 TL artı 5 kuruş ödüyorum. Birkaç gün sonra raporu almaya gidiyorum. İlk gün hastanede benimle birlikte sadece birkaç kişi beklerken, o gün neredeyse 30 Iraklı çoluk çocuk sıra bekliyor. Onların arasından geçip, bir ucu kesilmiş, mühürlü zarfı ve akciğer filmimi alıyorum. Ardından Ankara'daki Büyükelçilik'te görüşme tarihini bekliyorum.

    • Serdar Turgut otobüste
      İstenen saatte, istenen evraklarla Ankara Kavaklıdere'deki ABD Elçiliği'nde hazır olmanız şart. Bana 8 Nisan sabahına saat 08.00'e randevu verildi. O saatte, kapıda hazır olmanız gerekiyor. 7 Nisan'da annemle birlikte otobüse binmek üzere Varan'ın Ataşehir tesislerine gidiyoruz. O da ne? Serdar Turgut da aynı otobüste. Yanına gidip, 'Merhaba Serdar Bey, nasılsınız?' diyorum. Ankara'ya bir konferans için gidiyormuş, ben de (sormadığı halde) Green Card kazandığımı ve Büyükelçiliğe görüşmeye gittiğimi söylüyorum. 'Hayırlı olsun' diyor, muhtemelen benim kim olduğumu hatırlamıyor ve kaçık bir okuru olduğumu zannediyor! Oysa iki yıl yayın yönetmenliğimi yapmıştı. Sabah hazır ve nazır olarak Amerikan bayrağının dalgalandığı Büyükelçilik'in kapısına gidiyorum. Büyük bir kalabalık var, arada polise saat 08.00'de randevum olduğunu söylüyorum. Pasaportumu alıyor ve farklı bir kuyruğa yönlendiriyor.

    • Bir Türk uçak kaçırmış ve benim o gün randevum var
      Sadece Türkler değil yabancılar da sırada bekliyor. Önümde İranlı bir aile var. Üç çocuklarıyla gelmişler. Sırayla içeriye alınıyoruz. Güvenlikten geçiyor ve cep telefonumu teslim ettikten sonra, pasaportumu gösterip, görevliden sıra numarası alıyorum. Ardından da içeriye giriyorum. Memurların suratı beş karış. İçeriye girer girmez CNN Türk'ün açık olduğu dev ekran televizyonu görüyorum. Haber harika!.. Türk'ün biri Kanada'da uçak kaçırmış, Amerika sınırına doğru giderken, Amerikan savaş uçakları hava korsanına zorunlu iniş yaptırtıyor. Bir Türk'ün uçak kaçırması için daha şahane bir gün olamaz değil mi? Bir yandan gözüm numarada, diğer yandan sıra bekleyen diğer adaylara bakıyorum. Hamile bir kadın, eşinin yanına gidebilmek için vize almaya Hatay'dan gelmiş. 'Ya bana vermezlerse ne yaparım' diyor. Orta yaşlı bir çift görüyorum. Çocukları Amerika'da doktora yapıyormuş, onun yanına gitmek için vize almaya gelmişler. İranlı aile biraz ilerimde oturuyor, şakalaşıp duruyorlar. Tıpkı banka gişeleri gibi, memurlar camın arkasında bekliyor. Görüşme camın ardından yapılıyor. O sırada Uzakdoğulu olduğunu tahmin ettiğim görevli, bir Türk'ü kötü şekilde 'haşlıyor'. Yüksek sesle ve İngilizce 'Bankodan uzak dur' uyarısı yapan kadının sesini duyan, herkes o tarafa bakıyor. Bankonun önündeki adam şaşkın, mecburen gerisin geri gidiyor!

    • Amerikalı bir sponsorun yoksa bu kadar evrak boşa
      Numara yanıyor. Nihayet sıra bana geliyor. Evrakları teslim ediyorum. Kadın görevliye yeni başladığım doktora programında öğrenci olduğuma dair belgeyi de uzatıyorum. Evrakların içinden savcılık belgemin orijinalinin çıkmadığını belirtiyor. Nasıl olur? Hepsini göndermiştim! Beklememi söylüyor. Numara tekrar yandığında bu kez diğer bankodan 380 doları yatırmamı istiyorlar. O da ne? Yanlış hesaplamışım. Yanımda sadece 370 dolar var! Doların nisan dalgasında füze gibi fırladığı günlerde yeşilleri almam yetmiyormuş gibi, bir de üzerine param eksik çıkıyor. Neyse ki kredi kartıyla ödeme yapılabiliyor. Ama 10 dolar çekemeyeceklerini belirterek, kredi kartımdan 50 dolar çekiyorlar ve ben 330 dolar ödüyorum. Ve yine beklemeye başlıyorum. O sırada, senkronize bir şekilde İranlı ailenin hep birlikte el kaldırıp yemin ettiğini görüyorum. Nasıl yani? Ben de mi yemin edeceğim? Komik geliyor, o sırada sıram geliyor, şişman ve sarışın Amerikalı kadın memur soru sormaya başlıyor. İlk dikkatini çeken, hem lisansımı, hem yüksek lisansımı hem de doktoramı aynı okulda yapıyor olmam. Ben de tüm sevimliliğimle sorularına yanıt veriyorum. Ve birden 'Mali durumunu gösterir belge yok' diyor. Nasıl yok? Halen Akşam Gazetesi'nde çalıştığımı ve bir yıllık bordrolarımın orada olduğunu söylüyorum. Bunun yeterli olmadığını belirtiyor. Yanımda bir banka hesap cüzdanımın olup olmadığını soruyor. Oysa böyle bir şey isteneceğini kimse söylememişti. O an da annemle olan ortak hesabım aklıma gelmiyor. Ve 'Amerika'da bir tanıdığın var mı?' diyor. 'Evet, bir tanıdığım var' diyorum. O halde, ondan 'sponsor' belgesi getireceksin deyip, elime yeşil bir kağıtla pasaportumu tutuşturuyor. 'Sponsor ne? Amerika'da sponsorum olsa, ben niye göçmen olayım?' diye söylene söylene Büyükelçilik'ten çıkıyorum ve annemle buluşup, İstanbul'a dönüyoruz.

    • Akrabama bile vermem
      Yaklaşık 10 yıldır tanıdığım İsmail Bey aklımda. Silikon Vadisi'nde chip dizayn şirketi var. 10 yıllık hukukumuza dayanarak 'İsmail Bey, vaziyet bu, benden böyle bir belge istediler, sizden almam mümkün mü?' diye mail yazıyorum. Yanıt kısa ve öz olarak hemen geliyor, 'Aylin, daha önce benden bu belgeyi en yakın arkadaşlarım ve akrabalarım istedi, onlara bile vermedim. Bol şans! İsmail'. Nasıl bozuluyorum anlatamam, alt tarafı bir belge diye düşünüyorum oysa öğreniyorum ki ABD'de en ayıp şey birisine 'Bana sponsor ol' demekmiş. Evet, birinden bir şey istemek kadar kötü bir şey yok. Hay benim aklıma, ne gerek vardı tüm bunlara diyorum! Aslında daha Amerikan Hastanesi'nde pişman oluyorum ama dediğim gibi vize için verdiğim para aklımda, şimdi vazgeçmek olmaz diye kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Sponsor, Amerika'ya adım attığınız andan itibaren maddi-manevi (özellikle maddi) her türlü yükümlülüğünüzü üstlenmeyi kabul ediyor. Yani sistem, sizin oraya yük olmayacağınızı garanti altına almak istiyor. En basitinden böbreğinizde taş var ve tesadüf bu ya tam da Amerika'da böbrek sancınız tuttu. Hastaneye gidip, bir muayene, bir röntgen, bir de ağrı kesici iğne olmanın bedeli 10 bin dolar! Rakam dudak uçuklatıcı. İşte bu nedenle, eğer bir şirkete transfer olmuyorsanız (Böyle durumlarda şirket sponsor oluyor, ancak o da çok kalifiye elemanlar için) sponsor bulmadığınız takdirde, şansınız yanıyor.

    • Sponsorum ünlü tasarımcı
      Tam ümidi kesmişken annemin aklına New York'ta yaşayan Tülay geliyor. Tülay Eryılmaz, genç bir tasarımcı. Tulina markasıyla el yapımı çantalar üretiyor ve New York'un ünlü butiklerinde satıyor. Müşterilerinin arasında Saturday Night Live'ın yıldızı Amy Poehler de var. Annemin sözünü dinleyip, Tülay'a durumu anlatan bir e-mail gönderiyorum. Yanıt hemen geliyor. 'Elbette olurum!' İçime nasıl su serpiliyor anlatamam. Üstelik kısa bir süre önce önemli bir trafik kazası geçiren ve hala fizik tedavi gören Tülay, acılar içinde olmasına rağmen o haliyle kalkıp belgeleri hazırlıyor ve bana kısa sürede gönderiyor. Sevinçle gelen belgeleri ve pasaportumu, bu kez Ankara'daki Büyükelçiliğe gönderiyorum. Neyse ki belgeleri elden teslim etmeme gerek yok. Bir hafta sonra UPS'le bir paket geliyor. Üstelik ödemeli gönderilmiş! İçinden yine bir yeşil kağıt çıkıyor. O yeşil kağıt, yine eksik evrak demek! Bu kez cinnet geçirmek üzereyim! Pasaportu sinirle fırlatıp atıyorum, 'Yeter ya bu ne!' diye... Şimdi de savcılık belgemi arşiv kayıtlı istiyorlar, bir de Green Card'ımın gönderilmesi için bir adres belirtmem gerekiyormuş. Gidip Kadıköy'den arşiv kayıtlı belgeyi alıyor, Tülay'ın adresini de bir post-it'e yazıp, yine Feneryolu'ndaki UPS'in yolunu tutuyorum. Tabii yine posta parası benden çıkıyor! Dört gün sonra kapı çalıyor! UPS görevlisi elinde büyük bir paketle geliyor. 'Belgelerimin tümünü geri gönderdiler, bu iş bitti' diye düşünürken, zarfı açınca ne göreyim: Sam Amca nihayet beni çağırıyor!...

    Green Card çekilişini kazanıp, gerekli evrakları toplayıp, Ankara'daki elçilikte mülakat faslını geçtikten, en önemlisi ABD vatandaşı bir sponsor bulduktan sonra beklemeye başlıyorsunuz. Eğer kabul edilirseniz bir ucu kesik kocaman bir sarı zarf geliyor. Üzerinde göçmen olduğumu yazan fotoğrafımın da bulunduğu bir A4 kağıt iliştirilmiş. Zarfı kesinlikle açmamam ve o kağıdı da zarftan koparmamam yönünde İngilizce, Türkçe ve Arapça yazılmış uyarı mesajlarının ardından, 'Vize tarihlerinize bakın' hatırlatması dikkatimi çekiyor. O da ne? Federal hükümet, sadece 19 Ağustos-27 Eylül tarihleri arasında vize vermiş!.. Yani hemen ABD'ye giriş yapıp 'Ben geldim' demek zorundayım. 380 dolar vize parası alıyorlar ve sadece bir ay içinde 'Fırsatlar Ülkesi'ne adımımı atmam gerekiyor! 100 dolara 10 yıllık turist vizesi almak yerine böyle saçma sapan bir şey yaptığım için kendime söylenip duruyorum. Uçak biletlerinin fiyatına bakıyorum. Sadece Delta Havayolları'nda New York'a gidiş-dönüş ekonomi sınıfı uçak bileti 2.800 TL! Türk Havayolları'nın ise 3.400 TL civarında!.. Ekimde filan olsa daha ekonomik bilet alternatifleri var. Yani zaman azaldığı için haliyle biletler pahalı...

    'Afganistan'da ne işin vardı' önce İstanbul'da sorgulandım
    Neyse, bu lotarya da kazanıp da ABD'ye göçmen olmak için gitmek isteyen o kadar kişi var ki ben de kendi kendime 'bu fırsatı kaçırma' diyorum.

    13 Eylül'de uçağım saat 12.30'da. Havaalanına erkek arkadaşım Ali götürüyor. 'Emin misin gitmek istediğine, istersen vazgeçebilirsin' diyor. Aslında hiç emin değilim ama 'Merak etme, sağ salim gidip geleceğim' diyorum ve check-in yaptırmak için Delta Havayolları'nın desk'ine yöneliyorum. Güvenlik kontrolünü geçmediğim uyarısıyla sıradan çıkartılıyorum. Nasıl ya? Alt tarafı Check-in yaptıracağım, güvenlik de nereden çıktı? 4-5 metre daha gerideki güvenlik bölümüne geçiyorum, sarışın Delta görevlisi pasaportumu alıp, sayfaları çeviriyor. Sonra bana dönüp, 'Pasaportunuzda Afganistan vizesi var!' Eee, suç mu? 4 yıl önce çalıştığım Vatan gazetesinde Türk müteahhitlerle ilgili bir yazı dizisi hazırlamak için o ülkeye gittiğimi söylüyorum. 'Peki niye bu kadar çok Schengen vizeniz var?' diye ikinci soru geliyor. Haydaaa!.. 3 aylık Schengen yerine 2 yıllık almayı ben de isterim istemesine de veren kim! Pasaportumu alıp gidiyor, bir başka görevliye gösteriyor, fısır fısır konuşuyorlar. Herhalde beni ajan zannetti diyorum. Oysa benim yüksek tansiyonum var. Heyecanlı işler bana göre değil! Geri geliyor, 'Afgan vizem mi sorun oldu?' diye soruyorum. 'Sakıncalı ülkelere rastladığımızda üssümüze haber vermemiz gerekiyor' diye cevaplıyor. Neyse ki 'Terör eğitimi aldınız mı?' gibi bir soru sormadı. Daha gitmeden 'sakıncalı piyade' yani... Bir de sivil bir görevli tarafından bu kadar sorgulanmam garibime gidiyor. Afganistan'a da tek başıma gitmiştim ve hiç bu kadar gerilmemiştim. Oysa bu daha başlangıçmış!

    'Sorgunun' ardından check-in'imi yaptırıyorum. Yine şanslıyım, rezervasyonum orta koltuk olmasına rağmen pencere yanını kapıyorum! Feridun Ağabey'in (Çalışkan) hediye aldığı Adam Fewer'ın 'Olasılıksız' kitabını okuyorum. Günün anlam ve önemine uygun daha başka bir kitap olamazdı! Arada küçük uyuklamaları saymazsak kitabı bir solukta bitiriyorum. Ve bir yandan da indiğimde başıma geleceklerin 'olasılık' hesabını yapıyorum. Türk hostes deklarasyon formlarını dağıtıyor. Green Card için gittiğimi söyleyince, bana iki form birden uzatıyor. Formlardan biriyle ilgili bir şey sormak istiyorum. 'Meşgulum, biraz sonra' diyor. Ama biraz sonra hiç olmuyor. Yanımdan her geçtiğinde başını çeviriyor. Yanımda oturan İspanyol Lui'ye soruyorum, hemen yanıtlıyor. Lui olmasa daha çok beklerim! 10 saat sonunda JFK'ye indiğimiz anonsu yapılıyor. 'Buraya kadar geldin, bundan sonrası daha kolay' diye kendimi teskin ediyorum. Bir de bavul kovalamak zorunda kalmayayım diye müdürüm Levent Ertem'in tavsiyesine uyarak valizimi kabin içine aldığım için, hemen pasaport kuyruğuna giriyorum. Mahşer yeri gibi bir kalabalık! Önce Amerikan vatandaşlarının olduğu kuyruğa girdiğimi zannediyorum. Oysa doğru kuyruktayım. Çünkü uçağın yüzde 99.9'u başka bir ülkenin pasaportunu taşıyor!

    Pasaport polisi bile imtihan ediyor: Kaç kişiye loto çıkıyor?
    Bekledikçe daha çok geriliyorum. Gözüm pasaport kuyruğundaki kalabalıkta, elinde benim gibi bir sarı zarf taşıyanı görsem, hemen yanına atlayacağım! Ama yok! Nihayet sıra bana geliyor. Hispanik olduğunu tahmin ettiğim genç bir polis memuru eliyle gel işareti yapıyor. Üniformasının üzerindeki rozetten ismini okumaya çalışıyorum. Malum miyop var, tam göremiyorum. Eğer yanlış okumadıysam ismi Dywon. Masasında büyük boy karton kutuda kahve duruyor. Kahvesinden bir yudum alıyor. Bizdeki pasaport polislerini düşünüyorum. Değil kahve, görevleri başındayken su bile içmiyorlar. Dywon gülümseyerek, 'Green Card kazandın ha, seni şanslı' diyor. Evet, diyorum. Pasaportuma bakıyor ve sarı zarfı açıyor. İskambil kağıt destesini karıştırır gibi yaprakları hızlıca çeviriyor ve bu defalarca sürüyor. Sabrım tükenmeye başlıyor. Bu kez evraklara tek tek bakmaya başlıyor. O sırada, 'Yılda kaç kişi Green Card kazanıyor biliyor musun?' diye soruyor. Yine çalışmadığım yerden soru geliyor, 'Sanırım 50 bin diyorum', '55 bin kişi' diyerek beni düzeltiyor. Türkiye'nin kotasını soruyor. 'Hiçbir fikrim yok' diyorum. Hem göçmenlik statüsüyle geliyorum hem de göçmenlikle ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Başlangıç için ne kötü bir intiba bırakıyorum böyle!

    Senin sağlık raporun yok!
    Görüşmenin seyri gittikçe değişiyor. Ve en korktuğum şey başıma geliyor, Dywon, 'Sağlık raporun nerede?' diye soruyor. 'Sarı zarfın içinde olmalı' diyorum. 'Hayır yok, içinden çıkmadı' diyor. İyi de ben ne yapabilirim? O zarfı Ankara'daki Büyükelçilik gönderiyor, benim içine konulacak evrakları kontrol etme ya da onlara müdahale etme gibi bir durumum söz konusu değil ki! Amerikan Hastanesi'nden verilen aşı kartımı uzatıyorum, Türkçe yazdığı için, hiçbir şey anlamıyor ve bana geri uzatıyor. Yine evrakları karıştırıyor, o sırada ona verdiğim deklarasyon formlarından birinde, neden ikametgah adresi olarak neden sponsorumun Brooklyn'deki adresini değil de New Jersey'deki oteli gösterdiğimi soruyor. Röportaj yapmak için geldiğimi bu nedenle orada kalacağımı söylüyorum. Mavi deklarasyon formunun üzerine bir çizik atıyor, beyaz olanı ise üçe katlayıp kenara koyuyor. (Oysa o kenara koyduğu beyaz form sonra başıma ne işler açıyor!) Elektronik cihazda parmak izimi alıyor, kamerayla fotoğrafımı çekiyor. Benimle gel diyor, o önde ben arkada yürümeye başlıyoruz. 'Problem var mı?' diye soruyorum, gayet cool 'Yok' diyor.

    ABD ziyaretim JFK'deki polis merkezinden başlıyor
    'Yes We Can' tişörtüm de işe yaramıyor, havalimanındaki polis merkezine giriyoruz.'Başka bir polise, sağlık raporumun olmadığını söylüyor. İçeride bankaların bekleme salonlarındaki gibi koltuklar var. Orada oturmamı söylüyor. 'Aman ne şahane, sadece kendi gazeteme değil, başka gazetelere de haber olmayı garantiledim!' diye içimden geçiriyorum. O sırada muhtemelen tansiyonum 20 oluyor. Çünkü kulaklarım deli gibi uğuldamaya başlıyor. 'En kötü ihtimal beni bir sonraki uçağa bindirirler ve geri gönderirler' diye kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Evrakları alan polis, tıpkı Amerikan filmlerindeki kasaba şeriflerine benziyor. İçeride bir oda ve çok sayıda polis var. Bekleme salonunda ise benim gibi 'şanslı' bir Uzakdoğulu bulunuyor. Etrafı seyrediyorum, birden 'Eeyliiiiin' diye bir ses duyuyorum. Meğer polis memuru bana sesleniyormuş. Yanına çağırıyor ve ona en yakın koltuğa oturmamı işaret ediyor. Elinde evraklar var, onları zımbalıyor. Gel diye işaret ediyor. Bir forma imza attırıyor, parmak izimi alıyor. 'Bu kadar mı?' diye soruyorum, 'Evet' diyor. O sırada müdürün söylediği 'Polisle beraber fotoğraf çektir' uyarısı aklıma geliyor. 'Bu benim için önemli bir an, beraber fotoğraf çektirebilir miyiz?' diye soruyorum. Önce anlamıyor, 'Dosyanda fotoğrafın var' diyor, 'Hayır, birlikte fotoğraf çektirelim mi?' diyorum. Yüzünde öyle bir ifade oluşuyor ki anlatmam mümkün değil, Serdar Turgut'tan sonra kaçık olduğumu düşünen ikinci kişi! Teşekkür edip, koşar adım oradan uzaklaşıyorum. İçimden 'Eh müdür, alacağın olsun adama rezil ettin beni' diyorum. Bu bizdeki pasaport polisine bir Nijeryalı sığınmacının 'Birlikte fotoğraf çektirebilir miyiz?' demesi gibi bir şey! Ve çıkış kapısına doğru koşar adım gidiyorum.

    Hani çıkış formun nerede? Eyvah, ülkeden çıkamıyorum!
    New York'ta üç gün geçirdikten sonra dönüş günüm gelip çatıyor. JFK'den dönüş yolundayım. Delta Havayolları'nda bankoda üç görevli çalışıyor, sırada ben dahil 7 kişi var. Ve yaklaşık 40 dakika sonra sıra bana gelebiliyor.'Az kaldı, sık dişini, çıldırma' diye kendimi teskin ediyorum. Biz de olsa havalimanında sırada sadece 6 kişi olsa ve toplamda 40 dakika beklese, kesin kavga çıkar! Benden başka kuyrukta oflayıp püfleyen yok! Herkes kuzu kuzu bekliyor. Gişe görevlileri gayet sakin 'işlerini' yapıyorlar. Sıra nihayet bana geliyor. Pasaportumu ve elektronik bilet numaramı uzatıyorum. Görevli kadın, pasaportumu alıyor, sayfalarını çeviriyor. Bir şey soruyor, ne sorduğunu önce anlamıyorum. Amerikan vizesinin basılı olduğu sayfayı gösteriyorum. Sonra dank ediyor, girişte verdiğim beyaz formun bir ucunun koparılıp, pasaportuma zımbalanması gerekiyormuş. İyi de Memur Dywon bana öyle bir şey vermedi ki... Kadın, pasaportu bana geri uzatıyor ve check-in'imi yapmayacağını belirtiyor. Sinirden ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. İyi de ben nereden bileyim o formun bende kalacağını, o benim işim mi? Pasaportu tekrar uzatıyorum, Green Card'ım olduğunu söylüyorum. 'Tamam peki' diyor, check-in'imi nihayet yapıyor. Havalimanına dört saat önce gitmeme rağmen pencere yanında yer de bulamıyorum, yerim koridor bile değil, orta koltuk! 'Uçağa bindin de pencere yanın kusur' diye kendime söyleniyorum. Normalde havalimanlarındaki mağazaları dolaşmayı çok sevdiğim halde, büyük bir moral bozukluğu ile kendimi 14 numaralı kapının bulunduğu bekleme salonuna atıyorum.

    Vermedikleri formu geri istediler
    Üç gündür sürekli deli dürtmüş gibi gece 3'te uyanıp sonra da bir daha uyuyamaktan, çantama sarılıp gözlerimi kapatıyorum. Ne kadar süre geçiyor, bilmiyorum. Gözümü açtığımda zenci bir Delta görevlisinin salonda bekleyenlerin pasaportlarını kontrol ettiğini görüyorum. Sıra bana geliyor. Pasaportu ve biletimi uzatıyorum. 'Form nerede?' diye soruyor. Haydaaa, yine başladık. Ya verdiniz mi istiyorsunuz? 'Yok' diyorum, sanki pasaportum yokmuş da uçağa öyle biniyormuşum gibi gözlerini açarak 'Kaybettin mi yoksa?' diyor. Geri vermediler diyorum, biletimi alıyor üzerine kocaman bir 'No 194' yazıyor. Sonra diğer yolcuları dolaşıyor. Benden başka koca salonda o formu olmayan bir kişi yok. 10 dakika sonra dayanamayıp yanına gidiyorum, 'Bu formun olmaması benim için sorun mu?' diye soruyorum. 'Hayır' diyor. Ee be adam, madem sorun değil o halde bana niye küçük çaplı bir kalp krizi yaşattın! Boarding time geliyor, uçağa alınıyoruz. Yerime oturuyorum. Derken Gürcü olduğunu tahmin ettiğim bir çift dışarı çağrılıyor. 'Ha tamam sıra bende' diyorum. Neyse ki, korktuğum başıma gelmiyor. Uçağın kapısı kapandığı anonsu yapılıyor. Uçak nihayet havalanıyor ve derin bir soluk alıyorum.

    İstanbul'a inince neredeyse yeri öpecektim hay aklıma...
    İstanbul'a inişte, karikatürlerdeki gibi yeri öpmemek için kendimi zor tutuyorum. Neyse ki erkek arkadaşım Ali beni almaya gelmiş. 'Değdi mi bari Löle' diye soruyor? Hakkımı kaybetmemek için 6 ay sonra yine gitmem gerektiği aklıma geliyor ve kalbim sıkışıyor. 'Elbette değmedi, harcadığım paraya, zamana ve emeğe yazık' diyorum! Orada işiniz, yakınınız, eviniz hazır değilse benim yaptığım gibi 'Alayım da bir kenarda dursun' diye asla başvurmayın. Bu Green Card, şişede pardon kenarda durduğu gibi durmuyor! Eve girer girmez annem kapıda, 'Bir daha seni bu kadar uzağa yollamam' diyor. Oysa daha önce Çin'den Japonya'ya kadar gitmiştim. 'İstesen de gitmem' diyorum. Ertesi gün müdür soruyor: 'Bu Green Card ne işine yarayacak?' Koca bir 'Hiiiç' diyorum. Gerçekten 'hiç'!

    AYLİN LÖLE/AKŞAM


  • Arkadaslar özetlemiş bende kısaca özetleyim... benim USA de hic tanıdıgım yoktu 10000 usd ile geldim.. 500 dolara esyalı oda kiraladım ilk aylar orada yaşadım vs derken su an yerleşik bır duzene gectım.. kendı studyo evımdeyım vs ... senin tanıdıkların var nekadar yardımcı olurlar bilemem.. ama ilk geldiğinde ingilizce seviyen mukemmel değilse faydaları olacaktır... mumkun olan en yuksek meblagda nakıtle gel.. veya geldigindede TR den buraya aktar.. yenı bır hayata alısman dıledıgın gıbı bir ıs bulman vs 4-5 ayını alacak.. ama kısacasını söylemek gerekirse calısana burada ekmek daha cok... hayatın fırsatlarıda...güzellikleride...

    alıntı

    Benim geldigim yerde hic tanidigim yoktu bastan soylim. Ilk bir hafta 75$ 'a otelde kaldim. O sirada craiglistten ev aradim. Tek kisi eve cikmaniz zor cunku kredi notu daha onceki ev sahiplerinden referans falan istiyolar. Bende 850$/a redondo beachte 34 yasinda amerikali bi ablanin yaninda ev buldum. 3 aylik kirayi pesin odeyince ev sahibide kabul etti. Niye kira cok derseniz bulundugum mekan oldukca guvenilir bir mekan ve sahil kesiminde oldugu icin. Mesela hic zenci yok bu kesimde eger sehirin icerlerine dogru giderseniz ucuz yerler bulursunuz ama guvenilirmi bilemem. Neyse ev isini cozdukten sonra bizim ablayla (neely) gece hayatina akmaya basladim. Su amerikan filmlerinde gordugunuz barlar ayni burada da insanlar eglenmek icin gidiyolar kimse kiskanclik yok o hatun benim gibi triplerde degil gayet rahatlar. Havalar gayet sicak hatta denize bile girdim yani okyanusa. Diyeceksiniz is falan ne yaptin. Turkiyede havaalaninda yer hizmetleri memuruydum. Buraya geldim internetten Turk hava yollarinin yer hizmetleri yapan firmayi buldum. Onlarda Turkce bilen eleman ariyolarmis ona basvurdum. Oradan haber bekliyorum. 1 ayi gecti bende artik gecen hafta is aramaya basladim. Garsonluk, bulasikcilik, barmenlik, kasiyerlik ne olursa yapicam. Paralar suyunu cekmeye basladi. Yarinda ehliyet sinavina girip araba alicam. Bos zamanlarimda ki su anda her anim bos korsan taksiye cikicam. Burada yasal bi sirket var onlar sana surada yolcu var suraya gidecek diye mesaj atiyolar kabul edersen tasiyosun parani aliyosun. Iyi para var diyolar onu denicem son care. Simdilik bu kadar gelismeler oldukca yazarim gelecek arkadaslara basarilar.
    Gida isini evde yerseniz iki kisi haftayi 100$la kurtarirsiniz. Disarida pahali olur. Tabi mcdonalds'ta yerseniz basabas gelebilir. Ulasim araba yoksa cok uzun suruyo la icin konusuyorum. Arabayla yarim saat kirkbes dakikalik yeri iki saatte gidiyosunuz. Otobusler 1$-1,5$ ama uzun suruyo iste. Benzinin galonu 4,7$ civari. Bunun disinda kiyafet falan alacaksaniz. Salvation army, goodwill gibi ikinci el kiyafet satan yerler var. Ikinci el deyip gecmeyin cogu amerikali bunlardan alisveris yapiyor ararsaniz 5-10$a kaliteli seyler cikiyor. Ev esyasida alabilirsiniz. Telefon isindende bahsedim. Hic endiselenmeyin hemen t-mobile gidip 10$a uluslararasi sinirsiz konusma karti alip kullanabilirsiniz. Ben hergun evle konusuyorum yanliz sadece sabit hat arayabiliyorsunuz. Bunun yaninda amerikada arama yapabilmek icinde paketler var. Ben 50$ a sinirsiz text mesaj ve data kullaniyorum.simdilik bu kadar aklima geldikce yazarim yine.

    ALINTIDIR

    Herkese Selam

    Uzun bir aradan sonra forumda olmak guzel. Yasadigim bircok talihsiz olaya ragmen sansiminda yardimiyla Amerika da yaklasik 3 seneyi dolduruyorum. Herkes birseyler soyluyor. Gel ,gelme,duzenini bozma, denemeye deger filan falan. Ben birtek sunu soyleyeyim. Gemileri yakmadan imkaniniz varsa gelin gorun. Minimum kisi basi 4-5000 dolar masraf yapacaksiniz. Ayrica yaniniza 20 bin dolar civarinda bir para (tabi harcamalar eyaletten eyalete gore degisir ben yaklasik bir rakam soyluyorum) alin. Mumkun oldugunca kalmak icin kendinizi zorlayin. Ama baktiniz olmuyor geri donun. Sizin icinde bulunacaginiz durum geleceginiz yere gore degisir. Dilinize cok guvenmiyor ama yine de sansliysaniz burada dikis tutturabilirsiniz. Eger ailenizle gelecekseniz durumunuz daha da zorlasacak. 2 sene herturlu zorluga azim ve dayanma gucunuz olsun. Sabriniza , sansiniza ve caliskanliginiza guveniyorsaniz gelin. Ama erkenden havlu atacaksaniz ugrasmayin bile . Cunku kaybedeceksiniz. Beni daha onceki yazilarimdan bilenler bilir . Hic pes etmeyecegimi hep belirttim ve pes etmedim . Cokmu yol katettim ? Sayilir. Geldigimde araba satinalmaktan tutunda ev kiralamaya kadar bircok konuda kazik yedim. Hem de Turklerden. Ama hic yilmadim.Biraz da sansimin yardimiyla su anda gelecege guvenle bakiyorum . Okul da mi okuyorum ? Hayir . Kizimi ve esimi okutuyorum. Su an ben deliler gibi calismakla mukellefim. Pes etmedim ve etmeyede niyetim yok. Once esim okuyacak. Evin maddi durumuna katkiya basladiktan sonra insallah ben okula baslayacagim. Her sey adim adim.

    ALINTIDIR 2008 TARİHLİ BİR GÖNDERİ

    Herkese merhaba.
    Aslen Izmir li degilim. Izmir de sadece 2 yil yasadim ve itiraf etmeliyim ki cok guzel bir sehir.
    Neyse aslinda oyle forumlara cok takilan birisi degilim. Yanlis anlamayin zamanim olmadigi icin. Burayi da oyle tesaduf eseri baska bir seye bakarken buldum ve birseyler yazmak istedim ABD ye gelmek burada yasamak isteyenler icin.

    ABD oyle TV lerde gosterildigi gibi ruyalar ulkesi degil. Bunu bir kere bilmelisiniz.
    Eger ingilizce bilmiyorsaniz ve bazi (hepsi demiyorum) turkler gibi ogrenmeye de acik birisi degilseniz burasi kabusunuz olabilir.
    Dil bilmiyorsan, adam gibi muamele goremezsin. Bir kere nerede calisacaksin? Insanlar ile nasil anlasacaksin?
    Turkiye de isini birakacalar;
    Turkiye den aldiginiz diplomalar burada gecerli degil. Simdi bazilari cikip YOK den ve denklikten bahsetmeye kalkabilir. Buradaki universiteler Turkiye deki okullardan alinan kredileri kabul edebilirler. Ama isi sana universite vermeyecek. Ise alacak firmalar da Turkiye den alinan diplomalari hemen hemen hic diploma olarak kabul etmiyorlar. Cok specific yeteneginiz var ise durum baska ama onun icin de yine birilerini taniyor yada o birilerini yakinen taniyan birilerini taniyor olmalisiniz.
    Eger diplomaniz yok ise burada genellikle saatlik islerde calisabilirsiniz. Bu isler de calistiginiz eyalete gore 5.5 dolardan 15 dolara kadar degisiyor. Saatlik 15 dolar iyi para diye dusunebilirsiniz. Ama o yerlerde vereceginiz kira ve ulasim giderleri aradaki farki fazlasiyla kapatacaktir.
    Bu isler de genellikle vasif istemeyen isler. Eger adam gibi bir iste calismak ve aylik $5.000 dolarin uzerinde kazanmak istiyorsaniz, universite bitirmeniz sart. Oyle her universite mezunu da bu kadar maas alamiyor. Iyi ve gecerli bir bolumu bitirmeniz lazim. Ornegin, burada ilkokul ve lise ogretmenlerinin yillik gelirleri 25.000 ila 40.000 dolar arasi. Bunun en az 4 de biri vergi. Kalan ile de cok luks bir hayatiniz olmaz (ABD standartlari icinde).
    Yazilim Muhendisligi (Computer Science yada Software Engineering) burada en cok gelir getiren bolumlerin basinda geliyor. Eger 4 yillik bolumu bitiriseniz en az yillik 55.000 dolar ile baslarsiniz. Eger master iniz var ise yillik geliriniz calisacaginiz eyalete gore 75.000 ile 120.000 dolar arasi degisiyor.
    Programcilik gecmisinizin olmasi isi degistirmiyor. ABD deki universitelerden alinmis diplomanizin olmasi lazim. (Eger iyi bir yerde calisayim derseniz). Diplomasiz bu isleri yapanlar ayni parayi alamiyorlar.
    Yok okulla falan ugrasamam derseniz, omrunuz Wal-Mart, McDonalds’, Burger King vb. Yerlerde vasifsiz olarak calisarak ve dogru durust bir geliriniz olmadan yasamakla gecer.
    Turkiye den gelecekler icin;
    Eger kaybedecek birseyiniz yok ise ve buraya gelme sansin var ise, gel derim. Cunku kaybedecek birseyin yok. En azindan burada bir sekilde bir is bulur ve hayatini idame ettirirsin.
    Duzenli bir isi olanlar; Eger memursaniz ve memur zihniyetindeyseniz yani fazla kendini yormaya aliskin degilseniz, buraya gelmeyi aklinizdan bile gecirmeyin derim. Burada iste yukselmek cok kolay ama isinin hakkini vermen lazim yoksa kapinin onundesin.
    Dedigim gibi saatlik islerde calisarak bir yerlere gelmeniz mumkun degil. Ancak gunu kurtarirsiniz. Simdi burada o sekilde calisip Turkiye ye gore luks arabalara binenler bana karsi olabilirler. Ama burada araba almak hic sorun degil.
    ABD de saglik islemleri cok pahali. Eger oyle sik hastalanan biriyseniz ve cebinizde paraniz yoksa yada saglik sigortaniz yok ise burasi size gore degil. Saatlik islerde calisanlarin yuzde 98 inin saglik sigortasi yok. Bir ornek vereyim. Gecen arkadas kizini acile goturdu. 20 dakika surmus islemler ve 590 dolar odedi ki aslinda oyle yuksek memblag degil. Bir turk arkadas esini hastaneye yatirdi. 1 hafta icinde yapilan tahliller ve hastane ucreti (ameliyat falan olmadi) 30.000 dolarin uzerindeydi.
    Green card ile gelenlere ABD herhangi bir is garantisi vermiyor. Kendin bulmak zorundasin. Burada vatandaslarin sahip oldugu sosyal guvencelerin hemen hemen hibirisine Green Card li olarak sahip degilsin (Bill Clinton zamanindan bir duzenleme).
    Eger burada yasamak istiyorsaniz, kesinlikle ve kesinlikle buradan bir universiteden mezun olmanizi tavsiye ederim.
    Maalesef buradaki turkler konusunda yazilan kotu seylerin hemen hemen hepsi dogru. Bu sebeple kuraracaginiz arkadaslik iliskilerinde cok dikkatli olmaniz lazim. Tamamen tanimadan kimseye (turk yabanci farketmez) guvenmeyin.
    Kriz konusu. Evet kriz burayi da etkiledi. Bu sebeple milyonlarca kisi isini kaybetti. Ise almalarda oncelik vatandaslara veriliyor. Bu konuda yazili birsey yok ama uygulama bu sekilde. Eger yabanci alan bir sirket var ise kesinlikle sizi ucuza calistiracaktir.
    Aslinda yazacak ve anlatacak cok sey var. Burasi cok guzel bir ulke. Kendini insan gibi hissedebildigin bir ulke. Hayat standartlari yuksek bir ulke. Ama cogu kisi buradaki standartlarini Turkiye standartlari ile karsilastiriyor ki buyuk yanilgi. Kendini bu ulkenin standartlari ile karsilastiracaksin ki nerede oldugunu gorebilesin. Yoksa saatlik 8 dolar bile muthis bir para Turkiye standartlari ile. Ama buranin standartlarinda girebilecegin kategorinin bir alti homeless (evsizler) kategorisi.
    Basta dedigim gibi bircok kisi simdi bu yazdiklarima kizacaktir. Ama egri oturup dogru konusalim. Adam akilli dusunduklerinde hemen hemen herkes benimle ayni fikri paylasacaktir.
    Bunlari yazarken de amacim kimseyi incitmek yada yermek degil. Sozlerim buraya gelmis olana degil. Onlar zaten gelmisler. Sozlerim buraya gelmeyi dusunenlere. Eger caliskan bir zihniyetiniz var ise, calismaktan gocunmam derseniz ve kendinizi gelistirmeyi seven biriyseniz burasini cok seveceksiniz. Yada kaybedecek birseyiniz yok ise yine burasi size gore derim.
    Saglicakla kalin (Hizli yazdim eger kelime hatalarim varsa yada dusuk cumleler kurduysam kusura bakmayin).
    Ulkemizde gusel bi isiniz ii bi yasantiniz varsa sevdiklerinizi ardinizda birakip ,coluk-cocuk yollara dusmeyin derim ben...illa da gelicem diyenlerde SAKIN eliniz kolunuzu sallayayak gelmeyin buraya..Hele tanidiginiz (yakin tanidiginiz ,gercekten isinin gucunun arasinda sizinle ilgilenebilecek bi tanidiginiz!) varsa az da olsa Ing varsa,yasiniz 25-27 veya altindaysa,maceraci bi ruha sahipseniz,TR de sifiri tuketmisseniz ,yada sadece EGITIM amacli burda bulunmaniz gerekiyorsa da KESINLIKLE gelin,zaten bu durmda kalsaniz orda ne yapacaksiniz ki!!

    sadece 4 yillik tecrubelerimi aktardim,kimse uzerine alinmasin ...yoksa memleket benim degil,isteyen gelir,istemeyen kalir,herkes kaderini yasar bi sekilde,ama bazen bize firsatlar sunar Allah bakalim hangini secicez die bi anlamda kaderimizi birazda aldigimiz bu kakarlar,yaptigimiz secimler cizer onun icin yazdim yazdiklarimi...o uzuldugunuz an hersey icin cok gec oluyo cunku!

    gelenlerede kalanlarada BOL sans diliyorum,gelenlere daha COK diliyorum hatta cunku COK ihtiyaclari olucak...!

    herksese kucak dolusu sevgiler....

    ALINTIDIR 2011 tarihli bir gönderi


  • AMERIKADA HANGI SEHIRE GELECEGINI KESTIREMEYENLER LUTFEN ASAGIDAKI YAZIYI IYI OKUYUN


    Boston da bir evde kaliyordum 1300 dolar kira veriyordum yukaridaki 13 madde yoktu ve park yeride yoktu
    San Diego ya tasindik 700 dolara bir oda salon havuz var o kadar ama pis bir havuz park yeri 1 tane verdiler ikincisi parayla ama SAn diego da is yok ekonomi yok endustri sanayi sirket yok yani para yok hersey turizm cok az da bioteknoloji sirketi var. oturdugumuz ev 20 yillikti
    LA e sik sik gidip gelirdik biziim iki katimiz kira verenler vardi ama evler buzdolabi yoktu o yuzden millet kufur edip buzdolabi ariyordu, park yeri vardi ama sehire uzaktilar ve yukaridaki 13 madde yoktu
    simdi Houston gibi amerikanin 4. buyuk sehrinde ana cadde uzerinde bu ozelliklerde condo ve yeni yapilmis 780 dolara var diyorum
    ve siz kalkip bir saniye ya nasil olur bu iste bir yanlislik var, nasil olabilir diyeceginize dedikodu yapiyorsunuz
    unutmayinki burayi TR den ABD den ve belki avrupadan kanada dan bir suru yeni hayat kurmaya hazir turkler yani sizin irkdaslariniz okuyor.
    Bir iki insanin yaptigi iyiligi mahvetmeye calisiyorsunuz. Kendinize gelin
    (Yukaridaki 13 maddeye bir tane daha ekledim, kapali basket sahasini eklemeyi unutmusum, yerler parke ayrica muzik esliginde basket oynuyorsunuz, yani beton saha da degil)

    Simdi diyceksiniz ki bu basket sahasi neden bu kadar onemli

    Boston da evim Boston college a acaip yakindi, bir gun basket oynamak icin arkadaslar cagirdilar, hava soguk acaip soguk hemde Mayis ayinda ama millet cagirmis gitmemiz lazim. Neyse kalktik gittik boston college icindeki kapali saha. Trenle 10 dakka da gittim kapali sahayi buldum tam iceri girecem kapidaki gorevli kimligimi sordum. Dedim yok arkadaslar cagirdi.

    Buraya kadar normal, adam demezmi 8 dolar adam basi. Burasi da normal, cunku sonucta okulun ogrencisi degiliz. Dedim oha cok pahali indirim mindirim sunu tanirim bunu tanirim. Adam ne dedi biliyormusunuz?
    Buranin ogrencisine de 8 dolar.

    Adama bi hass..tir cektim, adam inanmiyorsan icerideki arkadaslarina sor dedi. Iceri girdim tabi giris o giris, disarisi buz gibi oldugu icin herkes iceriye dolmus bende arada izimi kaybettirdim, maci oynadik 20 dakka sonra soguga dayanamadim cunku hakkaten iceriside soguk ve ciktim gittim. Arkadaslara sordum herkes 8 dolar vermis.

    Boston da 8 sene yasadim, bir fitness center a gitmek ki icerisi sidik ve ter kokuyordu ama Brighton da baska yer yoktu sirket indirimi ile 60 dolar veriyordum 8 sene once. Simdi Houston da 20 dolara bir fitness center a gidiyorum fotolarini ceksem album yaparsiniz.

    Boston NY NJ buralari hep gezdik gorduk rezillik Northeast in her yerinde diz boyu

    Butun bunlari neden anlatiyorum.?

    Biz cektik bunlari bu sacmaliklari cunku ABD de daha guzel sehirler oldugunu bilmiyorduk, hele San deigo ve LA tam bir rezaletti. Havasina suyuna kizina meksika sinirina kanip gittik. Seneler gecti bazi seylerin farkina vardik arastirdik biraz da tesadufler yardim etti ve Houston i bulduk.

    Umarim bu yazilarimi green card la gelen yeni gocmen turk arkadaslar okur ve anlar Houston diye bir cennetin varligindan. Akil var mantik var ayni maasi yapip eyalet vergisi vermemek uzerine herseyi 3 te bir ucuzluga veya evde 6 da bir ucuzluga almak varken neden senenin 5 ayi kar kuremek yada gunes gorememek yada LA deki pisligi kalabaligi pahaliligi yada Florida daki issizligi cekmek.

    Bir burada sizleri bilgilendirmek icin variz, varsin catlak sesler bize fettullahci desin, bakkal desin ne derlerse desin. Aklin yolu birdir. Houston Amerikada turk bir aile icin yasanacak en guzel sehirdir. Bunu havada karada ispatlamaya hazirim.

    Bana oguz*****@yahoo.com dan ulasabilirsiniz.

    Sozkonusu mesaj ve 13 madde asagidadir

    Arkadaslar,
    Bizim hanimla kavgaya tutustuk bu illaki yeni eve tasinmak istiyorum diyip duruyor
    Su an kalacagimiz daire 2 oda bir salon boydan boya hali kapli, bulasik makinesi camasir makinesi hersey var. Kira 705 dolar ve buna su elektrik gaz dahil yani istedigin kadar kullan.
    Sitede havuz jakuzi bedava video klubu var, guvenlik gorevlisi ana kapida yani herkes giremiyor. Evin yaninda park var turk bakkali iki sokak otede ve Sehrin merkezi yeri Galleria 1 mil uzaklikta. Ana otobanlar 59 ve 610 1 er mil uzaklikta. Yani konum super fiyat manyak super ve hatta sitede 100 e yakin turk yani 40 hane falan yasiyor. Artik muhabbette guzel.
    Ama iste Turk kadini bu daha guzel ev isteyecek tabi. Simdi biz bir yer bulduk. Sitenin adresini veriyorum.
    http://www.altabrook.com/j/s/i/iFram...077F&p_pgid=43
    gidin fotolara bakin
    Bu bina bize 2 mil uzakta ve buranin bagdat caddesi sayilan Westheimer in kesisiminde. Karsisinda walmart varki walmart haftada bi gitmezsem uyuyamam. Baya ucuz bir yer. Ayrica yaninda sams club var burda da acaip ucuz ve iyi benzin satiliyor.
    simdi yeni yerin ozelliklerini siraliyorum siki durun

    1. Bina insaati gecen sene bitti yani yepyeni
    2. 780 sq ft yani 78 metrekare baya buyuk iki kisi icin
    3. camasir bulasik makinesi icinde
    4. evin hemenher odasinda tepede fan i ve AC si var
      1. katta alicaz ve buyuk balkonu olacak
    5. Sitenin cok guzel yeni havuzu var 24 saat acik
    6. 24 saat acik yeni yapilmis fitness center her turlu alet var
    7. film odasi var yani DVD ni kap gel buyuk ekranda sinemanin yari buyuklugunde bir yer var arkadaslarini cagirip fil seyredebiliyorsun
    8. business center i var yani orada fax machine iki DSL baglantili PC var
    9. konferans odasi yani arkadaslarla toplanti falanmi yapacaksin burasi onun icin
    10. Arabani temizlemek icin bedava vacuum ve araba yikama yeri yapmislar hos esasinda maliyeti 1 dolar disarida ama bedava iste
    11. Parti odasi gibi bir yer var istersen orada parti verebiliyorsun ve buda bedava ama onceden rezerve etmen gerek
    12. Kapali basket sahasi yerler parke isiklandirilmis ve 24 saat acik

    Butun bunun hepsini ayda 787 dolara kiralayabiliyorum. 300 dolar off var bi 300 dolarda off icinde oturan turk sayesinde aliyorum ilk seneye mahsus. Sonucta yillik contract ten hesaplarsak ayligi 725 e geliyor. Maalesef buna su elektrik gaz dahil degil. Sonraki yillar 787 sordum pek kira zammi olmuyormus cunku yeni bina yeni sirket.
    1)Sizce tasinmalimiyim?
    2) Yasadiginiz yerde buna benzer bir condo nun kirasi ne kadar?

    ALINTIDIR 2005 TARİHLİ GÖNDERİ


  • Diger alintilar icin asagidaki butonlari tiklayin:

    bilgiyi ortaya koyup karari okuyana birakmak lazim. doktor olup pizza dagitan da var. sifirdan gelip is guc sahibi olanda var mekan sahibi olan da var. ben de cok gordum ODTU"lu BILKENT"'LI aglayan...
    Bir okadarda mekan sahibi olmus hemde sifirdan gelerek, is guc sahibi olan gordum.... her kezin basarma sansi var. bence herkez denemeli. kanuni yollarla hedefine ulasmaya calismali. bana pisman misin derseniz su an itibariyle hayir derim. o aglayan sizlayan cazgirlik yapanlarin %90 ' buraya ya kacak gocek gelmis, yada farkli statulerde yasayan insanlar.Gc si olup yada vatandas olup sizlan insan sayisi bir elin parmaklarini gecmez. evlenmistir burada kazik yemistir. ogrenciyken calismis sisteme takilmistir. okul bittikten sonra bu yuzden dolayi calisamiyordur...vs.GC ile gelenle ogrenci vizesi turist vizesiyle gelen bir olurmu... ayni sartlarda Amerikada yasayabilirmi tabiiki hayir.ayni yasam standardini tutturabilirmi ayni kalitede yasayabilirmi.O aglayanlar sizlananlar niye hala burada ( amerikada) ellerinden tutan mi var? ne den acaba onu da meraklisina yazariz Amerikaya, buradaki ozgurluk ortamina alisan TR de ne yapar. benim cuba'dan yillar once kacmis bir arkadasim var. Turkiye'deki sistem cubadan biraz hallice... oyle aman aman bir fark yok. belli bir sure burada yasayipta Turkiye'ye donen insan gorecekki Tr.'nin demokrasisi kendisine kafadan 5 en az 5 numara kucuk gelecek... mesela sebeblerden birisi bu, daha 1000 tane madde sayarim. buradan gitmek istemiyor ama yasayamiyorda.... ozaman hircin oluyorlar ona buna sariyorlar sanal manal... digeri bu mesela...
    onun icin yaziyoruz. dogru statu (dogru viza) mutlu bir yasam . cakallik yapan ciddi sIkinti yasar. sistemin disina itilir/dahil olamaz. sonra da ona buna sarar...vs. o aglayanlar sovenler sizlananlar. bir de buraya sebeblerini yazsinlar. yapmalari gereken ne yi yapmadilar yada yapmamalari gereken neyi yaptilar. Afedersiniz devletin kurumlari salak mi seni gormuyormu... bir de niye Turkiye'ye donmuyorlar gidemiyorlar. gidememenin sebeblerini de rahatlikla yazabilirim.
    Neyse herkezin isleri gonullerince olsun. bir sey yazarken vicdanli olmak lazim .saglicakla.

    ALINTIDIR

    Merhaba,

    Green Card sahibi olarak Amerika'da bulunmak ve burada farklı kültürden bulunan insanlar ile yaşamak, hayatımda edindiğim bilgi ve tecrübelerin en önemlilerinden birisi oldu. İnsan yetiştiği ve ögrendigi bilgi kadar, diğer kültürler ve insanlar hakkında bilgi sahibi olabiliyor. Buraya gelmeden önce, buralarda yaşamış kişiler ile göruşmem neticesinde edindiğim bilgi benim için çok önemli oldu.
    Buralara herhangi bir misyonunuz var ise gelmek gerektiğini, eğer yok ise siz veya sizin çocuklarınızın asimile olabileceği uyarısını aldım. Evet bende kendime misyon olarak, ülkemizin güzel olan yönlerini buraya taşiyabilmek ve burada bulunan güzellikleri de kendi güzelim olan ülkemize Türkiye'ye taşıyabilmek olarak belirledim. İnanın bunu yapabilirsek, yaşadığımızın bir anlamı olacak ve hayattan lezzet almaya başlayacaktık.

    Burada bulunmanın avantajları elbette çok, ama herşey toz pembe de değil. İnsan kendi iç dünyasında mutluluğu yakalayabildiği olçüde mutlu olabiliyor. İnsan oğrendiği bilgi ve tecrübeleri, diğer insanlarla paylaştığı zaman mutlu olabilir. Bu sitede bulunmak, edindiğim tecrübeleri paylaşmakta beni mutlu ediyor.

    Eşim ve iki kızım ile birlikte Amerika'nin kuzey doğusunda bulunan üniversite şehri olarak bilinen Boston'da yaşıyoruz. Bunu açıklamamın nedeni, Amerika'da her bir eyalet ve bölge farklı konumlara yerleşmiş durumda. Örneğin New York ticari, Texas enerji ve petrol, Washington politika ve hükümet görevlilerinin yoğunlukta olduğu, Florida ise tatil ve eğlence merkezlerinin yoğun oldugu bir bölge. Buraya hangi amaç için geleceğinizi önceden belirlemek ve ona göre düzen kurmak, bu sistematik içerisinde bakarsanız biraz daha açık ve net olmaktadır.

    Amerika'ya eğitim ve yaşamak amacıyla gelmek isteyen herkese bol şanslar dilerim. Sizlere yardımcı olabilmek bizi memnun eder. Bize bu süreçte yardımcı olan sevgili Ozan Şirin Bey'e çok teşekkür eder başarılarının devamını temenni ederim.

    Ahmet Duran ve Ailesi
    ALINTIDIR

    Seattle'dan Merhabalar...

    Şu an Seattle, Washington'da yaşıyorum. İngilizcemi geliştirmek için dil okuluna gidiyorum. Bir Meksika lokantasında part time olarak çalışıyorum. Gerçi bu sayede ispanyolcam; ingilizcemden daha hızlı ilerlemiş oluyor ama gayet memnunum.

    Önümüzdeki hafta sürücü ehliyetimi de alacağım. 1000 $ çok temiz Ford Focus SW bir araba buldum. Amerika'da yaşamak ve çalışmaktan gayet memnum. Buraya gelmeden önce İstanbul'da Burger King'de çalışıyordum. Burada, Bill Gates, Oprah Winfrey gibi ünlülerle aynı şehirde yaşamak güzel. Buradan tüm Türkiye'ye sevgiler !

    Uzay Solak
    ALINTIDIR

    Greencard hayalleri kuranlarin oncelikle Amerikayi incemelerini oneririm... 55 milyon saglik sigortasi olmayan adam var burada. Agizlarinda dis bile yok vatandas olan zencilerin. Neyden bahsediyorsunuz iflas etmis bu ulke. Obama saglik sigortasi cikarmak istiyor 55 milyon insan olsun gebersin yeter ki vergiler artmasin diyorlar.

    Ingiltere'de aupair vizesi olanlari bile bedava ameliyat yapiyorlar. Ne permanent resident ne de citizen!
    Social devlet budur kardesim... Amerika'da ne yapiyorlar? Amerika greencardliya ne yapabilir ki? Kendi 55 milyon vatandasini takmayan ulke ?

    Burada kendi vatandasina di$ yapamayan bir ulke var. Turkiye'de berbatta olsa bir SSK var burada bu yok geberiyorsunuz bitiyorsunuz ilgilenen yok. Medicare Mediaid hikaye... Unemployment Benefit, EBT falan hikaye

    Amerika'da issizlik parasi kac para food stamp yani ebt kac para oncelikle bunlari arastirin. ABD devleti 165 dolar food stamp veriyor bu para ile 1 ay yemek yiyebilirsin diyor. 320 dolar issizlik parasi veriyor gecinebilirsin diyor oysa New York'ta 1+1 evlerin kirasi 1200'den basliyor. Buralara gelecek olanlara ogutum sudur. Greencard bir amelelik kartidir. Bu kart ile gelip burada masa basi muhendislik falan fisman isi bulacaginizi hic ama hic umit etmeyin...

    Benzin istasyonu sahibi doktor Turk gordum burada deger mi Amerika icin doktorlugu cope atmaya! Kuaforluk yapan muhendis kadinlar falan fisman. Vakkoroma'da mudurlugu birakip gelip kasiyerlik yapanlar deger mi kardesim ? Amerika'da yasiyorsunuz da ne yapiyorsunuz? Hanginiz California'da tatil yapabiliyor ? Hanginiz saatlik saatte 50 dolar kazaniyor? Birakin bu hayelleri millete acik acik yazin bu kart amelelik kartidir diye. Itu bitirip gelip burada boyacilik yapmak Amerika icin deger mi kardesim ya!

    Cok yakin arkadasim Turkiye'de Lions dernegi baskani, Fransiz lisesi mezunu adam Florida'da hotelde temizlikcilik yapiyor. Acik acik yazin bunlari burada ki adamlari bilgilendirin... Amerika'ya gidip susmayin gorsun bilsinler!

    2006'dan beri bu ulkeye gelip gidiyorum... iyi yanlari yok mu var ancak oyle hayaller kurdugunuz ulkeyi bulamayacaksiniz. Bu ulkede basarili olmus insanlarin yuzdesi kac derseniz iste o cok aci bir cevap olur.

    Kardesim Turkiye'de bir baltaya sap olamadiysaniz greencard sizin icin cennet ve her isi yaparim diyorsaniz. Yok eger okumus Amerika'yi da Kanada'yi da unutun... Muhendislerin taksiclik yaptigi iki ulke soyleyeyim size Amerika ve Kanada...

    Gercekleri konusalim kimse burada bu konuda yorum yapmadi... Ayakta uyumayin kardesim bu memlekete beyaz veya mavi yaka degil amele lazim ve bu kart amele karti!

    daha fazla bilgiyi immigration ve discrimination diye google'da arayarak bulabilirsiniz...

    inanmayan gitsin arastirsin!

    GOCMENLERE CIDDI ANLAMDA AYRIMCILIK YAPMADAN SANS TANIYAN ULKELER ISKANDINAV VE AUSTRALIA'DIR. USA VE KANADA BIRAKIN GOCMENLERE DAHA SIYAHLARA BEYAZYAKA ISLERI VERMIYOR...

    BUNU BILIN VE BO$ HAYALLERLE BURAYA GELMEYIN! O MANHATTAN'DAKI GOKDELENLERIN ALTINDA SIGARA IZMARITI TOPLAYAN BEYAZ AMERIKAN VATANDASLARI GORECEKSINIZ! 25 CENT ICIN DILENEN YOLDA SIZDEN SIGARA ISTEYEN ABD PASAPORTU SAHIPLERI! FILMLERI UNUTUN GERCEK COK FARKLI! ACIMASIZ KAPITALIZM ULKESI BURASI!

    BURADA UNIVERSITE VEYA YUKSEK YAPAN TUM ARKADASLARIM GERI DONMEK ISTIYOR VEYA GERI DONUYOR. BIR BILDIKLERI VAR SANIRIM!

    TEKRAR SOYLUYORUM 55 MILYON INSANIN DOKTORU HASTANESI YOK OBAMA PARA ILE SIGORTA CIKARALIM DIYOR BAKIN TURKIYE'DEKI GIBI BELES YESIL KART DEGIL PARA VERSINLER VE SIGORTALI OLSUNLAR ADAMLAR VERGILER ARTACAK PARA GIDECEK DIYE GEBERSIN 55 MILYON DIYE BAGIRIYORLAR! KARDESIM BOYLE BIR VAHSILIK BOYLE BIR BARBARLIK OLABILIR MI? BU 55 MILYON ADAM HASTALIKTAN OLSUN TELEF OLSUN YETER KI VERGILERI ARTMASIN YETER KI CEPLERINDEN PARA CIKMASIN! PES DOGRUSU!

    ALINTI 2009 YILINA AİT. YORUMU YAPAN BURAKREISIM

    Arkadaslarin hepsi tecrubelerini paylasmis bu dosyada ...Bana gore Burakreisim adli arkadasimiz tabiitecrubelerine saygi duyuyorum diger bazi arkadaslarda benzer ifadeler kullanmis. Tabiiki bizde cok sIkintiar cektik. saglik problemleri yasadik vs... Bunlari arkadaslarla zaman icerisinde paylasmistik.
    Zaman icerisinde burada yasarken bir suru sey ogreniyoruz. birkac ay once esim belinde bir problemden dolayihastahaneye gitti.kaslarda bir problem var. dr is yerinde mi oldu diye sordu biz evet dedik. ertesi gun yazi gelmis niye isyerinde rahatsizlanan personelle ilgilenmiyor aninda hastahaneye sevk etmiyorsunuz diye... BIZ UZERINE DUSSEYDIK SIRKETI HOPLATIYORLARDI.ve hastahanede 30 dak bile beklemedik. oysaki ben ilk geldigimizde 8 saat icerisinde acil de doktoru bile gorememistim. nereden nereye... ve esimin odedigi para ilaclar HER SEY dahil 60$'i gecmedi... su an benim sahip oldugum sigortayi yazsam temelli dosya karisacak cok farkli bir amerika cikacak ortaya o zaman. Yazdigimizi her zaman ispatlariz pay checlerin dibine eklenen bordro ciktilari elimizde.. ben kendimi hic de kole gibi hissetmiyoru. daha yarimsaat evvel sofrada esimle konusuyorduk. Geldik burayada insana emege saygiyi ogrendik. iste vatandasliga hazirlaniyoruz.

    Bu birazda insanin meslegiyle eyalet secimiyle sehir secimiyle calistigi sirketle o sirketin calistigi sigorta sirketiyle v.s alakali...

    Ben turkiyede boyle bir yasantiya sahip degildim. neye sahip degildimde simdi neler degisti gibi detay vermiyeyim. 16 sene turkiyede calistim 5 yila yakindirda burada calisiyorum. 16 yillik emek bana ne verdi. benden ne goturdu 5 yillik emek negetirdi ne goturdu... hesapta, biz de ortadayiz.

    BUYUK HARFLERLER YAZIYORUM. BEN BUNLARI AMERIKADA BABA PARASI YIYEN (KI KARSIDEGILIM. OLAN YER ) BIRISI OLARAK YAZMIYORUM. 5 YILA YAKIN BURAYA EMEK VERMIS HELE ILK IKI YILINDA YASADIKLARINI HATIRLAMAK BILE ISTEMEYEN HELE HELE SU KRIZI HAKKATTEN C OK CETIN YASAYAN. GECTIMIZ OCAK AYINDAN BUGUNE KADAR UC KERE GECICIOLARAK ISTEN CIKARTILMIS SON 4 AYINDA HIC CALISMAMIS ISSIZLIK MAASIYLA ELINDEKILERI KAYBETMEMEYE CALISAN COK KISABIR SURE ONCE TEKRAR ISE DONMUS BIRISI OLARAK YAZIYORUM. YANI OSURUKTAN YAZMIYORUZ.

    SU KRISIN YINE EN AZ ZARARLA ATLATILABILECEGI YER BURASI. DISHI OLMAYAN SOKAKTA YASAYAN ADAM UYUSTURUCU KULLANMASIN ICMESIN SICHMASIN. ORDA BURDA OYNAYIP TUYNEMESIN HAYATINI BITIRIP SOKAKLARA DUSMESIN. ISINI ADAM GIBI YAPIP KEYBETMESIN..

    EGER 40'INDAN SONRA 15 SAAT UCUP AMERIKAYA GELINIP VE KIYTIRIK BIR INGILIZCE ILE BASARILI OLUNA BILIYORSA VE BU ADAMLAR BURANIN YERLISI OLMALARINA RAGMEN SOKAKLARDAYSA BU AMERIKAN DEVLETININ AYIBI DEGIL SOKAKTA YASAYANIN AYIBIDIR.

    BURASI YERSE PAZARI BURSA PAZARI DEGIL SISTEM KAPITALIST YEMIYORSA BASKA BIR YERE GIDECEKSIN... HESSAP BU KADAR BASIT.

    GELMEK ISTEYEN GELIR GELMEK ISTEMEYEN GELMEZ BENCE UMUDUNUZ KALACAGINA EMEGINIZ KALSIN DENEYIN.

    ANCAK SU SIRALAR 3 KEZ DAHA DIKKATLI OLUN. CIDDI BIR KRIZ YASANIYOR GERCI YAVAS YAVAS MARKET UP DURUMA GECTI AMA YINEDE TOZ DUMANIN DAGILMASI LAZIM... ERTELEME IMKANI OLAN VAR SA ERTELIYE BILDIGI KADAR ERTELESIN YOK BU IMKAN YOKSA GELSIN VE DENESI YAAA NASIP...
    PLAN YAPILIR VE ADIMLAR ONA GORE ATILIR.
    crazygirl

    BUYUK BIR ACI YASAMISSINIZ. GECMIS OLSUN.

    farhat.12
    ARKADASIMIZDA GUZEL YAZMIS . BEGENIR BEGENMEYIZ; SEVER SEVMEYIZ AMA BURADA HAKKINI TESLIM ETMEKLAZIM. "YIGIDI VUR HAKKINI YEME" BANA GORE 10 NUMARA YAZMIS.
    ANCAK HOUSTON KISMI MUSTESNAISTEYEN GELIR ISTEYEN GELMEZ. MESELA BIR ARKADASIMIZ YAZMIS VIRGINYADAYIZ MUTLUYUZ DIYE NE GUZEL HER KEZ MUTLU OLABILECEGI YERE GITSIN .
    BU ABENIM GORUSUM

    HEPINIZ SAGLICAKLA KALIN CANLAR. SELAMETLE..

    ALINTI 2009 YILINA AİT, BURAKREISIM ISIMLI KULLANICIYA CEVAP

    Ben amerikaya ilk geldigim gun bir kac gun sonra sanirim hava degisiminden dolayi hafif rahatsizlandim ve doktora gitm ek zorunda kaldim 100 dollar muyane ucreti gecmis gundur tam hatirlamiyorum 30 veya 40 dollar gibi xray ve bir o kadar ilac parsi derken yaklasik 200 dolar vermistim ve cok basit siradan bir hava degisimden dolayi 200 dolar maliyeti gorunce insunrance nedir nasildir nasil isliyor ilk isim bunu algilamaya calismistim ve etrafimdakiler sunu demistim bu amerikanin en kotu tarafi bu insurance sistemi demistim ve amerikali bir arkadasa ya siz neden para biriktirmiyorsunuz neden sizin para biriktirme gibi bir derdiniz yok sizin gelecek kayginiz yok herhalde dedigimde bana soyledigi soz su olmustu my friend biz para biriktirmiyoruz cunku biz bir gun courthouse ve avukata veya hastahane dustugumuzde butun paramizi alirlar fakat olmayan paramizi alamazlarki bundan dolayi onlar yiyecegine biz simdi yiyoruz demisti ve bende cok gulmustum. ben 150 kisinin calistigi bir sirkete calisiyorum ve sirketin anlasmali oldugu 4 sigorta sirketi var ve dordude iyi sirketler oldugunu soyluyorlar neyse sonuc itibari ile benim sigortam yuzde 80 karsiliyor ben yuzde yirmi oduyorum sigorta anlasmasi ve sozlesmesi bu sekilde ve ben bundan 7 ay once belim agriyor diye doktora gitmistim ilk doktora gidip 20 dollar oduyorsunuz o sizi diger doktora gonderiyor onada 20 dollar oduyoruz ve belimde sorun nedir diye rontgen filimi cekiyor ve daha sonra gidip bir 20 dollar daha oduyup rontgen sonuclarinin ne oldugunu ve problemin ve tedavinin olmasini ogreniyorsunuz sonucta allahtan rontgende hersey normal cikmisti buraya kadari normal diyelim neyse gecen hafta eve geldigimde baktim bir mektup actim baktimki belim icin gitigim doktorda 5 tane rontgen filimi cekilmis ve 155 dollar yazilmis sigorta sirketi 55 dollarini oduyormus geri kalan 100dolari benim odemem gerktigine dair bir yazi simdi allah askina soruyorum dunyanin en kaliteli doktoru ve en kaliteli cihazlari burada olsa bu sisteme gore ne anlam ifade ediyor yani simdi gecen arkadas isten cikmis bir hafta sonra dusup kolunu kirmis doktora gitti 2000 dollar fatura simdi bu adam bu parayi odemezse keredisi dusecek odese bir aylik kazanc yani bu saglik siteminin neyi guzel anlamkta zorluk cekiyorum bazen dusunuyorumda allah gostermesin olurda bir buyuk ameliyat olmamiz gerekse nerden baksan 40 bin dollar faturasi cikar bunu yuzde 20sini odemek dahi 8 bin dollar ediyor bence bu saglik sisteminin kesinlikle ve kesinlikle degismesi gerekiyor kesinlikle ve kesinlikle nordiez arkadasin soyledigi gibi baskan obamanin yapacagi en guzel sey bu saglik sistemini degistiriyor olmasi olacaktir.

    ALINTI 2009 YILINA AİT

    burakreis donmussun yine buralara vakit gecirmeden baslamissin sallamaya. sen birak ferrasini satan bilge modunda 55 milyon zenciyide sen kendi ghotunu kurtardinmi bahset. turkiyedede issiz gucsuz anasinin babasinin emekli maasini yiyen bir adamdin. greencardin var, buradada bir baltaya sap olamadin. bu isler iskembeden sallamakla olmuyor. hani buyuk sirketlerde calismistin ne oldu? simdi kalkmis utanmadan issizlik parasi almaya calisiyorsun. bu devlete bir kurus vergimi verdin? bir arada kendi ulkeni, insanlarini begenmiyor asagiliyordun, amerikaya tirnaklarimla savasmaya gidiyorum diyordun ne oldu? son gelisinde elvis presley store manager olarak calisiyordum diye hava atiyordun (bahsettigi yer ucuncu sinif bir mallda sarkici resimleri satan ufak bir tezgah. oradada bir hafta calisti zaten ingilizcesi olmadigindan musterilerle anlasamiyor diye kovuldu) kapisindan bile girmedigin bir universitenin (ITU) bilgisayar muhendisligi bolumunden mezun oldugunu soyluyorsun, amerikadaki universitelere program yazdigini iddia ediyorsun. iki chat yapmakla bilgisayar muhendisi olunmuyor reis. sana yardim etmeye calisan insanlara agza alinmayacak kufurler ettin amerikadaki butun turkleri kendine dusman ettin. artik kimse sana yardimci olmaz. sen kendi basarasizliginin faturasini amerikaya kesmeye calisma. avustralya ve ingilterenin amerikadan daha iyi oldugunu senden baska kimse iddia etmez zaten. ha madem oyle oralara git niye hala buradasin? aslinda yazacak cok sey var, yakinda seninle ilgili detayli bir yazi yazacagim merak etme. herkes senin ne mal oldugunu gorecek. ettigin kufurlerin hesabini bir bir vereceksin.

    son bir not ucaktaki koltuklarin darligindan sikayet etmissin ya, o ucaktan degil senin vucut yapindan kaynaklaniyor. arti senin problemin sadece koltuk darligiydi. diger yolcular ne yapsin 10 saat o...ruk kokusuyla uctular. bir hafta gecti ucaktaki koku hala cikmamis

    ALINTI 2009 TARIHLIDIR BURAKREISIME CEVAP OLARAK YAZILMIŞTIR.

    Merhabalar USA da saglik sistemi hakkinda benimde bir kac soylemek istedigim sey var. haziran ayinda burda annemin kolu dirsekten kirildi.. babamla ben Turkiyedeydik sadece annemle kucuk kardesim burdaydi. onlarda amerikaya geleli sadece 3 bucuk ay olmustu. suan Provo - UT dayiz. burada sadece 1 turk aile var onlarda 4.5 sene once green card kazanarak gelmisler. annemin kolu kirilinca ( merdivenden dustu ) kucuk kardesim hemen onlari aradi. sagolsun genc kizi hemen isini birakip yardima kostu . annemi acil servise goturdu. ( Intermountain Hospital ) super teknolojik ve luks bir hastahane boylesi Turkiyede yoktur malesef. Tum doktorlar hemsireler cok ilgilenmis hemen kirik oldugu tespit edilmis. Annemin kolu sargiya alindi. Daha sonra Community Health diye bir kurulusa gittiler. O kurulus annemin tum ameliyat masraflarini ustlendi. Hastanenin Financial Aid kismida diger masraflari ustlendi ( karsiliksiz ) sadece anestezi ve acil servis masraflarini ustlenmediler. cunku o sirada henuz ne community health ne de financial aid e basvurmamislardi . Sadece hastahane masraflari olarak 18000 dolar geldi . yazismalar sonucu bunu 2000 dolara kadar indirdiler. 16000 dolar indirimden soz ediyoruz burda. bunuda ayda 62 dolar olarak odeyecez. taksit yaptilar . Elbette Turkiyede belki cok daha ucuza kurtarabilirdik ama insan gercek rakami gorunce dehsete dusuyo ama annem doktorlarin ilgisine hastanenin temizlik ve teknolojisine hayran kalmis.. Allah kimseyi dusurmesin.. Eger doktor para alsaydi 100.000 dolardan asagi kurtaramazdik. Doktorlar cok profesyonel ve gonullu calisiyorlar. Allah gostermesin sizinde oyle problemleriniz olursa Community Health ve hastalerin Financial Aid kisimlarina mutlaka muracaat edin. Annem 3 aydan beri fizik terapi goruyor ve ona da para almiyorlar... O yuzden Amerikanin saglik sistemine ilkel demeden once bi arastiralim derim ben mutlaka bir cozum buluyorlar.
    tesekkurler

    ALINTI 2009 YILINA AİT

    Birincisi Amerika' da ya iyice zengin olacaksin, yada cok fakir. Iyice zengin isen paran sana bakar. Iyice fakirsen devlet bakar. Ortada isen yani ortadirek isen, bir yerde guvencen olmasi lazim, yoksa tam yan bastin demekdir. Turkiyeyi mumla arar, kicindaki donu korumak ve kollamak icin kirk takla atarsin. Meselami? Ben,..Anlatalim.
    /
    Amerika' da yasayali 15 yil oluyor. Hatunlarinin verek olmasi disinda hic bir cazip yani yok diyebilirim. ilk 10 sene buyuk bir bankada ise baslamisdim. Genclik yillari, dunyanin primini tikir tikir odemisdim. Doktorlarda benden cok memnundu. yilda bir muayene, gelsin paralar.
    10 sene boyle gitti. Allah' a cok sukurki saglikli idim. 10 yil sonra, toplu sutlamalardan payimi alip, isten cikarildigimda neyseki COBRA denen icat vardi. Mamafih hemen is buldum. 4 senede, bu isyerinin sigortasina gectim. Tabi kendi payimi odeyerek. Hanim ve cocuk (tabi evlendik bu arada), doktor kapilarini asindirmaga, banada en azi 1000$' lik fatura yagmaga basladi. Ulen ne oluyor derken, eski isyerindeki durzu karinin bir tkaim bilgileri sigorta sirketine aktarilmadigini bizzat, yuz telefon muhaberatindan sonra anlayabildim. telafi etmekde 3 ayi aldi. bu suredede tabi, faturalar toplmai binlerce dolar, odemiyorum, sizi collection agent' a veririz diye tehdit mektuplari, telefonlari girla. dusunun benim sigortam var. Neyse, tam hallettik derken, bir gun bir fature, ciddi rakam...sizin pre-existing condition' nuz varmis. odemiyoruz. hurra ara, tara benim sigortada acik zaman yok, kanunen olmamasi lazim. uzatmayali, bir muhaberede burada koptu tabi. uzun zaman aldi, surekli sigortaya sahip oldugumu ispat etmek. her turlu ispatda bize dusuyor tabi. onlar dayiyor faturayi. Neyse, 4 sene sonra bu isyerindende resesyon dolayisiyla cikartildim. su anda danisman olarak calisiyorum, cobra' dan devam ediyorum.
    /
    Kissadan hisse, bu USA' deki kadar ****ed-up bir sistem, dunya uzerinde zor bulunur.
    /
    Akilli olan zenciler gibi yapar, devlet bana baksin der, welfare gecinir. ortada isen sagmal inek gibi sagilirsin. vergi, sigorta, cifter araba, mortgage, sifira sifir elde var sifir.
    /
    Bende elime gectikce amerikali hatunlardan intikam aliyorum.
    /
    Gelin gelin, dunyanin super ulkesine gelin,..tabi paraniz varsa, yada iyice loser' saniz buradan iyisi yok.

    ALINTI 2009 YILINA AİT


  • Ben bi ara Virginia'da DCye 20 mil uzaklıkta bulunan Centreville kentinde ve Los Angeles'da California State University'nin yurdunda yaşadım. Amerika'nın bi çok yerinide arabayla gezdim.

    Virginia çok güzel bir yer. Doğa ve şehrin uyumu harika. Evnizden çıktığınızda sokakta gezen "geyikleri" görebilirsiniz. İnsanlar güler yüzlü ve sıcaklar. Amerikanın diğer şehirlerindeki soğukluk kesinlikle yok. OOOFFFF ama çok türk var ÇOOOK!!! Washington DCnin valet (otopark) mafyası türkler. Virginia ve DC de en güzel dükkanlar türklerin. "Divan" bile var Georgetown da 15 dolara iskender satıyorlar. afedersiniz "Türk türkü si..." lafı Virginiada anlam kazanıyor. Klasik kapitalist bir ülke ve türklerde buna baya ayak uydurmuşlar. Araba ödünç alıyosun arkadaş diye gördüğün adam saat başına ücret istiyor. Fakat çokda işe yarıyorlar. 1 ay içinde bana 3 tane iş buldular. AVMde oyuncakçı standı, Pizza Delivery ve fast food pizzacıda iş buldular. oyuncakçıya o zamanlar ingilizcem iyi olmadığı için girmedim. Araba daha almamıştım o yüzden deliveryede giremedim. O yüzden pizzacıya girdim. Saati 8.5 dolara işe başladım. hafta içi 5 gün 5 saat çalışıyodum. Baya güzel para geliyordu. Sonra Bin dolara Mazda 626 aldım 93 model ve ekstra olarak bi çiçekçinin serbest çalışan olarak çiceklerini dağıtıyodum. yakın yerlere 10 dolar uzak yerlere sipariş başı 20 dolar veriyordu kadın. Müsait olduğumda dağıtım yapıyordum. Sonra pizzacı dükkanından ayrıldım, arabayla pizza dağıtmaya başladım. Onunda saati 5 dolardı ve sipariş başına 25 cent veriliyordu. Bahşişler çok iyi geliyordu, Bahşiş vermeyen adam yok amerikada. Gel zaman git zaman ingilizcemde olması gereken ilerleme olmadı. Okul zaten çok kötüydü. Karar verdim Los Angelesa CalState LA e girdim. 8 ay sonra Virginiayı terk edip LAe gittim.

    Los Angeles, valla şimdi ne desem Virginia ve DCden sonra kabus gibi geldi. Ama okul çok iyi bi okul ve hiç türk yoktu okulda. Zaten orda bulunduğum süre boyunca sadece 1 tane türkle tanıştım. Türk yok demiyorum, var tabikide ama ben hep kaçtım. Bütün arkadaşlarım zenci amerikalılardı, aralarında beyazlar ve asyalılarda vardı ama genelde zencilerle dolaşıyordum. Virginiada bi türk vardı o bana "Ne zaman zencileri anlayıp konuşmaya başlarsan o zaman ingilizcen iyi demektir" demişti. Dediği gibi de ingilizcem baya iyi oldu. Tabiki türk aksanım var ama derslerde bile hiç sıkıntı çekmiyordum. Önceden de Fransızca bildiğim için ikinci dil kolay oldu.

    Los Angeles tehlikeli arkadaşlar, paranız varsa güzel yerlerde oturursanız o kadar değil tabiki ama benim babam durumumuz iyi olmasına rağmen bana çok cüzzi bi para yolluyodu, çalışmamı istediği için. İki kere soyuluyodum, üstümde çok az para vardı, 10 ve 15 dolarım alındı. İkisinde yakındaki markete giderken oldu.Fakar birinde çok sağlam bi tekme yedim ( 10 dolara kızdı heralde ). İki soyguncuda zenciydi. Hiç polisi aramadım. Bi kerede Downtownda metroda yanımdaki çocuğa üç kişi olmamıza rağmen, bir zenci (ama ayı boğan yani, adam yer) gelip çocuğa ortada hiç bişey yokken yumruk attı ve çocuğun azı dişi çıktı. O kadar kalabalık ve gündüz olmasına rağmen kimse kılını kıpırdatmadı (biz dahil) ve herif bastı gitti.
    Uyuşturucu, sanki yerden çıkıyormuş gibi heryerde, markete giriyosun herifin teki geliyor. Şunu istermisin yok bunu istermisin. İnanılır gibi değil. Her iki saniyede bir suç işleniyor zaten şehirde . Sokaklar, Katil, torbacı, soyguncu ve hayat kadını kaynıyor. Cinsel ilişkiye giricekseniz iki kere korunun hatta girmeden önce iki kere düşünün. Hollywood, Beverly Hills, Santa monica vs gibi yerler çok güzel ama çok pahalı yerler tabikide. Ben South Pasadenada oturuyodum okul ordaydı yani yurtta kalıyordum. Güzel değil anlicağınız

    Virginiadan ayrıldığım için hep pişman olmuşumdur. Görüğüm diğer yerleride kısa kısa geçim;

    San Fransısco: Çok güzel ve çok pahalı. Hippi ve gay kaynıyor.

    South Carolina: İğrenç bir yer, şehir çok kötü, Türkiyeyi terk etmenize deymez.

    New York: Herkezin bi fikri vardır heralde. Bende şunu söylim. Paranız varsa gidin yoksa boşverin. Kaybolup gidersiniz.

    Philadelphia: Güzel şehir ama küçük, çok akademisyen türk var. İstanbuldan tanıdığım 4 arkadaşım Drexer üniversitesinde Master yapıyorlar. Hayatlarından çok memnunlar.

    Las Vegas: Kesinlikle gidin, 21 yaşını geçin gidin ama ) tatile tabi hafta sonu falan mesela. Kesin Büyük Kanyonunda görün.

    Atlanta: Ben gitmedim, yakın bi arkadaşım ilk olarak oraya gitmişti. Çok ucuz (500dolara villa tutabiliyosun) ama bi numarası olmayan bir yermiş, kötü yani. Nüfusun %80i zenci.

    NOT: İlk olarak amerikaya okumaya gidicekler için söylim. İlk işiniz, evinize yada odanıza girmeden önce, napın ne edin bankaya gidip hemen bir hesap açın. Devlet dairelerinde ( kimlik, ehliyet vs.) sizden oturduğunuz yerin teyidi olarak banka ekstresi ( Bank Statement) isticekler. Oda bir ayı doldurunca geliyor.

    Çok uzattım biliyorum ama umarım anlattıklarım yararlı olmuştur.

    Teşekkürler

    ALINTDIR

    Amerika’dan Türkiye’ye dönüş
    O kadaaaar uzun zamandır beklettiğim bir konu ki bu. Deniz’in okulu ve vazonun kırılıp tekrar yapışmasından sonra bir türlü elimin gitmediği konular listesinde yer alıyor. Çok çetrefilli. Çok bakış açılı. Ve çok herkese-göre-değişir cinsten.
    En nihayetinde, dün gelen bir maille “Artık yeter, yaz kızım kereviz” dedim, ve işte yazıyorum.
    Aşağıdakiler tamamen kendi düşüncelerim, kendi tecrübelerim. Eksiği, gediği, bir başkasına göre doğrusu, yanlışı vardır. Ekleme yapmak isteyenlerin yorum kısmı emirlerine amadedir.
    Amerika’dan Türkiye’ye dönüş yapılır mı?
    Bilmem. Biz yaptık, oldu.
    İlk taşındığımızda çok alıyorduk bu soruyu: Hangi akla hizmet Türkiye’ye döndünüz? Millet oraya gitmeye çalışıyor, ne demeye geldiniz?
    Size ne? demek istiyor insan. O kadar da gözünde büyütme Amerika’yı be kardeşim demek istiyor. Bir hikmet var ki döndük demek istiyor. İlk başta.
    En önce buldumcuk oluyor insan. Canım memleketim! Ne kadar da özlemişim. Hele bir de ailenle aynı şehirdeysen! Çocuğun var, anneanne-babaanne pır dönüyor etrafında. Sen, Amerika’dan Türkiye’ye geldiğin tatillerdeki gibi yaşıyorsun ilk başta. Hiç bitmeyen bir tatil.
    Ama ondan sonra “Reverse culture shock” dedikleri ters kültür şoku devreye giriyor. Ve kendini buraya ait hissetmemeye başlıyor insan. Oraya da ait hissetmiyor. İki arada, bir derede. Keşke gitmeseydim diyorsun. Gidip, oraları görmeseydim. Aklım kalmasaydı.
    Sanırım yaklaşık iki, üç sene sürdü bu ters kültür şoku. Şimdi artık buraya ait hissediyorum kendimi. Alıştım. Ha, sinirlendiğim şeyler yok mu? Elbette var! Bu blogun ortaya çıkış sebeplerinden biri de Türkiye’nin bu kargacık burgacıklığı zaten.
    Bu kadar edebiyattan sonra gelelim işin teknik kısmına.
    Dünkü mailde sormuş San Francisco’dan yazan 4,5 aylık anne adayı:
    sizce neler goturelim kizimiz ve kendimiz icin, TR de bulamayacagmiz ya da fahis fiyat olabilecek olan seyler nelerdir? siz gidince ne kadar zamanda ev duzebildiniz? TR de neleri nerden aldiniz, ne kadarlik bir birikim gerekir tahminen? Hangi markalarda neleri tavsiye edersiniz, gerci burada da hala dogru duzgun bir supurgeye denk gelemedim ama, bu konularda da tavsiyelerinize acigim musait vaktinizde.
    Şimdi şekerim, getirebildiğin her şeyi getir. HER ŞEYİ. Bizim yaptığımız hatayı yapma. Biz, aman televizyonun bilmemnesi uymaz, getirme. Yok saç kurutma makinesinin ayarı uymaz, bırak diye diye bayağı bir şeyi bıraktık. Ha, burada taşınacağımız ev, oradaki evimizin üçte biri büyüklüğündeydi, o ayrı. Ancak sonradan daha genişçe bir eve çıktık. Şimdiki aklım olsa o eşyaların hepsini getirir, eve sığmayanları ya eşe dosta dağıtır ya da bir depoya koyardım. Burada sıfırdan bir şeyleri almak çok daha pahalı çünkü.
    Taşınma kararı verdiğimizde yaklaşık altı aylık hamileydim. Dolayısıyla bebek alışverişimizin hepsini oradan yaptık. Yatak odası, puset, kitap, kılık kıyafet… Her şeyi oradan aldık. Türkiye’de (özellikle de İstanbul’da) bu tür şeylerin daha pahalı olduğu düşüncesinden hareketle aklımıza gelen her şeyi toparladık. Eşyaları konteynerle getireceğimiz için yer sıkıntımız da yoktu.
    Artık Türkiye’de her şey bulunuyor. Benim burada henüz görmediğim çok az şey var. Ama her şey çok pahalı. Oraya göre AŞIRI pahalı. Dört sene oldu döneli, hala buradan alışveriş yapmaya alışamadım. Hala “Ben bunu orada yarı fiyatına alırım yahu!” diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Dolayısıyla yer sıkıntınız yoksa her şeyi oradan alın. Özellikle de bebeğinizin ihtiyacı olacak her şeyi.
    Konteyner işine gelince… Bir 20 m³ bir de 40 m³’lük konteynerler var. Biz üç katlı evimizin eşyasının çoğunu 20 m³ olan konteynere rahatlıkla sığdırdık, hatta yerimiz de arttı. Dolayısıyla dönmeyi düşünenler iyice tartsın yer olayını, 40 m³ bayağı ciddi bir alan.
    “Elektronik eşya getirmeyin” hurafesine tekrar değinmek istiyorum. Getirin kardeşim, getirin. Modern çağda her şeyin bir çaresi var. Bak, millet iPhone’ları alıp, çatır çatır kırdırıp kullanıyor. Adaptör denilen bir aygıt var. Takıyorsun alete, sokuyorsun prize… Ta-taaa! Mis gibi çalışıyor her şey. O yüzden, epilady’ni de getir, süt pompanı da. Abajurunu da, saç kurutma makinesini de.
    Burada kullanmayacağınızı düşündüğünüz, ya da yer sıkıntısı yaratacak şeyleri de getirin. Neyin, kimin işine yarayacağını bilemiyorsunuz. Eşe dosta öyle çok şey dağıttık ve bir o kadar da dağıtabilirdik ki… Bir sürü kuzenim ev kurdu, neler verirdik onlara.
    Ne kadar sürede ev düzdünüz? sorusuna gelince… Biz gelmeden babam eşyalı bir ev tutmuştu bizim için. İlk iki ay orada yaşayıp, bir yandan da ev aramaktı niyetimiz. Ancak evdeki hesap gümrüğe uymadı. Eşyalar beklediğimizden çok daha çabuk sürede geldi. (Halbuki bize hep tam tersini söylemişlerdi.) Eşyalar gelince, boşuna gümrükte bekletip hem para ödemek zorunda kalmayalım, hem de mundar olmasınlar diyerekten apar topar bir ev tuttuk. Ancak eşyalı evin de kirasını ödemiş bulunmuştuk. Böylece bir ay boyunca iki kira verdik, ama nereden bilebilirdik böyle olacağını?
    Türkiye’de ev düzerken yaşadığımız en büyük sorun evlerdeki dolap eksiği. Amerika’da her evin her odasında bir gömme dolap olur. Bazı odalarda ayrı bir oda şeklindedir bu. Dolayısıyla gardrop, yok ray dolap denen kavramlar pek yoktur orada. Ve dolayısıyla öyle evden eve taşınırken dolap sök, tak, yok kira evinde dolap yok, ev sahibine yaptırmaya çalış gibi dertlerle uğraşmazsın.
    Ama Türkiye bu konuda bir felaket! Yeni yapılan evlerde, bir iki odaya, o da belki koyuyorlar bir dolap. Geri kalan ıvız zıvırlarını saklamak sana kalıyor. Dört sene oldu Türkiye’ye döneli, hala tam yerleşemedik bu dolapsızlıktan ötürü!
    Nerelerden neleri aldınız, ne kadar birikim gerekir? sorusu… Bu, hangi şehirden taşındığına göre değişir. Çünkü kardeşim, eğer New York’tan taşınmıyorsan, ve de Amerika’da da belirli bir standardın üzerinde yaşamıyorsan, Türkiye’ye, özellikle de İstanbul’a döndüğünde standardın düşüyor. Orada kullandığın arabanın tıpkısının aynısını iki katı fiyatına alıyorsun mesela. Oranın küçük SUV tipi arabası, buranın “lüks cip” sınıfına giriyor. O kadar ki, bir restorana gittiğinde görevliler “Ahanda, zengin birisi geldi, kapısını açalım da bize bahşiş versin” diye davrandıklarında neye uğradığını şaşırıyorsun.
    Benzin konusu ise başlı başına Amerika’ya geri dönme sebebi. Oradakinin dört katı (rakamla 4, yazıyla dört, DÖÖÖRT katı) para ödüyorsun benzine. Hal böyle olunca ulaşım ciddi bir sorun haline geliyor. Oradayken düşünmediğin kalemler burada ciddi bir masraf olarak çıkıyor karşına.
    Ciddi masraf demişken, aklıma gelen bir başka şey de içme suyu. Amerika’da, en azından bizim yaşadığımız birçok şehirde şehir suyu (bildiğin musluk suyu) güvenle içilirdi. Sıkıysa İstanbul’da musluktan akan suyu içmeye kalk. Dolayısıyla yeni bir kavram giriyor hayatına: Damacana suyu. Yepyeni bir operasyon bu da: Marka seç, bayii bul, damacana al, bitince sipariş ver. Masrafı da cabası.
    Beyaz eşya ayrı bir konu. Amerika’daki evlerin hemen hepsinde buzdolabı, fırın, çamaşır makinesi, kurutma makinesi var. Evle birlikte alıp (ya da kiralayıp), evle birlikte satıyorsun bunları. Türkiye’de böyle değil, her şeyi kendin alman lazım. Bu da ayrı bir operasyon. Hangi marka beyaz eşya? Taksitle mi, peşin mi? Yanında elektrik süpürgesi hediye mi? Falan filan…
    Ne kadar birikim gerekir? Çok gerekir, çok. Türkiye’deki ev fiyatlarından haberiniz var mı? Bizim oradaki bahçeli, üç katlı, cici bici evimizin parasıyla burada üç oda bir salon bir ara kat belki alınır. O yüzden ev alacağız falan diye düşünüyorsanız bayağı bir birikim gerekir.
    Bunların dışında, okul konusu ayrı bir sorun. Amerika’da, yaşadığınız eyalete göre değişmekle birlikte devlet okul-özel okul ayrımı buradaki kadar derin değil. Özel okullara hakikaten çok varlıklı kesim gidiyor genellikle. Bizim, Miami’ye taşınmadan önce yaşadığımız Baltimore (daha doğrusu Columbia) şehrindeki okullar, ülke genelindeki sıralamada ilk dörde giriyordu bir zamanlar. Dolayısıyla orada yaşasaydık hala, özel okul mu, devlet okulu mu diye bir ikilemimiz olmayacaktı.
    Yukarıda dönerken nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım. Dönmeli mi, dönmemeli mi? Yeni Türkü’nün deyişiyle dönmek artık mümkün mü sorusu kişiye, ne kadar zamandır yurtdışında olduğuna, hangi şehre, ne şartlarla döneceğine göre değişir.
    Elbette Amerika’da yaşam standardı daha yüksek. Düzen öyle kurulmuş. Altyapı sorunu denen bir şey yok. Hayat düzenli. Toplu taşıma araçları bile klimalı. Ter kokusu denilen bir şey yok.
    Türkiye’de hayat karmakarışık. Çoğu zaman kelle koltukta. Hayat, hele de İstanbul’da çok pahalı. Ter kokusu yüzünden toplu taşıma araçlarına binmek işkence oluyor bazen.
    Doğru karar verip vermediğini dönmeden bilemiyor insan.
    Gerçi döndükten sonra da bilemiyor ya, neyse…
    Alıntıdır.
    http://blogcuanne.com/2011/01/11/amerikadan-turkiyeye-donus/


  • O kadaaaar uzun zamandır beklettiğim bir konu ki bu. Deniz’in okulu ve vazonun kırılıp tekrar yapışmasından sonra bir türlü elimin gitmediği konular listesinde yer alıyor. Çok çetrefilli. Çok bakış açılı. Ve çok herkese-göre-değişir cinsten.

    En nihayetinde, dün gelen bir maille “Artık yeter, yaz kızım kereviz” dedim, ve işte yazıyorum.

    Aşağıdakiler tamamen kendi düşüncelerim, kendi tecrübelerim. Eksiği, gediği, bir başkasına göre doğrusu, yanlışı vardır. Ekleme yapmak isteyenlerin yorum kısmı emirlerine amadedir.

    Amerika’dan Türkiye’ye dönüş yapılır mı?

    Bilmem. Biz yaptık, oldu.

    İlk taşındığımızda çok alıyorduk bu soruyu: Hangi akla hizmet Türkiye’ye döndünüz? Millet oraya gitmeye çalışıyor, ne demeye geldiniz?

    Size ne? demek istiyor insan. O kadar da gözünde büyütme Amerika’yı be kardeşim demek istiyor. Bir hikmet var ki döndük demek istiyor. İlk başta.

    En önce buldumcuk oluyor insan. Canım memleketim! Ne kadar da özlemişim. Hele bir de ailenle aynı şehirdeysen! Çocuğun var, anneanne-babaanne pır dönüyor etrafında. Sen, Amerika’dan Türkiye’ye geldiğin tatillerdeki gibi yaşıyorsun ilk başta. Hiç bitmeyen bir tatil.

    Ama ondan sonra “Reverse culture shock” dedikleri ters kültür şoku devreye giriyor. Ve kendini buraya ait hissetmemeye başlıyor insan. Oraya da ait hissetmiyor. İki arada, bir derede. Keşke gitmeseydim diyorsun. Gidip, oraları görmeseydim. Aklım kalmasaydı.

    Sanırım yaklaşık iki, üç sene sürdü bu ters kültür şoku. Şimdi artık buraya ait hissediyorum kendimi. Alıştım. Ha, sinirlendiğim şeyler yok mu? Elbette var! Bu blogun ortaya çıkış sebeplerinden biri de Türkiye’nin bu kargacık burgacıklığı zaten.

    Bu kadar edebiyattan sonra gelelim işin teknik kısmına.

    Dünkü mailde sormuş San Francisco’dan yazan 4,5 aylık anne adayı:

    sizce neler goturelim kizimiz ve kendimiz icin, TR de bulamayacagmiz ya da fahis fiyat olabilecek olan seyler nelerdir? siz gidince ne kadar zamanda ev duzebildiniz? TR de neleri nerden aldiniz, ne kadarlik bir birikim gerekir tahminen? Hangi markalarda neleri tavsiye edersiniz, gerci burada da hala dogru duzgun bir supurgeye denk gelemedim ama, bu konularda da tavsiyelerinize acigim musait vaktinizde.

    Şimdi şekerim, getirebildiğin her şeyi getir. HER ŞEYİ. Bizim yaptığımız hatayı yapma. Biz, aman televizyonun bilmemnesi uymaz, getirme. Yok saç kurutma makinesinin ayarı uymaz, bırak diye diye bayağı bir şeyi bıraktık. Ha, burada taşınacağımız ev, oradaki evimizin üçte biri büyüklüğündeydi, o ayrı. Ancak sonradan daha genişçe bir eve çıktık. Şimdiki aklım olsa o eşyaların hepsini getirir, eve sığmayanları ya eşe dosta dağıtır ya da bir depoya koyardım. Burada sıfırdan bir şeyleri almak çok daha pahalı çünkü.

    Taşınma kararı verdiğimizde yaklaşık altı aylık hamileydim. Dolayısıyla bebek alışverişimizin hepsini oradan yaptık. Yatak odası, puset, kitap, kılık kıyafet… Her şeyi oradan aldık. Türkiye’de (özellikle de İstanbul’da) bu tür şeylerin daha pahalı olduğu düşüncesinden hareketle aklımıza gelen her şeyi toparladık. Eşyaları konteynerle getireceğimiz için yer sıkıntımız da yoktu.

    Artık Türkiye’de her şey bulunuyor. Benim burada henüz görmediğim çok az şey var. Ama her şey çok pahalı. Oraya göre AŞIRI pahalı. Dört sene oldu döneli, hala buradan alışveriş yapmaya alışamadım. Hala “Ben bunu orada yarı fiyatına alırım yahu!” diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Dolayısıyla yer sıkıntınız yoksa her şeyi oradan alın. Özellikle de bebeğinizin ihtiyacı olacak her şeyi.

    Konteyner işine gelince… Bir 20 m³ bir de 40 m³’lük konteynerler var. Biz üç katlı evimizin eşyasının çoğunu 20 m³ olan konteynere rahatlıkla sığdırdık, hatta yerimiz de arttı. Dolayısıyla dönmeyi düşünenler iyice tartsın yer olayını, 40 m³ bayağı ciddi bir alan.

    “Elektronik eşya getirmeyin” hurafesine tekrar değinmek istiyorum. Getirin kardeşim, getirin. Modern çağda her şeyin bir çaresi var. Bak, millet iPhone’ları alıp, çatır çatır kırdırıp kullanıyor. Adaptör denilen bir aygıt var. Takıyorsun alete, sokuyorsun prize… Ta-taaa! Mis gibi çalışıyor her şey. O yüzden, epilady’ni de getir, süt pompanı da. Abajurunu da, saç kurutma makinesini de.

    Burada kullanmayacağınızı düşündüğünüz, ya da yer sıkıntısı yaratacak şeyleri de getirin. Neyin, kimin işine yarayacağını bilemiyorsunuz. Eşe dosta öyle çok şey dağıttık ve bir o kadar da dağıtabilirdik ki… Bir sürü kuzenim ev kurdu, neler verirdik onlara.

    Ne kadar sürede ev düzdünüz? sorusuna gelince… Biz gelmeden babam eşyalı bir ev tutmuştu bizim için. İlk iki ay orada yaşayıp, bir yandan da ev aramaktı niyetimiz. Ancak evdeki hesap gümrüğe uymadı. Eşyalar beklediğimizden çok daha çabuk sürede geldi. (Halbuki bize hep tam tersini söylemişlerdi.) Eşyalar gelince, boşuna gümrükte bekletip hem para ödemek zorunda kalmayalım, hem de mundar olmasınlar diyerekten apar topar bir ev tuttuk. Ancak eşyalı evin de kirasını ödemiş bulunmuştuk. Böylece bir ay boyunca iki kira verdik, ama nereden bilebilirdik böyle olacağını?

    Türkiye’de ev düzerken yaşadığımız en büyük sorun evlerdeki dolap eksiği. Amerika’da her evin her odasında bir gömme dolap olur. Bazı odalarda ayrı bir oda şeklindedir bu. Dolayısıyla gardrop, yok ray dolap denen kavramlar pek yoktur orada. Ve dolayısıyla öyle evden eve taşınırken dolap sök, tak, yok kira evinde dolap yok, ev sahibine yaptırmaya çalış gibi dertlerle uğraşmazsın.

    Ama Türkiye bu konuda bir felaket! Yeni yapılan evlerde, bir iki odaya, o da belki koyuyorlar bir dolap. Geri kalan ıvız zıvırlarını saklamak sana kalıyor. Dört sene oldu Türkiye’ye döneli, hala tam yerleşemedik bu dolapsızlıktan ötürü!

    Nerelerden neleri aldınız, ne kadar birikim gerekir? sorusu… Bu, hangi şehirden taşındığına göre değişir. Çünkü kardeşim, eğer New York’tan taşınmıyorsan, ve de Amerika’da da belirli bir standardın üzerinde yaşamıyorsan, Türkiye’ye, özellikle de İstanbul’a döndüğünde standardın düşüyor. Orada kullandığın arabanın tıpkısının aynısını iki katı fiyatına alıyorsun mesela. Oranın küçük SUV tipi arabası, buranın “lüks cip” sınıfına giriyor. O kadar ki, bir restorana gittiğinde görevliler “Ahanda, zengin birisi geldi, kapısını açalım da bize bahşiş versin” diye davrandıklarında neye uğradığını şaşırıyorsun.

    Benzin konusu ise başlı başına Amerika’ya geri dönme sebebi. Oradakinin dört katı (rakamla 4, yazıyla dört, DÖÖÖRT katı) para ödüyorsun benzine. Hal böyle olunca ulaşım ciddi bir sorun haline geliyor. Oradayken düşünmediğin kalemler burada ciddi bir masraf olarak çıkıyor karşına.

    Ciddi masraf demişken, aklıma gelen bir başka şey de içme suyu. Amerika’da, en azından bizim yaşadığımız birçok şehirde şehir suyu (bildiğin musluk suyu) güvenle içilirdi. Sıkıysa İstanbul’da musluktan akan suyu içmeye kalk. Dolayısıyla yeni bir kavram giriyor hayatına: Damacana suyu. Yepyeni bir operasyon bu da: Marka seç, bayii bul, damacana al, bitince sipariş ver. Masrafı da cabası.

    Beyaz eşya ayrı bir konu. Amerika’daki evlerin hemen hepsinde buzdolabı, fırın, çamaşır makinesi, kurutma makinesi var. Evle birlikte alıp (ya da kiralayıp), evle birlikte satıyorsun bunları. Türkiye’de böyle değil, her şeyi kendin alman lazım. Bu da ayrı bir operasyon. Hangi marka beyaz eşya? Taksitle mi, peşin mi? Yanında elektrik süpürgesi hediye mi? Falan filan…

    Ne kadar birikim gerekir? Çok gerekir, çok. Türkiye’deki ev fiyatlarından haberiniz var mı? Bizim oradaki bahçeli, üç katlı, cici bici evimizin parasıyla burada üç oda bir salon bir ara kat belki alınır. O yüzden ev alacağız falan diye düşünüyorsanız bayağı bir birikim gerekir.

    Bunların dışında, okul konusu ayrı bir sorun. Amerika’da, yaşadığınız eyalete göre değişmekle birlikte devlet okul-özel okul ayrımı buradaki kadar derin değil. Özel okullara hakikaten çok varlıklı kesim gidiyor genellikle. Bizim, Miami’ye taşınmadan önce yaşadığımız Baltimore (daha doğrusu Columbia) şehrindeki okullar, ülke genelindeki sıralamada ilk dörde giriyordu bir zamanlar. Dolayısıyla orada yaşasaydık hala, özel okul mu, devlet okulu mu diye bir ikilemimiz olmayacaktı.

    Yukarıda dönerken nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım. Dönmeli mi, dönmemeli mi? Yeni Türkü’nün deyişiyle dönmek artık mümkün mü sorusu kişiye, ne kadar zamandır yurtdışında olduğuna, hangi şehre, ne şartlarla döneceğine göre değişir.

    Elbette Amerika’da yaşam standardı daha yüksek. Düzen öyle kurulmuş. Altyapı sorunu denen bir şey yok. Hayat düzenli. Toplu taşıma araçları bile klimalı. Ter kokusu denilen bir şey yok.

    Türkiye’de hayat karmakarışık. Çoğu zaman kelle koltukta. Hayat, hele de İstanbul’da çok pahalı. Ter kokusu yüzünden toplu taşıma araçlarına binmek işkence oluyor bazen.

    Doğru karar verip vermediğini dönmeden bilemiyor insan.

    Gerçi döndükten sonra da bilemiyor ya, neyse…

    ALINTIDIR.

    Arkadaslar merhaba uzun zaman oldu yazmak istedim inanın fırsat bulamadım.2015 talihlisi olarak ilk mülakata gırenlerdeniz ve sanırım ABD ye de ilk giriş yapanız. . 35 gun oldu biz ABD ye geleli. Ilk olarak sunu söylemeliyim burada SSN olmadan bir hiçiz. Bu çok söylendi ve yazıldı ama inanın durum bu neyse SSN elimize giriş yaptıktan 1 hafta sonra geldi. Ama SSN nin gelmesi ev tutmamıza da yetmedi iş soruyorlar ve kredi geçmişi istiyorlar.biz yeni geldigimizi ve bi yerden başlamadan kredi yapamayacağımızı anlatsak da anlamıyorlar ve güvenmiyorlar. 3 aylık peşin kira deposit verme teklifimizi söylemiyorum bile duşunun. Neyse esim ve cocuğumuzda sağolsun bir turk arkadasımız yardımcı oldu onların 2 odasını kıraladık 1 aylığına. Bu arada SSN ve 20.gunde green card elimize ulaştı.ev aramaya başladık tabi.ev için başvuru yaptık iş olmadıgı için sorun çıkarıyorlar ama yıne 3 aylık kıra deposıt teklifimizi verdik bakalım cvp bekliyoruz.ve apartman ile de görüştük onlar bu konuda daha esnekler banka da hesabın var mı ve tabiki paran var mı diye kağıt istiyorlar işin yoksa.varsa yıne bir miktar peşinat ile kiralıyorlar. Bakalım bize hangisi kısmet olacak. Tabi ev haricinde buradaki en buyuk sıkıntı araba.turk arkadasın arabasını da kiralamıstık ama bugun ıtıbarı ile arabamızı aldık.biz bayi den garantisi olan bir araba tercih ettik açıkcası. Burada garantı cok önemliymiş.burada araba alırken pazarlık sıstemı cok ilginç.gidiyorsunuz delaler size arabanın fiyatının ve bilgilerinin oldugu bir kağıtlara geliyor başlıyorsunuz pazarlığa.ayrıca biz burada öğrendik kellybluebook.com diye bir site var bulduğunuz arabanın bilgilerini girip en iyi alabileceğiniz fiyatı bulabiliyorsunuz ve sizi kandırmaları biraz zor oluyor.neyse dönelim pazarlığa kağıda düşündüğünüz fıyatın altında bi fiyat yazın ve pazarlık başladın.daeler patrona sorayım diyor ve patron size yeni bi fiyat veriyor siz yazıyorsunuz o yazıyor ve bi yerde bitiyor bu arada saat nasıl geçiyor anlamıyorsunuz ama bunu yapmazsanız çok fena fiyat arttırıyorlar.vergiyi iyice hesapların onlara güvenmeyin fiyata ne koymuşlar onlarıda inceleyin.sonuç itibarı ile size yardımcı olacak bir tecrübeli arkadasınız varsa ne mutlu. Biz o kadar şanslı değildik eşimle birlikte aldık ama sonuç olarak sanırım başardık.gelelim diğer konulara ingilizce kursuna yarın başlayacağız ücretsiz olarak community College de.kütüphanelerinde araştırın bunlar ücretsiz oldugu için talep fazla o yuzden hemen kayıt yaptırın arkadaslar.cocukların okul konusuna gelirsek bizim ufaklık 2.sınıfa basladı bu 3.haftası oluyor bizden cabuk alıştı inanın 2.gunde çocuklarla ingilizce konusmaya basladı .tabi biz cok sevindik. Okula kayıt olurken istedikleri en önemli şey ası kartı lutfen onu unutmayınnnnn...... Daha sonra pasaport ve verdikleri formları doldurduktan sonra olay bitiyor.okulları konusunda turkıye deyken ne okuduysak ne duyduysak doğru burada cocuklara verilen degeri görünce hem mutlu olduk hem ülkemiz adına uzuldum açıkçası.tabi bu arada okul puanlarını iyice araştırın ona göre evlere bakın iyi bir okul için.bizim çocugun gittiği okul 10 puan....yasama gelirsek açıkcası bizim hoşumuza gitti kuralların işlediği ve herkesin uyduğu bir yer.biz cabuk alıştık umarım hep boyle gider.herkesin yazdığı gibi çalışmayı seviyorsan burada yaşayabilirsin yoksa yapamazsın zaten.burada 70-80 yasında insanların hala çalıştığına sahıt oldum çalışmak istediği sürece işten atılmaları söz konusu değilmiş sasırdım seviyorlar çalışmayı..... Su anda aklıma gelenler bunlar arkadaslar sorularınız olursa cevap verebildiklerimi yanıtlamaya çalışırım.umarım vizesini alanlar ve mülakatı sabırsızlıkla bekleyen tüm arkadaslarım istediklerinize yeni yaşamlarınıza bir an önce kavuşursunuz..herkese basarılar diliyorum.görüşmek dileğiyle....

    Amerika'da gecerli 2 lisan vardir, Ingilizce ve Ispanyolca. Eger Ispanyolca'niz iyiyse Hispanic'lerle iyi anlasirsiniz. Turkleri severler.

    Bu konunun bana ait ilk mesajini gorunce duygulandim. Yaklasik 7 sene once yazmisim. Ilginc. ABD'de 5 yil kaldiktan sonra ABD vatandasi oldum. Ayrica 2 sene de orduda gorev aldim. Honduras, Turkiye (Malatya radar ussu'nde tercuman olarak) ve Filipinler'de bulundum. Ordudan ayrilip tazminatimi aldiktan sonra Venezuella'ya yerlestim. Su anda Venezuella'da yasiyorum esim de burali. Venezuella'nin genelinde 80-100 kadar Turk var. 2 senelik bir kontratim daha var, ardindan tekrar ABD'ye donecegim. Simdilik durum bu arkadaslar...
    7 yil sonra yapilan durum guncellemesi

    mihir palas rumuzlu kişinin tecrübeleri
    Temmuz 2012
    ALINTIDIR.


  • Herkese selam,Dv-2004 greencard talihlisiyim gecen yaz basinda 3 ayligina gittim amerikaya ama is yok,is ortami cok zor.Unv. mezunu olmama ragmen copculuk,bekcilik ve metro istasyonunda jeton satarak calistim.Tabi sonunda dayanamayarak Turkiye'ye dondum.Amerikaya gitmek isteyenlere tavsiyem,sadece 1 konuda isin uzmani olun.O isi en iyi siz yapin.O zaman orada is bulursunuz,ama bizim klasik turk mantigiyla ne is olsa yaparim seklindeki yaklasimlarla ac kalirsiniz oralarda.
    Yasadigim bir cok olay oldu Amerika'da,bu yaz yine gidecegim,bu sefer kalici olmayi amacliyorum.

    Amerika'da aralikli olarak kaldim su ana kadar ama toplarsak 6 ay kadar bulunmusumdur orada.Su anda da Turkiye'de Amerika'da cok gecerli bir dil olan ispanyolca kursuna yazildim ve ipanyolca dersleri aliyorum.bir yanda da part time muhendislik isleri yapiyorum dogalgaz firmalarina.Sizlere yardimci olmasi icin orada neler yaptigimdan biraz bahsedeyim.

    Amerika’nın Texas eyaleti Killeen şehrine “greencard gocmeni” olarak geldiğimde başıma geleceklerden haberim yoktu. Bir yere turist olarak belli bir süre için gelmekle, orada yaşamını kurmaya çalışmak çok farklı. Çünkü turist olarak geldiğinizde, geri döneceğinizi bildiğiniz için zaman içinde sizi rahatsız edebilecek noktaları görmüyorsunuz, ayrıca gündelik yaşamın rutinleri de sizi sıkmadığından sadece anınızı yaşıyorsunuz; günlük yaşam ve gerçekler ise çok daha farklı.
    Girişimden olumsuz bir yazı yazacağımı düşünmenizi istemem, zira her yerin kendine özgü artıları ve eksileri var. Elma ile armutu da karşılaştırmak doğru olmaz diye düşünüyorum. Ankara’da doğmuş büyümüş ve üniversiteden sonra İstanbul’a yerleşip 11 yılını orada geçirmiş bir “city girl”ün Texas’a taşınmasıyla “cowgirl”e dönüşme sürecini ve nihayetinde sekiz aydır Texas’ta küçük bir şehirde yaşayan biri olarak gözlediklerini ve izlenimlerini sizlerle paylaşmak istedim. Tabii ki yazacaklarım sadece kişisel gözlemlerime dayalı olup, tüm Amerika’yı kapsa(ya)maz. Zaten benim ışıklı-büyüleyici, şık ve genelde ince yapılı insanların gezindiği Los Angeles sokaklarından sonra “bigger is better” anlayışından hareketle böceklerinden, kamyonlarına, hatta insanına herşeyin ortalama 2 kat büy]uk olduğu Texas arasında gözlediklerim bile epeyce farklı.
    Çevremde öncelikle ilk dikkatimi ceken, 7 tepeli, sokakları labirent ve canlı bir organizmaymışçasına sürekli (fakat maalesef plansız) büyüyen İstanbul’umdan sonra yerleşim alanları ile merkezi iş alanlarının birbirinden ayrı planlandığı, cadde ve sokakların kareli metod defterinde çizilmişçesine birbirine dik ve paralel sistemde bloklardan oluşan bir yapılaşmanın varlığı oldu. Kendiliğinden ve zaman içinde değil, önceden çizilmiş-planlanmış olduğu belli, içinde yaşaması kolay ama süprizi ve tadı olmayan mekanik bir yapılaşma… Tarifler doğu-batı gibi yönlere ya da 2 blok sonra sağa, 1 blok sonra sola şeklinde bloklara dayalı yapılıyordu. Benim yaşadığım bölge, coğrafi açıdan çok düz olduğu ve en yüksek bina 7 katlı olduğu için de başlangıçta etraf gözüme çok düz ve yavan göründü. Nerede Beşiktaş’ın Boğaz’a, Balat’ın Haliç’e nefis vistalar veren gizemli dar sokakları, dik yokuşları… Ayrıca betonarme apartmanlar yerine, bahçeli ahşap evleri de gözüm başta yadırgadı.
    İkinci farklılık, sokakların oldukça boş ve temiz olmasıydı. “Nerede bu insanlar, sokaklarda oynayan çocuklar yok mu?” diye aklımdan geçirdiğimi anımsıyorum. Tabii herşey gibi insanların hayatları da o kadar sistemli ve programlı ki, çocukların okulları yoksa bale kursları ya da beyzbol antremanları oluyor. Çalışmayan annelerin en birincil vazifesi, aile tipi bir arabayla çocukları programlarına getirip götürmek. Çünkü burada toplu taşımacılık yok denecek kadar az, bir de sokaklarda çöpün arkasından fırlayarak ödünüzü koparan ve adrenalinizi yükselten kedi-köpekler yok (yerine bol bol sincap görebilirsiniz ya da arabanızın önüne bir geyik fırlayabilir). Yollarda gördüğüm “geyik” tabelaları beni başta epey güldürmüştü. Burada korna sesi duymak neredeyse imkansız, insanlar trafikte inanılmaz sabırlı ve bizdeki uygulamanın tersi, yayalara öncelik tanınıyor.
    Amerika güzel, gerçekten heyecan verici. Herşey sistemli çalışıyor, ama bence eksik olan birşeyler var. İnsanlar birbirlerini tanımıyorlar, zaten buna istek ya da zamanları da yok. Burada iletişim cok sahici değil ve insanlar içten değiller sanki. Korkunç bir izole edilmişlik, üst düzeyde bireyselleşme, konu-komşuluk yok, herkes "kendi" hayatını yaşayıp, "kendi" hedeflerinin peşinden koşuyor, o yüzden de zamanlar kısıtlı, yemekler fast food, arkadaşlıklar yüzeysel, konuşmalar "chat", uykular "nap". Herşey hızlı ve "light" yani, derinlik ve gereksiz ayrıntı yok.
    Amerikalılar, objektif olmak gerekirse, herkesin hakkına-özgürlüğüne çok saygılı ve sözlerine sadık, dakik insanlar. Ayrıca güleryüzlüler. İlk geldiğimde en yadırgadığım, hatta hala zaman zaman tuhafıma giden şey, sokakta ya da markette yürürken, tanımadığım insanların “merhaba” demesi, hal hatır sorması, hapşırdıklarında ya da yanınızdan geçerken hafifçe dokunduklarında bile özür dilemeleri oldu. “Tanışıyor muyuz” dememek için kendimi zor tutuyordum ama zamanla gördüm ki, toplumsal bir alışkanlık bu; yani adetten soruluyor. Yoksa gerçekte “who cares?”… Yine de hoşuma gitmediğini söyleyemem. İletişimle ilgili bir not da, kişilerin mahremiyet alanlarına saygılı olmanız gerektiği, yani kuyrukta beklerken (kuyruk ihlali sözkonusu bile olmaz) insanlara fazla yaklaştığınızda rahatsız oluyorlar ve bunu beden dilleriyle belirtiyorlar. O yüzden Türkiye’deki yaklaşma mesafesinin en az 2 katını baz almanızı öneririm. Arkadaşlarla da ya tokalaşılıyor ya da sadece yanaktan 1 kere öpüşülüp bir kucaklaşılıyor, bizdeki gibi 2 yanaktan değil yani : ) Ayrıca “gesture” denen vücut hareketlerinize dikkat etmek gerekiyor, her kültürün kendine özgü bir iletişimi oluyor ne de olsa. Ancak genellemek gerekirse, iletişimde bizim kadar el-kol hareketi yapmadıklarını ve birbirlerine fazla dokunmadıklarını gözlediğimi söyleyebilirim.
    Temizlik anlayışları bizdekinin tersi gibi. Herkes bahçesine bakmakla ve kapısının önünü temiz tutmakla yükümlü (bizim şehirde çimler 2 foot’u geçmeden kesilmezse gelip ceza kesiyorlar), haftanın belli günü herkes çöp bidonunu yola çekiyor, çöpler düzenli toplanıyor (herkesin belli çöp limiti var, fazla çöpe para alıyorlar). Burada, bizdekinin tersi, sokaklar çok temiz, evlerde ise ayakkabı ile dolaşılıyor (belki de sokakların temizliğinden), klozetlerde taharet musluğu yok ve genelde her ailede kedi ya da köpek var. Herhalde sokaklarda göremediğimiz kedi-köpek ırkı ev içine alınmış, ailenin bir ferdi gibi kabul ediliyorlar, mezarlıkları bile var.
    Değindiğim gibi toplu taşımacılık gelişmemiş (New York, Los Angelas, San Francisco, Chicago gibi büyük şehirleri kasdetmiyorum) ama 1,5 saat uzaklıkta yaşadığım ve büyük şehir addedilen Texas eyaletinin başkenti Austin’de bile gelişmiş bir otobüs sistemi ve metro yok. O yüzden burada araba, ayakkabınız gibi. Bir evde kaç nüfus varsa, o kadar da araba olmak durumunda. Türkiye’de arabasız ve ehliyetsiz yaşamak mümkün olduğu halde, burada insanların ehliyetsiz olmalarına tuhaf bakılıyor. Sadece turistler ve genelde yabancı öğrencilerin arabaları yok, diyebiliriz. Arabalar da Türkiye’deki gibi ulaşılması zor nesneler değil, ikinci el bir arabayı makul fiyatlara alabiliyorsunuz (zaten 1. el araba da pek tercih edilmiyor, ayrıca pazarlıksız araba alana “yeni gelen” ya da “saf” gözüyle bakılıyor). Bu konuda son bir not da, kaldırımlarda arabalar yok ve “değnekçilik” sistemi (!) burada yok.
    Sosyal hayata gelince… Büyük metropolitanlar dışında yapılacaklar çok çeşitli değil. "Outdoor" aktiviteleri seviyorsanız şanslısınız. Texas’ın % 80’i sular üzerine kurulu olduğundan (tabii bunun nefes almanıza etkisi başka bir yazı konusu) çok büyük ve güzel gölleri var. Dalma, balıkçılık ya da kamp yapabilirsiniz. Arkadaşlarla göl kenarı barbekü ya da evde mangal partileri çok yaygın. Ama kültürel aktiviteler derseniz, Austin’de seçenekler maalesef İstanbul’daki kadar çeşitli değil. Çok fazla müze yok ama Austin Tarih Müzesi ziyarete değer, insan “yüzlerce yıllık tarihimize rağmen biz niye bunları yapamıyoruz?” diye düşünmeden edemiyor. Burada sinemaya gidebilirsiniz, Texas Üniversitesi’nde bir oyun izleyebilirsiniz ya da (tüm USA için geçerli) BlockBuster’dan bir film kiralar evde izlersiniz. Sinemalarda enteresan birşey, koltuk numarası yok, mola / film arası da yok. Biletini alıp kafana göre oturuyorsun. İlk sinemaya gittiğimde 3 saat kalkmadan oturmak zorunda kaldım ve epey zorlandım. Alaska-Frigo da yok tabii… Allahtan koltuklar rahat ve kocaman (Texas standartlarında) ve de patlamış mısırlar çok lezzetli. Üstüne peynir tozu dökebilirsiniz. Zaten marketlerde de herşeyin tozu-tuzu var (soğan tuzu vs.). Sinemadan sonra markete alışverişe gittik, gece 1’de alışveriş yapmak çok ilginç geldi, en azından kalabalık yoktu (hoş, ben kalabalıklara hasretim ya . Burada büyük marketler 24 saat açık. Çünkü talep var. İnsanlar farklı vardiyalarda çalışabiliyorlar, dolayısıyla birinin gecesi öbürünün gündüzü olabiliyor. Marketlerde envayi çeşit ürünü bulmak mümkün ama çekirdekli tuzlu zeytin ya da Türk kahvesi için büyük şehirlerdeki etnik marketlere gitmek ya da interneti kullanmak gerekiyor. (Yine de tiryakilerinin çaydanlık ve cezvelerini yanlarında getirmeleri şiddetle tavsiye olunur.) Meyve ve sebzeler genelde yıkanmış oluyor ve organik (hormonsuz) olanları pahalı. Bizdekinin tersi, dönmuş ürünler burada daha ucuz, tazeler pahalı. Meyve-sebze konusunda ülkemizin değerini daha bir anladım. Taze meyveler “Flea Market” denen “Bit Pazarları”nda daha uygun bulunabiliyor. Tüketici hakları çok gelişmiş, beğenmediğiniz malı belli süre içinde (bazen hiçbir neden göstermeksizin) iade edebiliyorsunuz, müsteri daima haklı.
    Konserlere gelince… San Antonio’da gittiğim Justin Timberlake-Christina Aguilera konseri tek deneyimim ama şunu söyleyebilirim “şov” dünyası nelere müktedir anladım. 30.000’den fazla kişi en ufak itişme-kakışma olmadan yerlerimize yerleştik ve 3,5 saat gerçek dünyadan kopmuşuz. Biz sahada olduğumuz için ayaktaydık ama herkes numaralı yerinde durmak zorunda idi. Bizden 2 sıra arkaya düşmüş arkadaşımız yanımıza gelmek istediğinde görevliler gelerek uyardı ve arkadaşımız yerine yollandı. Omuzlara çıkmak yasak (düşüp de yaralanırsanız dava açabilirsiniz çünkü). Yani teknoloji ve atmosfer çok güzel ama herşey kurallara bağlanmış. Coşkunuzu yaşayamıyorsunuz ya da kurallar çerçevesinde yaşıyorsunuz. Öte yandan o kalabalıkta ezilen, yaralanan da olmuyor. İhtimal dahilinde ilk yardım odası ve ambulans hazır, bekliyor.
    Restoranlara gelince… Bizde suya para veririz ya, burada su genelde ücretsiz. Birşey içmek istediğinizde belirtmezseniz “buzlu” geliyor. İçeceklere genelde bir kere para ödeyip sonra doldurup doldurup tekrar içebiliyorsunuz. “All you can drink” deniyor. Porsiyonlar çok büyük ve maalesef zamanla mideniz genişlediğinde size de normal gelmeye başlıyor. Bizdeki gibi herşeyi ekmekle yemek alışkanlığı yok. Burada insan emeğinin sözkonusu olduğu her yerde (sadece restoranlarda değil, garip gelecek ama taksilerde bile) tutarın yaklaşık %15’i kadar bahşiş vermeniz gerekiyor. Yemeğin artanını da “dog bag” deyip (köpeğime paket yaptırıyorum gibilerinden) paketletme ve eve götürme şansınız var. “All you can eat” açık büfelerde ise istediğiniz kadar yiyebiliyorsunuz. Söylemeye gerek yok, fast food’un ana vatanındayız. Ucuz ve her yerde oluşları ile zaman sorunu yaşayanların (=tipik Amerikan) kurtarıcısı olsa da, fast food yemek sağlıksız bir seçim ve burada zincir restoranlar Türkiye’deki kadar temiz değil demek haksızlık olmaz. Bir farklılık da, sokaklarda gezen dondurma arabaları var (bizdeki gibi yayan gezmiyorlar), müziğini uzaktan duyan kapısının önüne çıkıyor.
    Toplumsal hayatta ilgimi çeken 1-2 nokta ise… aslında sokakların burada çok da güvenli olmadığı, “homeless” denen bir grubun varlığıydı. Bizde de "Sokak Cocukları" vs. var ama burada kimileri bunu kendi tercihiyle yaşam biçimi olarak seçmiş, kimileri de gerçekten evsiz. Aile bağları Türkiye’deki kadar sıkı değil (ben fazla evsizimizin olmamasını buna bağlıyorum) ve herkesin belli yaştan sonra “kendi” hayatı var. Çocuklara erken yaşta kendi işlerini yapmaları öğretiliyor ve aile içi işlerde de katkıları bekleniyor, bizdeki “dokunmayalım ders çalışsın” anlayışı yok. Genelde 18’inden sonra kolej, iş ya da orduya katılarak yaşantılarını çiziyor ve aileleriyle ancak "Christmas" gibi özel günlerde bir araya geliyorlar. Ebeveynler de çok yaşlanınca çocuklarının evine torun bakmaya değil de, “nursing house”lara gidiyorlar. Herkes maddi-manevi sıkıntısından kendisi sorumlu, ben bu anlamda Türkiye’nin çok daha iyi durumda olduğunu ve bu değerlerimizi yitirmemeye çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Texas’ta olduğum için söylemiyorum, gerçekten genelde belli saatten sonra sokakta çok rahat dolaşamıyorsunuz, tehlikeli olabiliyor.
    Gündelik hayatta bana ilginç gelen kavramlar ise ilki, "laundrymat"lar, yani çamaşırhaneler. Türkiye’de hemen herkesin evinde beyaz eşyası vardır ama burada öyle değil, çamaşırlarınızı götürüp yıkayabileceğiniz ortak çamaşırhaneler var. İkincisi, GYM’ler çok yaygın. Sağlıklı yaşam trendinin çıkışa geçmesiyle ‘gym’e gitme neredeyse herkesin gündelik olarak yaptığı bir aktivite olmuş. Yerel yönetimin sağladığı ücretsiz tenis kortları vs. de var. Üçüncü olarak, kütüphaneler ücretsiz. Sadece Sosyal Güvenlik Numarası ve adresinizi vererek üye olup bir seferde 3 haftalığına, 20 taneye kadar kitap, kaset, CD, DVD ya da video kaset alabiliyorsunuz. Burada rastlamadım ama kütüphanelerin, büyük şehirlerde evsizlerin rağbet ettiği mekanlar olduğunu duydum. Kütüphanelerde internet olanağı da var. İnternet demişken… Burada internet kullanımı hayatın içine o kadar işlemiş ki; bizdeki gibi sadece fatura ödeme ya da e-mailleşme amacıyla kullanılmıyor, hemen her hizmeti internet üzerinden alma / verme imkanınız var. Local chatroom’larda sanal arkadaşlar edinip sonra gidip şahsen tanışabiliyorsunuz. Uzaktan çalışma (tele-working), home office kavramları çok yaygın. İşinizi evden internet üzerinden yürütmek, kendi işinin sahibi olmak Amerikalılar'ın tercih ettiği çalışma biçimleri. Bunun yanısıra hemen her meslekte “licensed / registered” (lisansli / kayıtlı) olmanız gerekiyor. Masör ya da mimar, farketmiyor, mesleğinizde belli testlerden geçmiş ve yeterliliğinizi ispatlamış olmanız gerekiyor. Bu sınavlar da eyaletten eyalete farklılık gösteriyor. Yani burada herhangi bir hizmet aldığınızda yüklüce para ödemeniz gerekse bile (avukat da tutsanız, doktora ya da masöre de gitseniz) insanların işinin ehli olduğuna güvenebiliyorsunuz, biliyorsunuz ki bu kişiler defalarca test edilmiş. Aklıma gelen bir farklılık da, arabanızla yanaşabileceğiniz ATM’ler var (ilk bakışta benzin istasyonuna benziyor), bir de araba bankacılığı var (-ki o daha da ilginç, arabanızla yanaştığınız istasyonlarda para ve dokümanınızı silindirik bir tüpün içine koyup düğmeye basıyorsunuz, havalandırma kanalı gibi kanallar ile banka içine ulaşıyor, gerekli işlemi yaptıktan sonra aynı kanalla size geri yolluyorlar) ya da arabadan fast food ısmarlayabiliyorsunuz. Bir diğer farklılık da, benzin istasyonlarında kendi benzininizi kendiniz dolduruyorsunuz, Türkiye’deki lüksünüz burada yok. “Kendi işini kendin gör” mantığı. Bayan okuyucular için söyleyeyim, Türkiye’deki lükslerimizden biri olan ev temizliğine yardımcı hanım almak, burada çok pahalı, kuaförler ve güzellik hizmetleri de öyle, ShortCuts adlı zincir kuaförde bir kesim-fön $42 (bu fiyat alışveriş merkezi ici kuaförlerde daha da pahalı). Ev tipi ürünler çok gelişmiş ama işçilik pahalı olduğu için salona gitmek gerçek bir “lüks”.
    Biraz uzunca bir yazi oldu ama yeterince detayli sanirim.Kisacasi Amerika’da yaşamak tam bir macera ve ciddi cesaret istiyor.Ben bu sene temelli olarak gidiyorum Amerika’ya ama Türkiye gibi bir ülkenin değerini herkes bilsin.Ve çaresi olmayanlar dışında sırf macera olsun diye düzeninizi bozmayın.

    mihir palas rumuzlu kişinin tecrübeleri
    mart 2005
    ALINTIDIR.

    Valla USA'de yasamak hic kolay degil,sinekten yag cikarmk gerekiyorsa onu da yapacaksin tabii ki.Ben buradaki listeden ozellikle lokantacilarin bazilarini tanirim,gitmistim cunku.Simdi Amerika'ya gelmek isteyenlere Amerika'da yasam ile ilgili biraz daha detayli bilgi vereyim.
    Amerikaya ilk defa gelip yasayacaksaniz mutlaka homesick olacaksiniz. kendi yemeklerinizi ozleyecek, kendi insanlarinizi arar olacaksiniz sokaklarda. Bu tabiki gecici bisey. Birde surekli kendi ulkenizi ve sehirinizi ozleyeceksiniz iste bu gecici bisey degil malesef.

    Burda amerikali erkekler opusmez dogrudur. yalnizca el sikisir yada soyle hafif yana kayarak sariliyormus gibi yapilir ama omuz omuza degdirilir esasinda. Hatta burda bazi kadinlar, kadin kadina bile opusmuyorlar. Amerikaya geleceklere en onemli tavsiye ise cok acik ve durust olmalari. burda hayat durustluk uzerine kurulmus.

    Karsinizdakinden asla beklentiniz olmasin Amerika da her koyun kendi basina ona gore. Dostluk arkadaslik kavrami cok farkli burda TR ye gore. beklentilerinizi yaninizda getirmeyiniz. Burda her milletten her cesit insan var dolayisi ile herkesinde cesit cesit huylari adetleri var bunlari hosgoru ile karsilamanizi tavsiye ederim. onu elestirip bunu elestirip hic bir yere varamazsiniz.

    Insanlarla konusurkenimali yada ustu kapali seyler soyleyip insanlarin sizi anlamasini beklemeyin TR deki gibi, siz kendinizi acikca anlatmadikca yada ifade etmedikce onlar sizi anlayamayacaklardir. ( bu ornek benim basimdan gecti).

    Bazi eyaletlerde araban olmazsa olmaz,mutlaka araba edinilmeli.

    Burda kiyafet cok ucuz gozlerinize inanamiyacaksiniz, sayet alis verisi seviyor ve yeni seyler almak sizi eylendiriyorsa bence hic valiz getirmeyin agirlik yapmasin. Ayakkabilar 15-30 dolar arasi tshirtler falan 7-15 dolar arasi elbiseler falan filan.(tabi parasi olup harcayabilicekler icin)

    Agiz tadimiz farkli oldugu icin yemekleri hic begenmeyeceksiniz basta, cok yagli yada sekerli gelecek tatlari, ama dogru marketleri bulup oralardan alis veris yaparsaniz kendi zevkinize uygun seyler bulacaksiniz.

    Ilk basta kilo alinabilir ucuz yemeklere saldirmaktan ekonomi yapmaya calismaktan 1 dolara koca hamburgerler yemeklerden dolayi sonra normale doneceksiniz.

    Bazi eyaletlerde sigara cok pahali onun icin internetten siparis edebilirsiniz.

    Halk kutuphanelerinde internet var herkese acik ve bedava elini kolunu sallaya sallaya iceri girip eger internet meskulsa listeye adini yazip sira sana geldiginde sinirsizca internet kullanabilirsiniz. zaman sinirlamasi yok.

    Ingilizce ogrenmek icin amerikaya gelecekseniz ingilizceyi universitelerden almaya calisin ve okul yurdunda kalin. unv. ingilizceyi daha iyi ogretiyorlar ve yurtta arkadas edinirsiniz.

    Amerikada kacak yasamak cok zor kacaga dusmemenizi tavsiye ederim. SSN siz hayat nerdeyse imkansizlasti. Kacaklarin cogunun yok ve bu yuzden eskiden ehliyet alanlar simdi ehliyetlerini bile yeniletemiyor. SSN siz zaten ne ev kiralayabilirsin nede telefon alabilirsin kisacasi ssn cok onenli.

    TR den kisa gecici olarak geliyorsaniz mutlaka seyahat sigortasi yaptirin dunyanin binbir turlu hali var. Burda saglik cok cok pahali. Simdi bir cok seyahat sirketi ugrasiyor bu sigorta isiyle.

    Aamerikadan TR yi aramanin en ucuz yolu calling card lardir ve bunu mezun dan yada tulumba.com dan alabilirsiniz. nasil arama yapacaginizla ilgili butun ayrintilar e mail la size yollaniyor.

    Sayet amerikada hastalanir ve acile giderseniz sizi paraniz yoksa bedava tedavi etmek zorundalar.

    Amerikada hemen hemen herkes unv. mezunu yada master yapmis yada doctora yapmis. en azindan Austinda benim gozlemledigim oyle.

    Amerikada her is istir para kazandirir. TR deki gibi siniflandirma yada bu assagilik is bu yukarilik is kavramlari yok. onlar bizim kompleksli millet olmamizdan kaynaklaniyor. garsonluk, kasiyerlik, tamircili,elektrikcilik bunlar burda iyi isler.

    TR den gelirken elektrikli aletlerinizi bosuna getirmeyin bir sure sonra voltaj farkindan bozulacaktir. burda her turlu elektrikli aleti cok ucuza alirsiniz. utu 15 dolar, sac kurutma makinasi 10-15 dolar civarinda. hemde iyi seyelr oyle uyduruk falanda degil. begenmediginiz calismayan seyi herzaman iade etme yada degistirme sansiniz var. tuketici haklari super burda, bir mali iade ederken sebebini soylemenize bile gerek yok paranizi geri oduyorlar.

    insanlar sokakta ve alis veris merkezlerinde goz goze geldiklerinde bir birine gulumsuyor ve nasilsiniz diye soruyor. yadirgamayin sakin cok normal. yada bir dukkana giriyorsunuz direk nasilsiniz nasil gidiyor diye soruyorlar.

    Amerikada kimse kimsenin evine cat kapi gitmez zaten masafalerde cok uzak oldugu icin kimse bunu yapmaya cesaret edemez.

    burda herkesin kendi ozel hayati vardir ve kimse kimseninkini elestirmez yada mudahale edemez.

    21 yasin altindakilere ne sigara nede icki satilmaz. 21 yas alti bara ve discoya da giremez.

    irkcilik cok buyuk suctur. sakin allahin pis yunanlisi demeyin bir yunanliya yada diger ulkeden birine, sahit gosterirse herif siz onu ona derken. bu lafinizdan dolayi hapse girersiniz. burda hapis cezalari cok agir ve isliyor.

    polis sizi durdurdugu zaman mutlaka isbirligi yapin.

    sakin uyusturucu bulundurmayin aracinizda yada bir baskasini aracini odunc aldiysaniz ve arkadasiniz da esrar piposu kullaniyor ve onuda arabada birakmis diyelim ve poliste sizi durdurdu aramada arkadasinizin arabasinda arkadasinizin piposunun buldu ama su anda arabayi siz kullaniyorsunuz. cezayi siz yersiniz, position of drug pipe tan.

    mihir palas rumuzlu kişinin tecrübeleri
    mart 2005
    ALINTIDIR.


  • herkese selam
    evet yazdıklarınızda sonuna kadar haklısınız.uzun zaman oldu ama artık hergun olmasa bile haftada bir iki kere yazmaya calışacağım.ben eylul ayında Long Islan da geldim.geldiğimde işim hzır olacaktı ama dakika 1 gol 1 ordan boyumun olcusunu aldım. neyseki cokta vefasız değildi beni karsıladı ve kalacak yer konusunda yardımcı oldu.inanın bana bu da cok onemliydi.bu dakikad sonra artık hic bilmediğim bir yerde iş bulmam lazımdı.ingilizce bildiğimi zannttiğimi dusunmeye baslamıstım cunku cok garip telaffuzları oldugundan dolayı onları anlamakta zorluk cekiyordum.neyseki onlar beni anlıyorlardı.birde kiminle yani hangi turkle karsılassam bana neden geldiğimi buraların cok kotu oldugunu soyluyordu. aksine yabancı yanı amerikalılarla konustugum zaman onlarda cok iyi bir karar verdiğimi soyluyorlardı.yani cok garip birsekilde turkler buraya baska turklerin gelmesini istemiyorlar.budurumda yabancıların yanında is bakmaya basladım ve bingo kendime pakistanlı bırının yanında iş buldum. artık rahatlamıstım.su an hala aynı işte calısıyorum.ailemi de ocak ayında getirdim.long island daha once baska arkadasların dediği gibi araba olmadan asla yasanmayacak biryer.burada eger calısırsanız tabi haftada en az 70 saat inanın bana herturlu gecinirsiniz.cocuklarım okula basladı zaten burda sistem dısarıdan gelen cok fazla insan oldugu icin ona gore ayarlanmıs.yani cocuklar okulda sıkıntı yasamıyorlar ESL egitim programıyla ingilizcede ogreniyorlar.eitimi cok eglenceli bir hale getirmişler.cocuklarım okula giderken gercekte zevk aldıkları biryere gittiklerini her halleriyle belli ediyorlar.burada ev kiraları biraz yuksek.bodrum katlarda evler var onlar biraz ucuz ama eger yerin dibinde yasyacaksan niye geldin buraya.1+1 evler bolgesine gore 1000-1500 usd civarında.2+1 ler de 1250-2000 usd arası.ben geldiğimde benzinin gallonu yaklasık 4 usd idi simdi ise 2.35 usd lere kadar gerilemiş durumda.saati 9 usd ile 11 usd arasında bir geliriniz olur ilk basta. bu tabiki tecrubelenip birde teknik konularda calısırsanız pozitif manada değişir.yani biraz sizin yeteneklerinize kalmış durumda.ssn kartınız gelmeden hiçbişey yapamıyorsunuz.ne bankada hesap acabiliyorsunuz.ne araba alabiliyorsuz.hatta eger sirketten kiralamak istiyorsanız ev bile kiralayamıyorsunuz. arkadaslar bana gore işin zor kısmı baslangıc. egerki buraya geldiğinizde size kalacak yer ayarlayacak biri varsa ve eger kaprisleriniz yoksa bir ay içinde duzeninizi kurabilirsiniz.ben su anda sanki yıllardır burada yasıyormus gibiyim.
    şimdilik bunları yazıyorum.en kısa zamanda yasadıklarımı daha detaylandıracağım. gorusmek uzere.

    msbill'in paylaşımıdır.

    Merhaba arkadaşlar sizlerden biraz ayrı kaldık ama yine buradayım.

    son 1 ay inanılmaz yorucu geçti benim için. evdeki eşyalardan satabildiğim kadarını satmaya çalıştım, kalan eşyaların taşınabilir olanlarını ailelere dağıtıp, kalan eşyalarıda evde bırakıp ne yaparsanız yapın deyip yola çıktık.
    4 mayısta uçağımız vardı uçak yarım saat rötarlı kalktı ve 17:00 gibi Los Angeles e indik. sırt çantalarımızı aldık ve visa kuyruğunun yolunu tuttuk. görevlilere elimdeki sarı zarfı gösterdim bizi başka bir yere gönderirler diye ama hiçte öyle olmadı yabancılar için olan visa kuyruğuna girdik. sıra bize geldikten sonra görevli sarı zarfları aldı, parmak izlerimizi aldı, resmimizi çekip bizi başka en baştaki gişeye götürdü, greencard işlemleri oradan yapılmaya devam ediyormuş. zarı zarfları buradaki görevli aldı ve beklemeye başladık bizimle beraber bekleyen bir rus bir de güney amerikalı bir aile vardı, yaklaşık 30 dakika bekledik, sonra bizi çağırdı görevli. bize bazı kağıtlar verdi, imzalayın diye birde ıstampaya parmağımızı bastırıp parmak izimizi eski usülle kağıtların üzerine bastırdı ve işleriniz bitti gidebilirsiniz dedi.m
    oradan çıktık biryerde valizleri kontrol ediyorlardı ama bizimkileri kontrol etmediler, yeni göçmenmisiniz diye sordular evet dedik, bol şans dediler yolladılar.
    havaalının dışına çıkınca forumdaki arkadaşların tavsiyelerini dinleyip rent a car için shuttle a bindik, biraz ileride zannediyordum, meğer havalimanının dışındaymış. yaklaşık 20 dakika sürdü gitmemiz, gittik araba kiraladık, tabi yine forumdaki arkadaşların tavsiyesi üzerine bak aracı kiraladığım tutar haricinde para vermem bilginiz olsun falan dedim, tamam dediler. kiraladığım araç chevrolette mini van 16 günlük için benden 860$ istediler, ben navigasyonlu araç isteyince bu araçta navigasyon yok, başka bir araç verelim dediler, fiyatı 1600$ dedim, çok pahalı siz bana harici bir navigasyon verin, ilk başta yok falan dediler ama sonunda bir tane buldular onada 190 $ para aldılar, araba fiyatından emin değilim ama navigasyonda kazıkladıklarının farkındayım ancak 14 saat yol kat ettikten sonra ve 24 saat içinde sadece 1 saat uyuyunca 3 üne 5 ine bakmadan navigasyonu aldım, zira gözümden uyku akıyor ve üstüne üstlük en az 1 saat araba kullanmam lazım, neyse tüm işleri halledip 20:30 da yola koyulduk kaybola kaybola akşam 10:30 da kalacağımız yere vardık. o gece yatağa yatınca bir oh çektim zira o halde araba kullanmak beni bayağı yordu. şimdilik geziyoruz telefon, ehliyet ev bulma işlerinide en kısa sürede halledip yeni hayatımızın bize neler getireceğini göreceğiz.
    Buradan herkese sevgilerle.

    Herkese benden de merhabalar ,

    Herkesin paylaştıkları ile bugünlere geldim . Ben de elimden geldiğince paylaşım yapmaya çalışıyorum . Umarım Long island -NY bölgesini tercih edecek arkadaşlara bir faydam dokunur .

    NY ehliyeti olmadan araç alamıyorsunuz . Ehliyet derken Permit de yeterli yani Dmv testi geçmeniz gerekiyor .

    Driver's Manual & Practice Tests | New York State DMV

    Adresindeki sorulara çalışırsanız buradaki sorulardan 20 sinin 15 tanesi birebir aynı çıkıyor ( sadece şıklarının yerlerini değiştiriyorlar ). Zaten 70 ve üstü almanız gerekiyor . Testi geçerçeniz permitinizi alıyorsunuz . Bununla araç alabilirsiniz .
    Araç alırken Brooklyn deki galerilerden uzak durun . İnternetteki cazip fiyatları ile sizi galerilerine çekiyorlar . Sonra aaa biz o araçı sattık ama şu var elimizde diyerek satışı zor araçları size vermeye çalışıyorlar . ( 2 tecrübe ile ve arkadaşların bir çok tecrübesi ile sabittir )
    İlk etapta ev almaya kalkmayın . Kiralamada ise kredi skorunu inceliyorlar . Burada imdadımıza emlakçılık yapan bir Türk arkadaşımız yetişti ve yardımcı oldu . Sayesinde güzel bir firmadan 6 aylık kiralayabildik .6 aylık pek vermiyorlar evleri fakat biz çevreyi tanıyıp daha sonra belirlediğimiz yerden ev alma planlarımız olduğu için kısa dönem kiralamayı seçtik. ( Arkadaşımız izin verirse adını ve tel numarasını buradan paylaşacağım : Fakat önce sormam lazım )
    Kiralama 1 yıl ya da 2 yıl üzerinden yapılıyor . 1 kira bedeli emlakçıya veriliyor ve veren taraf kiralayan . İlk ay kirasını ve 1 aya denk gelecek depozito veriliyor ilk etapta . Çıkışta depozito iade ediliyor . Hiç kimse private house kiralamayı önermiyor . Evde oluşabilecek teknik arızaların ev sahibinin keyfine kaldığını arzu ederse tamiratını yaptırdığını etmez ise sizin hiç bir şey yapamayacağınızı söylediler . Biz de bu yüzden apartment 2 oda tutttuk . Gas-ısınma-sıcak su kiraya dahil . Bu her yerde aynı olmayabiliyor . İyi sormak lazım .
    Burada adresinize gelen green card ve SSN leriniz her kapıyı açıyor . Ben hangi aşamada bu kartları çıkardı isem karşımdaki '' OOOO Great '' diye karşıladı ve işlemlerimiz kolaylaştı .
    Banka olarak CHASE i önerdiler . Ben de hesabı orada açtım . Benimle ilgilenen banka çalışanı 3-4 güne bir arıyor . '' Yardım edebileceğim bir konu var mı ? Bu benim görevim '' diye
    Eşim Tr den banka havalesi yaptı . Garantiden . 10 dakika sonra para hesabıma geçti .
    Araç kiralarken ve ev kiralarken ve araç satın alırken cash yani nakit para kabul etmiyorlar . Araç kiralarken kredi kartı (Yurt dışına açık ) . Ev kiralarken bankadan verilen çekle depoziti ödedim . Yarın , kiralamayı sonuçlandıracağız . Ödeme için ya money order ya da cashier check istiyorlar . Banka ile konuştum . Ödeme yapacağım firmanın bilgilerini istediler ve adını başlık olarak hazırlayacaklarını ve çekin üzerine ödeme yapılacak miktarı yazacaklarını söylediler ve yarın bankaya davet ettiler bu çeki vermek için.
    Araba alırken tecrübelendiğim için çekin üzerine yazmam gereken firma bilgilerini istedim . Belgelerin üzerine yazdılar ve bankada gösteremi istediler . Yarın 2 çeki de halledeceğim .
    Daha önce bu forumda okumuştum . Aynısını yaşadım . Satış elemanı belirlediğim aracın anahtar teslim fiyatını bir kağıda hesapladı ve bana uzattı . Ben yüzümü ekşittim .
    Yanımdaki arkadaşım ve ben aynı anda ''yok banka ile görüşmemiz lazım yok eşim ne der ''tarzında bir diyalogdan sonra ben çok aşağıda bir fiyat verdim . Satış elemanı yanımızdan kalktı ve üst bir yere danışmaya gitti . Döndüğünde '' OK '' dediğinde muhtemelen gözlerimi ayırıp kalakalmışımdır . Çünkü aynı aracı Brooklyn -Port Jeferson ve internette baktığımızdan 5000 Dolar
    daha aşağı bir fiyatla almış olduk.
    Çocukların okullarına gelince : Adresiniz hangi okulu gösteriyorsa çocuğunuz o okula gidecek . Bize çıkan okulu araştırdım gayet güzel bir okul . ( Öğretmenlerinden birini tanıyorum . Tamamen tesadüf ) Bakalım çocuklarla gelince neler yaşayacağız .

    Şimdilik bu kadar . Biraz karışık oldu biliyorum ama siz de hak verin . Kısa zamanda nelerrr yaptım nelerrrr

    esa nın paylaşımıdır

    Merhaba, öncelikle kolay gelsin.
    Ben de LAX'dan giriş yapacağım için birkaç sorum var. Havaalanında işinizin bitmesi kaç saat sürdü? Uçuş için THY mi tercih ettiniz?
    Aracınızı rent-a-car ofisinde mi seçtiniz yoksa daha önce internetten mi?

    Zamanınız olduğunda cevap verirseniz sevinirim

    Cevap
    Merhaba,
    hava alanında işlerimiz 1.5-2 saatte bitti, uçağımız öğleden sonra 5'te inmişti 7 gibi çıktık sanıyorum. biz çıktığımızda herkes valizini almış gitmiş, bizim valizleri kenara ayırmışlardı, sahiplerini arıyorlardı. geldik aldık valiz sırası beklemeden çıktık.
    bu arada ek bilgi iphone kullanıyorsanız hücresel veri kısmını kapatmayı unutmayın, yoksa internete bağlı programlar hiç internete girmeseniz bile kotanızı götürüyor ve fazladan para charge ediliyor.
    biz biletimizi şubat ayının sonunda almıştık, iki kişi gidiş dönüş 5000 TL ödedik THY'den promosyonlu bilet. en güzel direk uçuş zira istanbuldan LAX 14 saat sürüyor.
    aracı rent a car ofisinden seçtim, daha önce araç kiralamamıştım o yüzden internetten önceden seçmeye cesaret edemedim.
    havalimanı binasından dışarı adım atar atmaz karşınıza bir yazı çıkacak rent a car shuttles diye orada gidip beklemeye başlayınca sırayla rent a car şirketlerinin otobüsleri yanaşıyor, shuttle lar ücretsiz kendi yerlerine götürüyorlar. ben nasıl olsa bunların yerleri yan yanadır fiyatı beğenmezsem öbürüne giderim dedim ama hiç öyle olmadı aldı bizi havalimanı dışında bir yere götürdü. biz ordayken 3 tane shuttle yanaştı, Avis, enterprise ve hertz biz sitedekilerin tavsiyesi üzerine enterprise dan kiralayalım dedik, shuttle da yer kalmadı biraz bekledik, avis ve hertz geldi, avis e binelim dedik bildik marka diye baktık sıradaki herkes hertze gitti bizde sürü psikolojisi iyidir mantığı ile hertze bindik, 20 dakikalık bir yolculuktan sonra da araç kiralama yerine ulaştık.
    biraz detaylı oldu ama olsun madem california ya geliyorsunuz hemşehri oluyoruz artık

    noda_megumi


  • bugün 4 haziran 2015, amerikaya geleli tam 1 ay oldu. 1 ay içerisinde neler yaptım, kayda değer tek başarım, bankada hesap açmak oldu tabi, o da başarı sayılırsa. iş çin herhangi bir girişimde bulunmadım, henüz ev işini halledip öyle işe başvurmak istiyorum, ama iş olmadığı içinde ev de sorun çıkıyor iki ucu boklu değnek gibi. airbnb den 3. evimi kiraladım, bu arada aklınızda bulunsun daha önce gidip kaldığınız veya tanıdığınız birinin kaldığı bir eve gitmiyorsanız airbnb.com da 15 günlük periyotlar halinde kalın taşınma biraz dert ama bilgisizlikten bir önceki ev kiraladığım yer beni çok rahatsız etmişti, hem evin kokuyor olması hem de bölgenin güvensiz oluşu.
    ev için bir siteyle el sıkıştım ama gelirim olmadığı için Türkiye'deki ortağı olduğum şirketin belgelerini göstereceğim bunlar benim gelirim diye, bide sponsoruz diye bir kağıt aldım onları götürüp verince bakalım kabule edecekler mi? ben ön anlaşma imzalayıp verirken başka bir aile geldi onlarada ön anlaşma imzalatıyordu kadın görevli, kadının bana söylediği 200$ depozito verdiniz 2 hafta sizin için evi tutacağız ama 2 gün sonra gittiğimde bana sizin başvurunuz reddoldu gelirinizi kabul etmiyoruz dermi, 200$'ı geri veriyor ama 35$ başvuru ücretini geri vermiyor.
    san francisco taraflarında ev bakacak kişilere tavsiyem hayward, san leandro, bölgelerini taramalarıdır fiyat olarak en uygun burada bulduk. daha ucuz fiyatlı yerler var ama ben bölgeleri pek sevmedim. benim tutmak istediğim ev 1800$ aylık kirası 2+1 ve 1 banyolu. çöp, su vs için aylık 65$-75$ arası alacaklarmış, elektrik ve gaz siz ne kadar harcarsanız o kadar ödüyorsunuz.burada buna p.e.g. diyorlar ilk ev bakarken peg peg diyip duruyorlar en sonunda dedim bu ne demek diye pasific electric gas mış.
    buraya gelmek isteyen herkesi, motive etmeye çalışıyordum ama buraya gelince insanın içini bir karamsarlık kaplıyor, ne halt etmeye düzeni mi bozdum diye aklıma geliyor ama söylemiyorum kendimi motive ediyorum, gelecek güzel olacak diye. geçenlerde bir Amerika da uzun yıllar yaşayan Türklerle ilgili bir röportaj izliyorum, daha yeni yapılmış. tabi bu bahsettim kişiler 40 senedir buradalar. bir teyze dedi ki biz amerikaya 1 yıllığına gelmiştik sonra 2 sene yaşayalım gidelim dedik, 2 sene sonra 5 seneye uzattık dönme planımızı şimdi de onlarca yıl oldu buradayız diyor ve ekliyor "Amerikaya yeni gelen Türkler ilk 1 sene çok zorlanır, 1 seneyi atlattıktan sonra daha kolaydır"
    kendime tulumba.com dan çaydanlık çay falan sipariş ettim efkar bastıkça çay içeyim bari diye.
    ilk bir ayın sonunda efkar dolu bir yazı oldu, ama ev işini halledip bir iş bulursam bu efkar dolu satırların kaybolacağı kanaatindeyim.
    Türkiye'de yazdığım bir kitabım vardı kitabı gelmeden ingilizceye çevirmiştim onu burada yayın evleri ile görüşüp bastırmayı deneyeceğim, birde akıllı telefonlar için oyun projem vardı onu yazdırmayı başarabilirsem birde onda şansımı deneyeceğim. yani bir kaç farklı yoldan ilerliyorum bakalım hayat bize ne getirecek.
    sağlıcakla kalın


  • selam arkadaşlar uzun süredir siteye giremiyordum girmişken bir şeyler yazayım dedim.
    amerikaya gireli 2 ay oldu. ehliyetin sözlü kısmını geçtim evi ayarladım yarında işe başlayacağım daha doğrusu training e gönül isterdi ki kalifiye biri olarak istediğim tarzda bir yerde işe başlayayım ama maalesef burada işe alımlar çok uzun sürüyor 6 ayı bulabiliyor, bu süre sonunda alınıp alınmayacağınızda meçhul. bende bir markette part time olarak meyve reyonunda iş buldum, benim masraflarıma yetmeyecek ama bir yerden başlama mecburiyeti var en azından artık bir başlangıç yapmış oldum.
    burada bulunduğum süre zarfında şunu söyleyebilirim ki eğer bekar olarak gelmiyorsanız ve işinizi ayarlamadan geliyorsanız maalesef sizi psikolojik olarak yoran bir süreçle karşı karşıya kalıyorsunuz. bunlarda geçer diyerek kendi kendime telkinde bulunuyorum ama yine de çok zorluyor. çok kolay düzen kuran bazı kişileri görünce demek ki sorun bende diye düşünmeden edemiyorum. bu arada bilgisi ve parası olan varsa san francisco bölgesinde yemek işi yapılabilir ama Türk mutfağı diye kasmayın açın bir bagel cı veya pizza cı çokta rahat edersiniz, müşterisi hazır. bir ara kendim ticaret yapabilir miyim diye araştırdım ama gözüm yemedi.
    şimdilik bu kadar yeni tecrübelerim oldukça yazmaya devam edeceğim. hoşçakalın


  • Merhaba Arkadaşlar,

    uzun bir uğraşın sonunda bugün ehliyetimi aldım, aslında ehliyet almak gibi basit bir işlemde niye bu kadar uğraştığın derseniz amerikalıların iş güzarlığından. ilk geldiğimde dmv ye gittim yazılı sınava girmek için bana randevunuz yoksa sınava almıyoruz dediler, daha önce internette araştırdığımda san mateo da (california) direk gidip sınavı alan birileri olduğunu okumuştum, onu göz önünde bulundurarak gittim sınava ama olmadı maalesef sonra internetten randevu aldım, gittim oradaki vatandaş greencardını göster diye tutturdu, ya daha gelmedi al sana pasaporttaki vizem diyorum anlamıyor, iyi dedim bu sefer greencardın gelmesini beklemeye başladım nihayet greencard geldi sınav randevusu alıcam san francisco bölgesinde müsait yer yok en erken 1 ay sonra, bende sacramento dan aldım randevuyu ertesi gün müsaitti gittim sınavı Türkçe istedim geçtim. sonra başladım permit i beklemeye 1 ay geçti hala gelmedi, burada bir arkadaşla konuşurken öğrendim meğer bunlar newyork gibi resminin basılı olduğu permiti göndermiyorlarmış sınavı geçince elime verdikleri bir kağıt vardı permit buymuş. neyse direksiyon sınavı için randevu alacam ama o da 1 aydan önce müsait değil. ben yine kızdım direksiyon sınavınıda sacramento dan aldım, bu sabah 6 da kalktım 2 saatte vardım sacramento ya benimle sınava eşlik edecek arkadaşı aldım evinden gittik sınav yerine iyi hazırlanmışım aracın farlarını falan kontrol ediyor sınava girecek hoca dedi senin fren lambalarından birisi yanmıyor, haydaaa, neyse bana bir saat süre verdi git tamir ettir gel dedi. bende arkadaşımın arabası var buraya yakın aracı alıp geleyim onunla sınava girebilir miyim dedim, olur dedi. gittik aracı baktık farlar stoplar hepsi yanıyorlar, sonra geldik sınav yerine tam sınava girecem bu sefer hoca dedi bu arabanın registration ı bitmiş, dedim bunun registration işini içeride halledelim gelelim sınava alırmısınız dedi yok 1 saat süre doldu git yeni randevu al. yarın randevu müsait muhtemelen ama 2 saat git gel bir dünya iş tabi, neyse dmv ye girdik arkadaşın registration işini halledelim gelmişken diye önümüzde var 65 kişi, bari direksiyon sınavı için yeni randevu alayım diye gittim, arkadaş "ya senin newyork ehliyetin var bir sor bakalım, belki direksiyon sınavını atlatırlar." . " ehliyet expired olalı 3,5 sene olmuş kabul etmezler" dedim ama yine de bir sorayım dedim. sağolsun oradaki dayıcım bir sorun olmaz numara al bekle gişede hallederler dedi tabi ben yinede inanmıyorum, bizde çölde kutup ayısı ile karşılaşan bedevi şansı olduktan sonra kesin bir şey çıkar dedim. ama sağolsun gişedeki yenge çatır çatır işlerimi halletti ehliyetiniz size posta ile gönderilecek dedi. niyetim sınava girip ehliyeti almaktı aman önemi yok ehliyeti verdiler ya. aklınızda bulunsun başka bir eyaletten ehliyetiniz varsa gittiniz eyalette yazılı sınavı geçince direksiyon sınavına sokmadan ehliyeti veriyorlar, diğer eyaletten ehliyetiniz expired olsa bile. bu kural başka eyaletlerde geçerli mi bilmiyorum ama california ve florida da geçerliymiş.


  • Merhaba arkadaşlar sizlerle bugün farklı bir tecrübemi paylaşacağım, ilk geldiğim günden beri Amerikayı eleştirmeyip Amerikalıların neyi neden yaptığını anlamaya çalışmanın ne kadar faydalı olduğunu görüyorum. Buraya geldiğimde en gıcık olduğum şeylerden bir tanesi birisini aradığında telefonu açmayıp mesaja düşmesiydi. hatta cep telefonlarında bile bunu görünce yuh artık demiştim ama artık niye böyle olduğunu anlıyorum, çünkü geldiğimde bir kaç siteden iş başvurusu yapmıştım sağolsunlar numaramı oradan aldılar heralde her iki günde bir düzenli olarak birileri "Efendim, biz kariyer eğitimleri satıyoruz size şunu verelim bunu verelim" tabi konuşmayı hemen girmiyorlar. biraz konuşuyorlar sonra manager larına aktarıyorlar falan belliki the wolf of wall street i izlemişler. hiç sektirmiyorlar galiba 30 kere falan aradılar artık konuşmuyorlar no no diyip kapatıyorum.

    bir haftadır yeni telefon sapığım dolandırıcılar, beni arayıp "amerikaya yeni gelenler arasında amerikan hükümeti bir çekiliş yapar ve size geri ödemesiz 9000 dolar verir, sizde bu talihlilerden birisiniz vıdı vıdı vıdı" tabi ben bu tarz dolandırıcılık hikayelerini duyduğum için istmiyorum diyorum bi de masustan şaşırıyorlar "aaa niye istemiyorsunuz biz sizi salak sanmıştık"
    bu tecrübelerden sonra yabancı numara ararsa açmıyorum, bekliyorum eğer önemliyse ikinci defa zaten arar veya mesaj atar diyorum.
    bu da burada yaşadığım ilginç anılardan bir tanesi
    anladığım kadarıyla burada buna alışmak gerekiyor, borsacısı dolandırıcısı eksik olmuyor

  • ⭐⭐⭐⭐⭐

    Bu konu da, ABD'ye gelmeyi beklerken, cayinizi biskuvinizi alip vakit gecirebileceginiz bir konu 🙂

    Sizler de ilgili deneyimlerinizi bu konuya aktarabilirsiniz...


  • Harika bir konu


  • Yesilkart Forum Facebook Grubu'ndan:

    Sadi'nin hikayesi:
    Sadi`yi bir aksam ustu yaninda getiren Mehmet tanistirdi:
    -“Arkadasta Izmirli” diye.
    Temiz yuzlu,biyikli,tiknaz efendi bir adamcagiz. Izmirde
    beyaz esya satan ve Tv tamiri yapan dukkani varmis.Kucuk bir aile
    isi, lottery ciktiginda cebine 3-4 bin dolar koyup bir arkadasinin tavsiyesiyle buldugu
    Mehmetin yanina gelmis.
    Plani is guc edinip karisi ve liseyi yeni bitiren oglunu oyle
    getirmekti.Bir yandanda dukkani satmaya calisiyorlardi.
    O aksam ustunu daha sonra sik sik hatirladim.
    Kahvelerimizi icerken uyarilar listesine gectim.
    -“Buraya gelen herkes bastan iyi gider sonra isleri ikilemek
    daha fazla kazanmak gerektigi cikar ortaya oysa yapilmasi gereken
    belli bir sure dayanip ailece desteklesip kendini yetistirmek.
    Ingilizce ilerletilmeden bir meslek edinilmeden saati 6 dolarlik
    islerle kalmanin sonu yok.Bu arada olacak ilk sey cocugunuz
    esinizle sorunlar yasamaktir ne olursa olsun ailenize vakit
    ayirin.”
    Sadi ingilizce bildigini o konuda sorunu olmadigini belli bir mesleki egitimi olmasada elektronikten anladigini,oglunun pirlanta gibi bir cocuk oldugunu ondan yana bir korkusu olmadigini soyledi.
    Yapilacak isleri toparladik oncelikle bir banka hesabi acmasi ve is bulmasi gerekiyordu.Bankaya beraber gitmeye karar verdik.Ertesi gun bankada biraz tepismemiz gerekti ama sonucta cek defterini aldik. Is konusunu Mehmet calistigi restoranda managerle konusarak halletti. Boylece Sadi et kesici olarak basladi. Bu kibar kilikli,sessiz adami restoranda ilk gordugumuzde durumdan hic memnun degildi ama bu baslangic dedik. Mehmet Sadiye ev buldugunda garajlari yoklayip temel esyayi da ayarladik.

    Simdi sira aileyi getirmeye gelmisti.Ama Izmirden gelen haberlere gore dukkanin parasinin tamamini hemen alamayacaklardi karisi bekleyecekti ama oglan geliyordu.
    Uzunca bir sure sonra Mehmet'e Sadinin ne durumda oldugunu sordum. Heyecanla dedikodulari aktardi.Oglan gelmis restoranda ona ayarlanan isi begenmemisti bastan, ama sonunda garsonluga baslamisti. Sadi simdi daha az yardim istiyordu cunki oglan biraz ingilizce biliyordu.
    Bir kac gun sonra rastladim Sadi`ye.
    Bir bisikletin tepesinde titrek bir sekilde geliyordu. Biraz mahcup bir tebessumle karisinin bir hafta sonra gelecegini dukkan satis islerinin aksadigini ama biraz pesinat aldiklarini anlatti.
    Ona yolladigim bedava ingilizce kursu adresine muracaat edip etmedigini sordum.
    -“Vakit yokki”dedi..Hem artik gerekte kalmamisti oglan ingilizce derdini cozuyordu.

    -“Ama sende ogrenmelisinki bir elektronik kursuna yollayip sertifikani falan alalim” diye geveledim.
    -“Hanim icin konustunmu managerle?” sorusuda
    -“Hayir hanim calismayacak” cevabini aldim.
    Ikinci asamaya gelmislerdi bu asamadan sonra artik isler iyice sarpa sarana kadar ne desen dinletemezdin.
    Birkac gun sonra Mehmet geldi taze haberlerle.
    -“Biliyormusun Sadinin karisi oglanin kiz arkadasinida getiriyormus yaninda?”

    -”Yok ya..delimi bunlar daha pacalarini toplamis degiller birde kiz arkadasmi ithal ediyorlar?”.
    -”Kenan soyledi.Kiz anasina arkadaslik edecekmis.”
    -“Iyide daha kendilerini doyuramiyorlar kizi ne sifatla getiriyorlar,kizinda ailesi falan yokmu boyle koyup yollamislar, 18 yasinda oglan isi yok gucu yok.”
    -”Karisi para ile geliyormus”dedi Mehmet.
    Bir sonraki duyusum Sadi’yi bir birbucuk ay sonra oldu.
    Mehmet telefon etti
    -“Ya Mine abla Sadi`ye araba alacagiz” dedi.
    -”Eee. dedim bana ne.Hani bunlarin oglu tercume islerini yapiyordu?”
    -“Orasi oylede sen bana lazimsin.Ben kefil olacagim,kredisi yetmiyor.”

    Yarim saat sonra Mehmet karsimda oturuyordu.Hikayenin geri kalan kismini anlatti. Kadincagiz kiz arkadas ve para ile gelmisti. Ilk is evdeki mobilyalar atilmis hersey yenilenmisti.

    -“Lazarustan kart aldik onlara.Tabak canaga kadar butun evi dosendiler,karisi pek asalet.
    -“Aman ne iyi sende simdi kefil olacaksin arabaya oglemi?”.
    -”Yaa abla ne yapayim illa istediler,ama sende gelki soralim benim durumum ne olur diye.”
    Iceri gidip giyindim. Arabada aklima geldi
    -”Ne araba aliyorlar peki?”
    -“Ooo” dedi “goreceksin,bir Blazer SUV. Oglan illa ondan istiyormus.”
    -“Nee?delimi bunlar?”
    -“18.000 dolarmis,96 model galba.Ben gordum yesil renkli pek sahane bir araba”
    -“96 model arabaya o para baglanirmi ,hadi bunlar bilmiyor sen hangi cesaretle kalkipta buna kefil oluyorsun?”
    -“Oglan illa ondan istiyor”
    -“Bana bu fiyat cok gibi gorunuyor.”

    -”Kredileri yok ondan yuksek cikiyor fiyat”.

    Galeriye vardigimizda “karisma…tut ceneni”diyordum kendikendime.
    Sadi karisini tanistirdi.
    Oglanla kiz arkadasi oldugunu anladigim genc hatun bir kenarda evraklari dolduruyorlardi.
    -“Nasil sevdinizmi Amerikayi”dedim.
    -“Ayy hayir hic alisamadim bu memlekete ne kadar acayip bir yer.”dedi kadin.

    Konuyu degistirmek icin acele Sadi'ye donup
    -“Emin misin bunu almak istediginden daha yeni Sevda`ya son model bir araba aldik kampanyadan yari fiyata hem garantiside var.” O dakkaya kadar selam bile vermemis olan oglan kartal gibi atladi.
    -“Bu Blazer ama”dedi.
    -“Biliyorumda fiyat yuksek ve 96 model bir araba.”
    -“Olurmu “ dedi oglan “bunlar Turkiyede kac para biliyormusunuz siz”

    -“Evette burasi Amerika “dedim.
    Daha fazla uzatmadan sisman siyah dealera dondum.Adam kagitlari doldururken
    -”Arabayi gordunmu ?”dedi.
    -”Hayir ama Fiyatini duydum”.Koca zenci kaslarini kaldirarak bir suzdu.
    -”Evet ama icinde ekstralari var “dedi.
    -”Ne gibi?
    Zenci bu defa tamamen dogruldu yuzume bakarken
    -“CD player falan“ dedi..Sonrada sordu
    -“Akraba falanmisin?”
    -“Mehmet icin tercumanim “dedim.”Co signerligin yukumluluklerini ogrenmek istiyorda?Para odenmezse ne olacak gibi.”
    Geldigini gormedigim Kenan arkamdan atladi turkce olarak
    -“Ne diyonuz siz ne demek odenmezse?”
    Duymazdan geldim.
    -“Bilirsin dedim o durumda ne olacak?”.
    -”Sigorta yapiyoruz hani Sadi calismiyorsa falan sigorta karsilayacak”.
    -”Iyide bir sure “dedim.
    -“Evet tabii ama bu Mehmetin kredisini yukseltecek “dedi
    -”Yaa tabii duzenli odenirse”
    Goz goze geldik ikimizde biliyorduk ne oldugunu. Alan memnun satan memnundu. Bu arada Kenan biraz ilerde babasina birseyler anlatiyordu Sadi bana dogru geldi.Belliki oglan benim sordugum sorulari tercume etmisti.
    -”Birseymi vardi Mine hanim “dedi.
    -”Yok Sadi Memetle ilgili kosullari soruyordum arabada biraz pahali emin misin bunu istediginizden baktinizmi iyice.”
    Kendinden emin bir sekilde
    -”Ama bu Blazer“dedi.
    Oglanda yanimiza gelmisti
    -”Hem zaten sen kim oluyon’ diye diklendi.Babasi susmasini isaret ederken
    -“Mehmet istedigi icin geldim dedim o istedi bende sordum...hadi hayirli olsun.

    Mehmete “senin yuzunden birde firca yedim diye soylendim, sartlar dedigim gibi odenmezse sen odiyeceksin isi yoksa odiyecek sigorta var ama genede sen sorumlusun.”

    Donup Sadinin karisini arastirdim gozlerimle.Ilerde dik dik bana bakan kizla dikiliyorlardi.
    -”Memnun oldum tanistigimiza ve hayirli olsun.El sikistik kiza baktim kafasini cevirince bende ustelemedim.Mehmet ziplaya ziplaya gorundu birazdan.
    -“Tamam dedi bitirdik isi..onlarin daha biraz kagit isi var ama biz gidebiliriz.
    -“Simdi otur basla duaya da bunlar bes sene boyunca hic tokezlemesinler. Yoksa yanmissin.”
    -“Yok yok dedi konustuk onu dukkan satilinca kalani toptan vereceklermis.Simdi zaten 4000 dolar odediler. Sonrada gulerek ekledi zaten karisi ile gelen 10000 dolarda oyle bitti ya,”

    Giderken
    -“Yaa sagol Mine abla dedi.
    -“Ne yaptikki” ..guldum “Sen duaya basla simdiden.”Oda guldu..
    -“hehh is becerdik gene dimi?”
    -“Hemde nasil dedim kafami sallarken hadi hayirlisi.”

    Evde Sadi`nin karisinin dedigini dusundum.Greencardlari yasal izinleri ve yeni bir yasam heyecani ile gelmislerdi. Kadinlar buyuk olcude eslerine bagimliydilar ve burda bu baslangicta daha da artmisti ama sanki Turkiyede farklimiydi?Mehmetin karisi ilkokul mezunuydu Sadinin karisi buyuk ihtimalle biraz daha iyice orta yada lise mezunu ama ikiside belli bir meslek sahibi degillerdi yasamlarinin buraya kadar olan kismini ev kadini olarak gecirmislerdi.
    Karisinin Mehmet’e disari cikmak icin burda ne cok baski yaptigini hatirladim.Mehmet iki iste birden calisiyor birinden oburune yetismeye debeleniyordu. Iki iside bedene dayali idi eve vardigindaysa en son iteyecegi sey biryerlere gitmekti.
    Sadinin karisini Turkiyede gozumun onunde canlandirmaya calistim ,bu saatte birinin evinde gunde olurdu buyuk ihtimal. Altin zincirini takmis,siyah rugan cantasini eline almis belki koltugunun altina gezmelik terlikleri ve orgusunu koydugu naylon poseti sikistirmis olarak.Cikistada salina salina dukkana ugrar dukkandaki kalfaya “Oglum Sadi beyle bana bi cay getiriver hele” der kocasi ile oturmus tesbihini ceken komsu dukkanin sahibi filanca efendiye hal hatir sorardi.
    Mehmetlerdede karisi soylenirdi Kemeraltina gidebilmek icin herhalde.Ama komsu evleri, mahalle icindeki toplantilar falan onun ozgurluk alanlari olsa gerek idi.Vede tabii ailesi vardi gidip gelecegi.Simdiyse ilk defa kendi parasini kazaniyordu.Restoranin firin kisminda yaptigi isi cokta ciddiye alarak yapiyor ,biri ustune geldimi kavga bile ediyordu.Once anlamamistim niye beraber calistigi meksikali kizla keki yanlis,dogru pisirdi diye tepistigini ama sonra anlatirken kavramistimki ilk defa birseyleri iyi biliyordu ve bildigini gosterebiliyordu bu sekilde.
    Sadinin karisinin isi biraz daha zor olacakti. Sadiyede kosullar agir geliyordu bu pek belliydi.Onlar kucuk dunyalarinda bir yerdeydiler mahallenin esrafindan Sadi bey ve karisi olmak birseydi, burda ise Meksikalilardan bir farklari kalmamisti.Ehh diye dusundum simdi Blazerlarida var.
    -”Yollarlar artik Blazerin resimlerini Turkiyedeki ese dosta”

    Sadi'yi bir sonraki gorusum aylar sonra oldu.Sadi’nin karisi Amerikayi hic sevmemisti, oglanin kiz arkadasi ile aile arasinda sorunlar cikmaya baslamisti ve son gelen habere gore kadinin dukkanin satisinda cikan sorunlardan dolayi Turkiyeye gitmesi gerekiyordu.
    Gene bir Cumartesi telefon caldi Mehmet`ti.

    -“Yoldayim sana geliyoz”
    -“Buyrun bakalim”
    Daha on dakka gecmeden Mehmet arkasinda Sadi ile kapidaydi.
    -“Merhaba buyrun”
    -“Rahatsiz ediyoruz”dedi Sadi.
    -“Yok rica ederim gelin terasa cikalim.Eee nasilsiniz ne zamandir gorusemedik.”
    -“Yaa oyle oldu ”dedi Sadi.”Biliyorsunuz burdaki kosusturmayi is guc.”

    Mehmet atildi..
    -“Mine abla sana gene isimiz dustu.Sadi Turkiye’ye gidiyorda,su arabayi ne yapsak diyorduk.”
    Biran durdum,diyecek cok sey vardi ama gozum Sadi’nin yere indirilmis gozlerine ilisince sustum.
    -“Ne oldu?” dedim.
    -“Bizim dukkanin satis isi olmadi Hanim o is icin gitmisti simdi benimde gitmem gerekecek,o cozemedi.Oglanlada bazi sorunlarimiz oldu zaten.”
    -“Bir dakka”dedim “Cay koymustum sunu demliyeyim, geliyorum”
    -“Zahmet etmeseydiniz. Biz oylesine geldik zaten.”

    Iceri gectim Mehmet arkamdan geldi cayi demlerken.
    -“Neler oluyor?”dedim.
    Kisik bir sesle anlatti.
    -“Sorma kadin geri gelmiyormus,oglanda gecenlerde kizla ev tutup cikti. Kavga ettiler bunlar.Simdi oglani reddecekmis bu,Turkiye`dende ya gelir ya gelmez geri ne yapacaz?”

    -“Dur bakalim konusalim bir” Kapiya yurudum Mehmet pesimdeydi.
    Terasa vardigimda Sadi elinde sigarasi gozleri dalmis nehri seyrediyordu icim sizladi daha bir sene dolmamisti o ilk terasta konusmamizin ustune.
    O kendine guvenli gulumseyen yuzu hatirladim,hani ben anlattikca birazda sikilip “Aman canim bu da amma uzatti” der gibi kibarca tebessum ederek beni dinleyen halini,umut doluydu bu adam o zaman “Cocugum icin burdayim” demisti “Oglani burda okula yolliyacagiz”.”Kendiniz icinde burdasiniz yeni baslangic yapiyorsunuz kendiniz ne yapacaginizi da planlayin her imkan var,geleceginizi simdi yeniden bu defa bilerek dusunerek kendiniz hazirlayacaksiniz.”.
    Biz Turkler galba milletce bu kavrama alisik degildik.Kadercilikmiydi bu acaba yada plansiz programsiz yasama aliskanligimi ulkenin getirdigi.Artik yasam kendi ellerimizde bile olsa bir turlu duzenleyip ne istedigimizi bulduramazdik.Mehmet'lede hep bunun kavgasindaydik.Vakti yoktu ingilizce ogrenmeye,yirtinmistim son zamanda gir bari bir elektrikcinin yaninda calis madem anliyorsun bu isten hic degilse iki sene calisirsan sertifikani alirsin omrunu 7-8 dolarlik islerde 14 saat calisarakmi gecireceksin diye.
    Sadi`nin karsisina yerlestim.
    -“Eee anlat bakalim simdi neler olup bitiyor”

    -“Sormayin herseyi berbat ettik evlattanda olduk”dedi.Gozleri dolmustu.
    -“Deme oyle Sadi.Neden evlattan olasinki?”
    -“Olduk,olduk “dedi.”O kizi getirdik hata ettik koynumuzda yilan besledik oglani aldi elimizden duymussunuzdur evi terkettiler ikisi. Anasinida benide kahrettiler.Kiz dide dide bunun kafasini sonunda becerdi.”
    -“Iyide Sadi oglan zaten 18 ini gecmisti alt tarafi eve cikmislar ne olacakki hem unutma Amerikadayiz burda bu isler boyledir.Kaldi ki Turkiye'de bile artik gencler birlikte yasiyorlar hem oglan calisiyor dimi?Ehh eli de ekmek tutuyor demekki.”
    -“Yok oyle degil.Ben onu buraya garsonluk yapsin diyemi getirdim okuyacakti guya.”
    -“Yahu dedim isin kotusu iyisimi var,birak evleri olsun dert degil gene gider okula bu ilk sene en zoru idi alismak kolaymi bambaska bir memlekete geldiniz.Eger destek olursan onlarda yollarini bulacaklardir.”
    -“Yok gorecek gozum yok.O orospu kilikli kiz geri gitmedikce bakmam yuzune,oglan simdi evlenecektirde onlan cunki kizin oturma izni bitmek uzere.Ben gidip Turkiyede onu evlatliktan reddedecegim,INSe bildirecegim iptal etsinler greencardinida.”
    Diyecek cok sey vardi aslinda ama vazgectim bu adam tartisacak durumda degildi ve cok ciddiydi.
    -“Sadi anladim kizginsin ama unutma Kenan da senin biricik evladin kolaymi boyle silip atmak onlar genc,belki yaptilar dusuncesizce seyler ama unutma sen babasin.”
    Kufretmeye basladi,onu ilk defa boyle goruyordum agzindan kopukler sacarak anlatiyordu oglanin nasil kucukken kaza gecirip olumlerden dondugunu,nasil gunlerce uyku uyumayip basinda beklediklerini buna karsilik oglanin nasil kizdan yana ciktigini,kizin zaten ise yaramaz oldugunu,anasininda nasil bunu koyup yolladigini falan.
    Lafini kestim
    -“Bak dedim dinle simdi,birincisi bu kizi siz getirdiniz dimi yani yasal olarakta kizin sponsoru simdi sensin.”
    Olgun bir sesle
    -“Evet” dedi “Dusundum onuda INSe artik sorumluluk almayacagimi yazacagim o zaman evlenemezde oglanla dimi?”
    -“Bu ise aklim ermez ama nereye yazarsan yaz birsey degisecegini sanmam ikiside 18 in ustunde kimseden izin gerekmiyor.Oglani reddetmekte son derece sacma bir fikir INS’i ilgilendirmez senin lottary ile geldi ama artik kendi adina greencardi var ve kimse iplemez senin reddini falan.”
    Bir sessizlik oldu.Mehmet firsattan istifade atildi.
    -“Esas biz arabayi konusacaktik”
    Konunun degismesinden memnun
    -“Yaa”dedim “Birde o var dimi.Sen donmeyi dusunmuyormusun?”
    -“Yok belki donerimde 6 aydami bir senedemi ne zaman biter bu isler belli olmaz.”
    -“Peki sen bir para almistin dukkan icin dimi?O ne olacak,baskasina nasil satacaksin?”
    -“Bu adamlar odiyemeyiz diyorlarmis kalan parayi simdi krizde olduya,hanimida sokmuyorlarmis dukkana benim gitmem sart oldu.Geri almak icin o 10000 dolari odemek lazim tabii.Yapacagiz birseyler.”
    Durum iyice umutsuz gorunuyordu.
    -“Ben caylari koyayim” diye ayaklandim. Mehmet’te ardimdan zipladi.
    -“Dur sana yardim edeyim abla “diye.
    Daha koseyi donmeden kulagima fisildamaya basladi
    -“Bu donmez gibi geliyor bana ne dersin?”
    -“Hahhh bak iste bunda haklisin.”dedim.
    -“Napacaz arabayi?”
    -“Ne mi yapacagiz?Soylemedimmi ben sana o zaman bagira bagira sen odeyeceksin.”
    -“Ya abla ben Meryem'e daha yeni araba aldim nasil oderim ucunu.”
    -“Mehmet bana mi soruyorsun simdi.”
    Hizli hizli hazirladim bardaklari.Sekerligi Mehmet'in eline tutusturup tepsiyle disari yurudum.Sadi elindekini sigarayla bir yenisini yakiyordu.
    Caylar dagitilirken sesizlesti ortalik.Ta ki Mehmet
    -“Eee ne yapiyoruz simdi arabayi” deyinceye kadar.
    Aklima geldi..
    -“Peki” dedim “evi tutuyormusun?”
    -“Yok”dedi Sadi.”Esyalari satiyorum evide bosaltacagim,para lazim simdi orda.”
    -“Iyide” dedim “nasil satacaksinki onca seyi garage sale'de de bes para etmez.”
    -“Oldu olanlar”dedi.Hakkatende olmustu olanlar.”Varsa bir istediginiz?”diye cekingen bir sesle ilave etti”Televizyon gibi Mehmet dediydi sizinki bozulmus galba?Benim buyuk televizyon iyidir biliyorsunuz yenide aldiydik bari yabanciya gitmesin.”
    Dogruydu oturma odasindaki tv yi iki yumruklamadan calismiyordu
    -“Olabilir..iyi olur ama aybasindan once odiyemem 10 gun bekletebilirmisin bence birini bulursan sat,satilmazsa alirim.”
    -Tamamdir benim gitmem daha iki uc hafta surer.
    Mehmet sicradi yerinden..
    -“Yaa abla su arabayi da sen alsana”belliki kafasi hep ordaydi.
    -“Delimisin araba alacak halimmi var benim.”
    -“Ben sana co signer olurdum’
    Iste orda kendimi tutamayip patlattim kahkahayi bu nasil bir karekterdiki asla huyundan ve iyi niyetinden vaz gecmiyordu.
    -“Mehmet daha oyle bir aylik gideri karsilayacak durumda degilim.
    -“Hani yabanciya gitmesin demistim”dedi.
    -“Bakin” dedim “Pazartesi gidelim durumu anlatalim dealer`a belki geri verebiliriz.Sen ne zaman planliyorsun gitmeyi Sadi?”
    -“Iki haftayi gecirmiyeyim diyorum”dedi”Bu ayin kirasindan fazlasini vermem hem boylece.”
    -“Biliyorsun dimi Amerika disinda 6 aydan fazla kalamazsin yoksa greencardin yanar fazlasi icin izin alman lazim”
    Halinden belliydiki artik o kart falan cok derdinde degildi.
    Ikinci bardak caylarini bile icmediler gitmeden once Sadi bir ara lafin arasinda olmazsa arabanin parasini Turkiyeden yollayacagini soyledi.
    Arkalarindan bakarken dusunuyordum yeni bir hayat kurmaya kalkmak bu kadarmi zor ve pahali bir bedele sahipti. Mehmetin kapisini actigi arabaya binen bu omuzlari dusmus,cehresi uzamis sakallari ile kararmis adam bunlari haketmismiydi?

    Pazartesi calisiyordum Mehmet ofisten aradi dealer`a gitmek yerine telefon numarasini aldim.Sisman dealer hatirladi olayi. Araba satin almiyorlardi takas yapilabilirdi, arabayi sabahtan goturup degerlendirmeye sokmalari gerekiyordu.6 ay once sattiklari araba olmasi birsey degistirmiyordu.

    Mehmet'i arayip durumu anlattim.Belki dedim senin Kia'yi da verip yenisini alirsin ve boylece cok zarar olmaz sende yeni araba edinmis olursun. Mehmet bu fikri beyendi.
    Ardindan birkac gun ses seda cikmadi bende ariyamadim.
    Haftanin sonuna dogru kapi calindi actigimda Mehmet ve Sadi kollarinda koca bir televizyonla iceri daldilar.
    Kirk yil dursam almayacagim 36 ekran bir televizyonum olmustu.Muhabbet kisa surdu, ceki yazarken bir yandanda gelismeleri dinliyordum mobilyalar harac mezat gitmisti dortte bir fiyatini bile bulamadan,arabanin parasi Turkiyeden yollanacakti Sadi olmadigi surecede araba Mustafa'nin evinin onunde duracakti.
    Geldikleri gibi hizla gittiler.Oglum kapida yuzume bakiyordu ..
    -“Bakma oyle “dedim gulumseyerek “Hosuna gitmedimi buyuk ekran televizyon?”
    Birkac gun sonra Mehmet'i aradigimda Sadi gitmisti,arabanin parasini turkiye'den yollayacakti.
    -“Mehmet?”dedim”soyledigim gibi devir icin kagit aldinmi?”
    -“Yok o gun konustuk 7000 dolar veririz dediler bizde satmadik”
    -“Nasil tutacaksin bu arabayi sen, araba senin ustune bile degil demedimmi ben sana satis kagidini al diye”
    -“Ya yolliycam dedi !”
    -“Mehmet adamin 10000 dolar borcu var zaten Turkiyede neyle odiyecek gittiginde orda bir duzenide olmayacakki senin aklin yatiyormu buna?”
    -“Ne bilim yaa”
    Tartisacak degildim.Yanliz o arada Mehmet Kenan`in tahmin edildigi gibi evlenmis oldugunu haber verdi.Baba ogul gitmeden once karsilasmamislardi son telefon konusmasinda Sadi oglani tehdit edince oglanda polise basvurup koruma karari cikarttirmisti.
    Telefonu kapatirken ogrenilmesi gereken seyler arasina Amerikan usulu ebeveyin olmayida eklememiz gerektigini dusunuyordum.Bu seyleri ya ogrenecektik yada cocuklar bize ogreteceklerdi burda oyunun kurallari nede olsa farkliydi.

    Mehmet simdide Kenan'li hikayeler anlatir olmustu.Kenan iki iste birden calisiyor karisi evde onu bekliyordu.Greencard sahiplerinin esleri uzun sure calisma izni yada greencard alamiyorlardi Kenanin vatandas olmasina kadar surecekti bu yani 4 uzun sene daha.Kiz okula devam etmek istemisti ama international student fee'leri yuksekti.Mehmet bunu anlatirken laf olsun diye sordum..
    -“Kenan niye orduya katilmiyorki?Vatandasligini hemen alir garsonluktan iyidir hem okula gitme imkanida bulabilir boylece.”
    Bu oylesine soylenmis bir lafti Mehmet'in yemeyip icmeyip Kenan`a yetistirecegini kim tahmin edebilirdiki.

    Kenan kisin sonuna dogru ortaya cikti gene Mehmet telefon etmis
    -“Abla sana geliyoz”demisti ve herzamanki gibi yoldan ariyordu.

    Kenan o aylar onceki tuysuz oglana benzemiyordu daha bir buyumus olgunlasmisti selamlasip adet uzere opustuk.

    -“Ne var ne yok neler yapiyorsun,karin nerde?”
    -“Aaa bilmiyormusunuz Turkiyeye gitti gecen ay, ben orduya katiliyorum AirForce a kaydimi yaptirdim bile boot camp doneminde yanliz kalamazdi hemde istedik ki okula ara vermesin ben Subatta gidiyorum,bu defa tavsiyenizi dinledim.”
    -“Cok sevindim herseyin yolunda olmasina.” Sasirmistim acikcasi ordu lafi ederken dinlenecegini dusunmemistim.Kenan uzun uzun anlatti orduya katilir katilmaz vatandasligini alabilecekti boylece karisida haklarini alabilecekti, ustelik iki dil bildigi icin linguistic olarak calisabilecekti ve kesin olmasada ona Izmirde bir gorev ayarlayabileceklerini vaad etmislerdi.Boylece belkide karisi okulu Turkiyede bitirme sansini da kazanabilecekti.Sonrada o zor soruyu sordum
    -“Babanlardan haber varmi?” Karanlik bir suratla basini egdi
    -“Var olmaz olaydi” sonrada homurdandi”Asagilik herif”
    -“Kenan bari sen yapma”dedim”Seni ne cok sevdigini biliyorsun tamam bazi seylerde catistiniz ama ne zaman adin gecse gozleri dolar adamin.”
    -“Neler oldu bilmiyorsunuz”dedi disleri arasindan gene.

    Soyle bir donup Mehmete bakti sonra basini one egip anlatmaya basladi Sadi`nin burda kalan elektrik telefon ve kredi karti boclarini biliyorduk son aylarda Mehmet araba haricinde bircok baska borcu da odemek zorunda kalmisti arabanin taksitleri ise hic gelmemis ama Izmirde yanina yollanan bir tanidikla arabanin satis karari elinden alinmisti.Hikayenin sadece bu kismini biliyordum.
    -“Annemi terketti”dedi.Hic sesimi cikartamadim. Sadi haber bile vermeden donmustu Turkiyeye karisi annesinin evinde kaliyordu bir sabah sadece kapida belirivermisti. Bir kac ay sonrada gene geldigi gibi kaybolmustu,ogrenmislerdiki karisinin eve sik sik gelen cocukluk arkadasi ile yasamaya baslamislar sehrin obur ucunda.
    Geride karisi ile olan ortak hesabinda ve kredi kartlarinda buyuk miktarda borclar birakarak gitmisti bu defada.
    -“Uzuldum”dedim,baska diyecek birsey bulamamistim.
    Bir sessizligin ardindan Kenan o genc isiltili yuzunu kaldirdi yari sakaci yari kirik bir sesle
    -“Ama ne piyangoymus dimi”dedi.
    Derin bir nefes aldim evet ne piyangoydu ya!
    -“Ama en azindan sen yasamini kendi aileni kurmayi basardin, yeni hayatinda basarili olacagini biliyorum”

    Aksam uzandigimda Sadi`yi dusundum o tiknazca efendiden adami, kim bilir nasil bir bunalim icindeydi. Yeni bir yasama soyunmus her anlamda basarisiz olmus, kimligini yitirmisti sonunda.Karisi suclamismiydi onu bilmem ama onun kendini sucladigindan ve kendiyle hesaplasamadigindan eminim.O efendiden esnaf adami dukkanina yururken selamlanan, dukkandaki kalfasini tatli sert hasliyiveren kendi halinde adami mutfaklarda meksikalilarla ter dokturen, bisiklet tepelerinde titreten amerika yemisti. Karisini terk edisini anlayabiliyordum..Kabul ediyorum degil anlayabiliyorum..Kendine saygi duyan, kimbilir belki Amerika gormuslugunden dolayi pek takdir eden bir kadinla ucuncu bir denemeye kalkmisti sanirim.Hic degilse bildigi bir ortamda,bildigi kurallarla. Evet isini, esini buyuk ihtimalle sayginligini kaybetmisti ama sanirim en zoru bu adamcagiz kendine guvenini kaybetmisti.

    Yeni yilin ilk gunu sabah kalktigimda gozlerimi ogusturarak telefondaki mesajlari dinliyordum ikinci mesajda duydugum sesle birlikte aniden dogruldum ses
    -“Mine hanim diyordu Turkiyeden ariyorum bir hatirinizi sorup yeni yilinizi kutlayayim istedim insallah bu yil sizin icin cok guzel bir yil olur”
    Donup butona bir daha bastim dogrumu duyuyorum diye mesaj Amerika saati ile hemen yeni yila girer girmez birakilmisti.Kimbilir bu adamcagiz sabahin o saatinde nasil bir hesaplasmada idiki kalkip beni aramisti.
    Bir animsama belki Kenanla ilgili bir haber alabilme belki sadece ve sadece gecmisle hesaplasmanin bir parcasi olarak.

    Buyuk ekran televizyon gecen gun bozuldu.Tabii garantisi yoktu Sadi Amerikada hicbirseyi kurallarina gore oynamamistiki,hic uzulmedim benim 36 ekran televizyona gecisime zaten daha vardi….


  • Yesilkart Forum Facebook Grubu'ndan:

    Yeni bir Ülkeye Gelirken Düşünülmesi ve Bilinmesi Gerekenler

    Genelde Amerikaya gelmek, yerleşmek dendiğinde ilk konuşulan şeyler nasıl vize alınır, nerde kalınır, nasıl iş bulunur soruları. Gelmeden önce öğrenmeye anlamaya çalışılan şeyler hep somut olarak günlük yaşamda yer alan şeyler.

    Ne varki bu büyük değişikliğin birde çok daha önemli ve sizin günlük yaşamınızı hatta tüm hayatınızı etkileyecek başka bir boyutu var. Psikolojik boyut.

    İnsanın yaşamını değiştirmeye karar vermesi kolay değil. Bazen bunu bilinçli bazende pek farkına varmadan yaparız. Ama eğer bir şekilde kıta değiştirme kararı vermişseniz en azından yaşamınızın tamamen değişeceğini biliyorsunuz demektir.

    Bu kararı vermeden önce bilinmesi gereken pek çok şey var. Hazırlanması gereken evrak ve bavullar yanında hatta onlardan çok daha önce kendinizi bu fikre ve gerçeğe hazırlamalısınız.Daha da önemlisi kendinizi iyice bir sorgulamalısınız.

    Her geçen gün daha bir globalleşen dünyada, ulaşımın ve haberleşmenin kolaylaşması ile birlikte insanların hareketliliği de artıyor. Ana babalarımızın kuşağındaki gibi doğduğu yerde ölen insan sayısı git gide azalıyor. Ama bununda yani sıra getirdiği ciddi bedeller ve sorunlar varki özellikle Amerikaya göçmen olmaya karar verdi iseniz bunları kesinlikle öğrenmeniz ve değerlendirmeniz gerek.

    1. Göçmen mi yoksa Geçici İşçi misiniz?

    2. Geride bıraktığım neler benim için ne kadar önemli?

    3. “Nobody” olmaya hazırmısınız?

    4. Eğer yanlız gelmiyorsanız ilişkilerinize ne kadar güveniyorsunuz?

    Göçmen mi yoksa Geçici İşçi misiniz?

    1950 lerde Almanya`nın Türkiye’den işçi talep etmesi üzerine başlayan Geçici işçi kavramı Türkiye’de Almancı olarak tanımlanıyor çoğunlukla. Bu dönemde ve takip eden yıllarda akın akın insanımız Avrupa’ya daha iyi imkanlar ve daha çok para kazanmak üzere giderken bu göçün ardından gelecek sosyal problemleri hiç hesaplamadılar.

    Ne varki başlangıçta bir iki yıllık çalışma hayatı düşüncesi ile başlayan bu göç ler zamanla uzayıp ikinci üçüncü kuşaklara intikal etti. Ve ortaya çıkan sorunlar git gide de buyudu.

    Ana ve babalar kendilerini geldikleri ülkeye ait hissederken bu yeni kuşaklar her iki ülkeye de ait olamamak gibi sorunlarla karşılaştılar.

    Amerika Avrupa’dan cok daha farklı bir ülke! Sadece uzakligi degil kültür olarak ta Avrupa’dan cok daha farklı olmasininda getirdigi kendine mahsus konumlar var.

    Amerika’ya doğru bu maceraya başlarken kendinize sormanız gereken ilk soru “Ben Geçici İşçimiyim yoksa Göçmenmiyim” olmalı.

    Bu seyahatinizin amacı daha iyi koşullarda çalışıp para biriktirip ülkeye geri dönmek mi yoksa bu yeni ülkeye sahiden yerleşip burayı kendinize vatan bellemek niyetindemisiniz?

    Amerika Avrupadan çok daha açık ve özellikle yeni göçmenlere toleranslı bir ülke. Geçmişinin göçmenlerden oluşmasından dolayı sizi olduğunuz gibi kabullenmeye hazır bir ortam.bulacaksınız.

    Ama aynı zamanda tamamen değişik bir kültür ve yaşam biçimi de söz konuşu.

    Tanıdığım bir çok Türk büyük hayallerle Amerikaya gelip yerleştikten sonra emekliliklerinde Türkiye’ye geri dönebilme hayalı kuruyor. Ne varki bu ülkede geçirilen her gün bu dönüşü biraz daha zor hatta imkansız yapabilir.

    Geride bıraktiğim neler benim için ne kadar önemli?

    İnsanın yaşamı sadece iş, çalışmak ve para kazanıp para harcamak olmadığı için bu maceraya atılırken özellikle sizin için nelerin değerli olduğunu, ne gibi alışkanlıklarınız olduğunu ve bugün ki yaşam şeklinizi baştan gözden geçirin.

    StatueofLiberty002[1]Aileniz, arkadaşlarınız sizin için ne kadar önemli. Onlarla geçirdiğiniz vakit günlük yaşamınızın ne kadarını kapsıyor. Sosyal hayat sizin için ne anlam ifade ediyor? Yeniliklere ne kadar açıksınız? Ne tür hobileriniz var?

    Örneğin tanıdığım bir Türk erkek geçmiş yaşamında günün büyük kısmını kahvede geçirirmis. Burdaki yaşam da bunu yerini alacak başka bir aktivite ve arkadaşlar bulamadığı için boş zamanında ne yapacağı onun için ciddi bir problem olmaya başladı.

    Bir arkadaşımın Fransız eşi koşulları çok iyi olduğu halde bu ülkeden nefret edip 2 seneden sonra işlerini ve düzenlerini bırakma pahasına Avrupa’ya geri dönmek istedi. Niye diye kendisine sorduğumda “Bu ülkede dost bulmak imkansız, ilk geldiğimiz gün yandaki evde oturan komşumuz bahçedeki çitin arkasından bize Merhaba deyip sohbete başlamıştı. Bende ne sıcak kanlı kadın diye düşünerek sevinmiştim.Ama iki sene boyunca ne yapatıysam bu ilişki çitin öbür tarafına geçmedi” dedi.

    Bir başka Türk hanım, akşam üstleri örgüsünü alıp arkadaş evlerindeki toplantılara gidemediği için kocasını burda bırakıp Türkiye’ye geri dondu.

    Başta çok önemsiz ve küçük gözüken bu detayların sizin yaşamınız için ne denli önem taşıdığına ancak siz karar verebilirsiniz. Ama bu kararı almadan önce bu detayları kesinlikle düşünmekte fayda olduğunu gelecek senelerde sizlerde göreceksiniz.

    Genelde bu göçe karar verilirken maddi koşulların daha iyi olacağı, yaşam şartlarının çok daha ileri gideceği göz önüne alınmakta. Ama unutmayınki bunun birde ciddi bir psikolojik cephesi var.

    “Nobody” olmaya hazırmısınız?

    Yeni bir ülkeye yerleşmek ve birden bire sizi kimsenin tanımadığı, nerden geldiğinizi bilmediği ve önemsemediği bir ortamda bulmak çarpıcı ve rahatsız edici bir deneyim.

    Her ne kadar yeni gelenler diğer Türklerin yakınında ve desteği ile bir başlangıç yapma şansına sahip olsalarda burdaki Türk grubununda Türkiyede ki gibi olmadığını olamayacağını kısa zamanda farkederler. Zamanla günlük yaşamda bu tür eş dost ilişkilerine vakit bulamadığınızı göreceksiniz. Yavaş yavaş yaşamınız Türkiye’de olmadığı bir biçimde önceden planlanmaya, her saat ve dakikanız hesaplanmaya başlayacak. Ve bu yeni gelenler için çok anlaşılır bir durum olmadığı için tepki ile karşılanmakta.

    ChicagoUSAÇat kapı ziyaretler, uzun ev oturmaları zamanla pek uygulanamayacak lüksler olmaya başlar.

    Sabah 6 da kalkmak zorunda iseniz akşam 10 da yatağa gitmeniz gerektiğini kısa bir sürede anlayacağınız gibi, birkaç denemeden sonra telefon edip haberleşmeden birilerinin kapısında belirmeninde pek akıllıca olmadığını kapıda kaldığınızda yada gittiğiniz evin planları olduğunu gördüğünüzde anlayacaksınızdır. Bu yaşam biçimi değişiklikleri zaman zaman yeni gelenlerle eskiler arasında derin çelişkilere ve kırgınlıklara yol açar. Daha da önemlisi genelde ilk gelindiğinde yardım alınan kişi ile gırtlak gırtlağa gelinir.

    Bunu deneyimlerimle en iyi bilenlerden biri olarak çok düşünüp araştırdım ve sonuçta bunun suçlusunun NoBody Sendromu olduğuna karar verdim. Bu benim yarattığım değil ama benim adını taktiğim bir sendrom. Göçmenlerde çok yaşanan bir duruma takılmış bir isim. Kim bilir bu konuda araştırma yapan, Göçmen Psikolojisi konusu olanlarda buna belki başka bir ad takmışlardır. Tabii bu her Göçmeni vuran bir konuda değil belki ama ben yinede iyi kötü hemen her göçmenin bu sendromu kendi kültür ve geçmişi doğrultusunda yaşadığına inanıyorum.

    Nobody sendromu belli bir yaşta başka bir ülkeye göçüp birden bire kendinizi bulduğunuz durumdur.

    Dedimya bu herkesi ve her koşulu belki tam anlamı ile kapsamaz ama çoğunlukla herkes bir yerinden bir kısmını yaşar.

    “Taş yerinde ağırdır”diye güzel bir ata sözü vardır. Bunun anlamı kişinin doğup büyüdüğü ait olduğu ortamdaki değerinin ne kadar farklı olduğu ile ilgilidir. Öyleki doğal çevremizde ailemiz, senelere dayanan ilişkilerimizde dost ve arkadaşlarımız, iş hayatında bizi uzun uzun inceleme değişik koşullardaki tutumlarımızı gözleme şansı bulmuş iş arkadaşlarımızla bir anlam ifade ederiz.

    Ama ömrünüzün bir yarısında kalkıp göçmen olarak bir yere geliyorsanız birden bütün bu kimlik ve bu kimlikle gelen kolaylıklardan mahrum kalıyorsunuz demektir. Ve göçmenlikte bu sendrom en şiddetli şekilde o ilk bir iki aylık balayı sonrası hissedilmeye başlar. Özellikle de belli bir yaşta ve belli bir konumdan geliyorsanız.

    Öncelikle çok basit şeyleri bile bilmemek koyar insana. Alışverişte kasada parayı öderken o garip makinaları kullanmayı keşfedebilmek, girip bir benzin istasyonundan benzin almak, aksanınızı ve dilinizi anlamayan birine derdinizi anlatabilmek için debelenmek. Hele ve hele ilk adımınızda hazır bir işiniz yada çok geçerli bir mesleğiniz yoksa. Kendi ülkesinde mimar yada mühendis olanların bulaşıkçılık, taksi şoförlüğü yapması yaptıkları bu işlerle kendi ülkelerindeki yaşam standartlarının üstünde bir standartta sağlasalar da derin psikolojik sorunlar yaratabilmektedir.

    Tanıdık bir bakkalın “Ohh merhaba abi” si, çaycının “beyim bir tavşan kanı istermişin”i aslında egoları farkına varmadan besleyen, insanların güven duygularını arttıran küçücük farkedilmeyen katkılar, ama önemli katkılar. Bir işiniz olduğunda iki telefon edip yaptırabilmeniz yada halledebilecek birilerine erişebilmeniz, parasız kalsanız borç alabileceğiniz akrabalar, eş dostun olması yaşamı inanılmaz kolaylaştıran şeylerdir içinde yaşarken farketmesekte. Birden bire bütün bunlardan yoksun kalmak ise tam anlamı ile “No body” olma sendromudur işte.

    Göçmen erkekler bunu çok daha şiddetle yaşarlar kadınlardan. Kadınların zaten çok fazla bir öz güveni ve önemli bir rolü olmayan toplumlardan geldiklerinde bu ülkeyi çok sevip çok çabuk alıştıklarını izlersiniz. Gün be gün kendilerine edinebilecekleri yeri ve rolü ve bunların ne denli kolaylıkla edinilebileceğini gördüklerinde derin bir sevgiyle bu yeni ülkeye bağlanır ve gelen özgürlüğü ve toplumsal rolü benimserler. Oysa erkekler çoğunlukla geride ne olursa olsun kendilerine verilmiş o önem ve statü yerine sıfırdan başlamayı bir türlü kabullenemezler. Çoğu buruklaşır ve bezginleşir yeniden kendilerini kabullendirmek için gereken çaba ve uğraş yerine geçmişte ne olduklarını durup durup vurgulamayı yeğlerler ve çoğu zaman gerideki yaşamın bir uzantısını burdada arayıp dururlar. Gerginlik ve durumu kabullenememe dışarıya da yansıyıp onları sempatik olmaktan uzak ve çevrelerindede çabuk kabulenilemez bir hale getirir.

    Bütün bu dış savaşımın yani sıra o özledikleri saygınlığı bunca ararken evde de saygınlıklarını kaybetmekte olduklarını düşünmeleri normaldir. Eş dış yaşama kendini kolaylıkla uydurmaya başlamış keşfettiği yeni özgürlükler ve rolde eski rolünün dışına evdede çıkmaya çalışmakta, çocuklar ise bu yeni dünyada eski geleneklerin uygulanılmaya çalışılmasına kesinlikle karşı çıkmaktadırlar. Hatta daha da ileri gidip bu kırık dökük konuşan ebeveynin hiçbir şey bilmediklerini düşünüp onlardan utanıyor bile olabilirler. Bütün bu faktörler arasında kişinin kendine ve geleceğe olan güvenini koruyabilmesinin ne kadar zor olduğunu anlayabilirsiniz. Kaybolmamak ve sadece ayakta kalmak değil, daha da ileriye gidebilmek ve başarmak için normalden çok daha büyük bir çaba ve psikolojik olarak ciddi bir şekilde güçlü olmak gerekir.

    Doğal olarak geçen süreçte insanlar bulundukları çevreye alışıp o ilk zamanın Nobody hissini atsalar yada azaltsalarda bazen bu duygu taa dipte bir yerde kalakalır ve derin bir özlem olarak kendini gösterir. Artık o özlem memleket özlemindende öte adı konmasada ordadır ve ne yazıkki birçok kişiyi yaşadığı bu yeni ortamı bir türlü sevememe ve ait olamama şeklinde etkiler.

    Göçmenlik sadece yeni bir yaşama başlamak değil aynı zamanda yep yeni bir insan olarak doğmaya benzer. Buna böyle bakar ve positif bir tutumla bunu eğlenceli bir macera olarak kabul ederseniz ve kendinizi yeniden yepyeni bir insan olarak inşa edip yeni bir çevreye kabul ettirmeyi hedeflerseniz birçok şey daha kolay gelebilir.

    Unutmayın Nobody olmak kolay değil belki ama o Nobody`i bir “Somebody” ye çevirdiğinizde alacağınız hazzı hiçbirşey karşılayamaz..Ve kaç insana kendini geçmiş yanlışlarından uzakta yeniden oluşturma şansı verilir.

    Eğer yanlız gelmiyorsanız ilişkilerinize ne kadar güveniyorsunuz?

    Tamamen değişen bir ortama eğer bir çift yada ana baba olarak geliyorsanız bu yeni yaşamın ilişkilerinizi nasıl etkileyeceğini de göz önünde bulundurmalısınız. Bu yeni yaşamda ilişkinizdeki rol dağılımlarının değişeceğini ve her bireyin bulunulan ortamda farklılaşırken bu değişimlerin ilişkiyi de etkileyeceğini unutmamalısınız.

    Örneğin evil iseniz esiniz sizi evlendiğiniz dönemdeki işiniz, statünüz ve toplumda temsil ettiğiniz yerle tanımış ve o şekilde kabul etmiş demektir. Amerika’ya geldiğinizde büyük ihtimalle ilk bulacağınız işler ülkenizdekiler seviyesinde olmayacak. Dış dünyadaki saygınlığınız ülkenizdeki ile kıyaslanmayacak seviyede olacak artı bilgi ve görgünüzde bu ülkede kendi ülkenize göre son derece kısıtlı ve yetersiz olacak.Eşinizin mesela Mühendis olan size bir benzinci de çalışırken görmesi, Mac Donald’s’da drive-thru’ya girmeyi beceremediğinizi izlemesi nasıl etkileyecek.

    Yada tam tersi, ülkenizde akşam eve geldiğinizde yemeği hazırlamış evi toplamış olan eş burda çalışmaya başlamış ve size burda herkes bu işleri paylaşıyor bu akşam sen niye yemeği yapmıyorsun dediğinde, yada iş yerinden kızlarla girls night out’a gidiyorum ben bu akşam dediğinde ilişkiniz nasıl etkilenecek?

    kidsUSATurkMahmut ve Rusanla tanışalı nerdeyse 12 yıl olmuş.O Ohio’nun soğuk bir kışında gittiğimiz bir restauranda çalışan Türkler olduğunu duyup tanışmıştık. Mahmut upuzun ip ince bir oğlancık. Oğlancık dediğime bakmayın gene 20 lerin sonlarında 30’ların başlarında bir yerde. Ama öyle temiz öyle dümdüz bir insanki daha ilk günden onun o kendine mahsus yürüyüşü ile gülüşüne vuruluyorsunuz. Zaman içinde pek çok şeyi paylaştık. Ne zaman birşeyde yardıma ihtyacım olsa hemen ne yapar yapar o çalıştığı üç işi falan bir şekilde iptal eder hemen yanımızda biter. Rusan ise oldukça göstrisli bir kızcağız sarısın mavi gözlü fıkır fıkır. Birde oğulları var. O zamanlar 3-4 yaşlarındaydı tabii. Ele avuca sığmayan ve zaman zaman beni deli edip “Yahu çocuklar biraz ingilizceniz düzelsinde sizi bir “ana baba” okuluna yollayalım” dedirten cinsten.

    Aslında kötü bir çocuk değil, ama kendileri daha çocuk olan ana babanın gerçekten düzensiz ve kötü yönlendirmesi ile şaşkın ne yapacağını bilmez bir oğlan. Amerika’ya Greencard lottary ile gelmişler. Nasıl bir cesarettir bilinmez; dil bilmeden, geçerli bir diploma olmadan daha yaşadıkları şehirden dışarı çıkmamışken bir şekilde çıkan bu imkana kısmettir deyip atlamışlar. Önceleri gelir gelmez kimseleri bilmedikleri için bir iki defa yer değiştirmişler. Birilerinin verdiği bir isim, öylesine verilmiş bir telefon numarası ne bulurlarsa değerlendirmişler. Önce güneyde bir eyalette bir Türk’ün garaj üstündeki tek odalı misafir hanesinde yaşayıp onun fuar işlerinde çalışmış Mahmut, Rusan da evin temizliğine bakmış karın tokluğuna. Sonra bakmışlar bu böyle sürüp gidecek ve para pul göremeyecekler Ohio’da buldukları başka ahbab tavsiyesi ile yüklenip buraya taşınmışlar.

    Müdürü Türk olan bu restaurandda bir iş, bir diğer Türk restaurantta gece işi ve zamanla edinilen eş dostun evlerinde tamirat. Mahmut ben onu bildim bileli 3 iste birden çalışır hep. Önceleri haftada bir bütün mektuplarını toplar getirirdi bakar ayıklardık beraber faturaları ve junk mailleri.Sonraları ikide bir kavga eder olduk, onu sıkıştırır daha ne kadar bu asgari ücretli işlerde kendini öldüreceğini sorardım.. İngilizce kursuna gitmesi, bir sanat edinmesi gerektiğini söyledikçe boynunu kırar “Ama vakitmi varki” derdi. Bir türlü ona anlatamamıştım vakti yaratırsa 3 iste yaptığı parayı bir iste kazanacak bir sanat edinirse geleceği olabileceğini. Rusan ise daha becerikli idi. Belki ilkokul mezunu bile değildi ama ingilizcesini televizyon izleyerek ilerletmiş daha sonrada ona ayarladığımız bir kilisenin bedava kurslarını kaçırmadan takip etmişti.

    İşte o noktadan sonra anlaşmazlıkları günden güne arttı ve bana kadar yansımaya başladı. Rusan artık gezmek dolaşmak istiyordu oysa Mahmut akşam eve geldiğinde gece yarısı tekrar gideceği ikinci işinden önce ancak yemek ve uyumak için zaman buluyordu. Rusan artık Mahmud’u beyenmiyor onu devamlı ilgisiz olmakla suçluyordu. Sonunda Mahmut çareyi onada iş ayarlamak ve araba kullanmayı öğretmekte buldu. Artık ikişide restaurantta çalışıyorlardı ama farklı saatlerde çünki evde bir çocuk vardı ve çocuğa baktırmak büyük masraf olacaktı. Geçen yıllar içinde adım adım uzaklaşmalarını izledik. Mahmud internete merak sarmış ve her nasılsa birden bire Türkiye’den Amerikaya gelmeye çalışan hatunların hücumuna uğramış ama sanırım bu durum Rusan’ın onu devamlayan horlayan tutumu içinde tam bir çıkış olmuştu.

    Rusan ise kendi gücü ile sarhoş durumdaydı artık öncelikle kazandığı paradan beş kuruş eve vermeyeceğini ilan ederek başladı. Bu aralarında epey bir tatsızlık yarattıysada Mahmut sonunda ellememeye başladı. Ardından Rusan elden düşme eski arabasını beğenmemeye illa Mahmud’un aldığı yeni arabadan istemeye başladı. Böylece kapıları önünde iki yeni Buick ve tabii olabildiğince yüksek faizli iki araba ödemeleri oldu. Buda Mahmud’un dahada çok çalışması demekti.

    Biz taşındıktan sonra çok fazla takip edemedik gelişmeleri ama Rusan’ın peşpeşe trafik kazaları Mahmud’un durmadan artan iş sayısı bu aradada okula başlayan oğlanın iyiden iyiye bozulan davranış biçimi ve büyük ihtimalle psikolojisine ilişkin bölük pörcük haberler geldi gitti. Bir müddet sonra boşandıklarını öğrendik. Boşanma kağıt üstünde olmuş ama hala bağlantıları kopmamıştı..İlişkileri ne seninle ne sensiz bir durumdaydı. Ne başka birileri ile yapabiliyorlar ne de bir araya gelebiliyorlardı. California’ya geldikten sonra Mahmut’tan bir telefon aldık gelip buraları görmek istiyordu.

    Buyur ettik. Çıka geldiğinde gene aynı uzun oğlancıktı daha da zayıflamış tam bir karikatür olmuştu. İnternetteki Türk kız arkadaşlarını anlattı hepsi buralara gelmek istiyordu. Ama Mahmut’ta aptal değildi. Türkiye’ye gidip tanıştığı pek hocbeş ettikleri birine Amerika’ya dönüşte “Ben sensiz yapamayacağım Türkiyeye geri geleceğim senin için” demiş ve ortalık karışmıştı. Kız ailesinin evlenmelerine izin vermeyeceğini kendisinin üniversite onun ise ilk okul mezunu olduğunu söylemeye başlamıştı. Mahmut buna iyi bozulmuştu. “Burda beraber olmaya gelince iyi oluyor ilişkide Türkiyede olmuyor ne işse” deyip deyip gülüyordu.

    Bu arada Rusan`a da ineternette chat öğretmiş böylece onunda yakasından düşeceğini ummuştu. Şimdi ise Rusan’ın ikide bir Amerika içinde ve Türkiye’de birilerine ziyaretlere gitmesi yüzlerce dolarlık telefon kartları kullanıp bu adamlarla konuşmasına çok bozuluyordu.

    Artık Ohio’da kalmak istemediğini California’ya gelip yeni bir hayat kurmak niyetinde olduğunu söylediğinde açıkçası sevindim. Onun gibi bir eski dostun yakında olması her zaman içi hoş birşeydi. Üstelik beni bir köşede yakalayıp “Ben elektrikçi olmaya karar verdim olmasa okula da gideriz ama o lisansı alacam” dediğinde üstünden 12 senede geçmiş olsa böyle bir karar verdiği için gurur duydum onla. Şimdi bu dosta yeni bir başlangıçta yardım ederken bir yandanda düşünüyorum. Eğer hiç gelmeselerdi bugün Türkiye’de büyük ihtimalle beraber iyi bir evlilikleri olacaktı. Acaba öyle dahamı iyi olurdu?

    Çocuklar ise başlı başına bir konu. Ne yazıkki en çok sorun yaşanan cephelerden biri de yeni göçmenler için çocuklar. Özellikle geldiğinizde yanınızda okul çağında çocuğunuz varsa ciddi çelişkiler yaşamaya hazır olun.

    Çocukların ülkeye alışmaları büyüklere göre kolay oluyor. Yaş ne kadar küçükse sorunda daha azalıyor gibi. Okula ilk başladıklarında dil problem ile karşılaşmanın yanında birde kendilerini kabul etirme sorunu yaşıyorlar.

    Üstelik eğer yakından izlerseniz çocukların dünyasının büyüklerinkinden çok daha vahşi ve acımasız olduğunu görürsünüz. Kendilerinden olmayan, tanımadıklarını aralarına almadıkları gibi onlara karşı çok saldırgan davranışlarda gösteriyorlar.

    Bu durumda çocuklar genelde kendileri gibi gurup dışında kalanları arkadaş olarak seçme eğlemine giriyorlar. Ne varki bu dışlananlar bir çok zaman problemli, hatta tehlikeli olanlar olabiliyor. Bu şekilde gang çetelerine katılan, yada uyuşturucu ve hap alışkanlıkları edinen pek çok yeni göçmen çocuk görmek mümkün.

    Diğer bir problemde gün be gün çocuklar kendilerine çıkış bulup uyum sağladıkça, ev yaşamları ile çelişkeye düşmeleri. Onlar okulda sokakta artık Amerikalı olarak kabul edilmeye başladıklarında evde ailelerinin tamamen başka bir kültürü empoze etmeleri çatışmalara ve kopmalara neden oluyor.

    Ana babalarından utanan onların okula gelmesini istemeyen çocuklar, arkadaşlarını evlerine davet etmek istemeyenler gibi pek çok durum gördüm. Ve adım adım bu farklılık büyüdükçe aile ile çocuklar arasında ciddi uçurumlar oluşuyor. Özellikle kendi kültürünü korumak isteyen ebeveyn ile artık kendini bu ülkenin bir ferdi olarak hissetmek isteyen ve bu konuda bazen aşırıya kaçan gençlerin sürtüşmelerine pek çok örnek verilebilir.

    İşte gelmeden düşünmeniz ve hesaplamanız gereken psikolojik etkenlerden bir kaç örnek. Bunlar herkes için illa olacak şeyler değil belki ama ne yazıkki pek çoğumuz gelmeden önce işin bu yanını hiç düşünmediğimiz ve bilmediğimiz için sorunları ve sorun olabilecekleri baştan tesbit etme şansımız olmadı.


  • Merhabalar,

    Benim arac kiralam icin bir sorum olacakti. Netten baktigimda secimlerde US citizen/live in US secenekleri var ve bunlara fiyat neredeyse %50 daha ucuz.
    Permament residence olarak bizde bunlardan yararlanabiliyor muyuz?
    Yoksa yuksek fiyatli olani mi oduyoruz?

    Tesekkurelr

  • ⭐⭐

    Green Card lı birinin Amerika da Türkiye'den aldığı ehliyet ortalama ne kadar geçerli oluyor.? Turist vizesi ile gidince ehliyet bir süre geçerli ama adamlar bizi orada yaşıyor farz ediyor. Yani ilk girişten sonra süre başlıyorsa bir sene sonra tekrar gidince ehliyet geçerliliği bitmiş mi oluyor.?


Benzer Başlıklar

Forum kurallarına uymayan veya forum düzenine aykırı davranan üyeler uyarılmadan forumdan çıkarılabilirler. Özellikle gereksiz yeni başlık oluşturacakların dikkatine!

114
Çevrimiçi

39.8k
Kullanıcı

5.7k
Konu

418.1k
İleti


| | | |

Powered by NodeBB | Copyright © 2023 Yesilkart Forum