Türkiye’nin asıl sorunu çok daha derinlerde yatıyor. Köklerinde, temelinde, konumunda, tarihinde... Osmanlı’dan miras alınan cahil ve fakir halkın kılığını değiştirip medeni, elit vatandaşlar gibi düşünmesini, davranmasını beklemesinde. Miras kalan harabeyi kalburüstü tamir edip yepyeni bir ülke yarattık denmesinde. Ama halbuki ortaya çıkan eser; son derece kusurlu, derme çatma bir ülkedir. Ve işte, tüm sorunlar, bu derme çatma harabelerin üzerinde yükselen ülkenin, eski İmparatorluk kullarıyla yeni Cumhuriyet vatandaşlarının bitmek bilmeyen çatışmasındadır. Doğu’yla Batı’nın, eskiyle yeninin, İmparatorlukla Cumhuriyetin, laiklikle dinin çatışmasıdır bu. Hangi tarafa ait olduğunu bilemeden, karar veremeden, sürekli bu uçlar arasında bir oraya bir buraya sallanan, kendi kısır döngüsüne hapsolmuş bir ülkedir Türkiye. Geleceği, geçmişi tarafından zincirlenmiştir. Kaderi, Ortadoğu bataklığı tarafından lanetlenmiştir.
Yukarıdaki videolarda da görebileceğiniz üzere Türkiye gelişmemekte direten, Ortadoğu bataklığına saplanıp kalmış bir ülke. Tekrar bir devrim olmadan ve bu devrim halk tarafından getirilip, halk tarafından içselleştirilmeden aksini beklemek kanımca mümkün değil.
Edit:
Yukarida anlattiklarimi kusursuz bir narratifle sunan, ozetleyen ve gelecek projeksiyonu yapan bir kult belgesel. Turkiye’nin onceki yuz yilini ve onundeki yuz yillari mukemmel bir sekilde aktaran, mutlaka izlenmesi gereken bir basyapit.