Üyelik oluşturma ve foruma giriş konusunda sorun yaşayan üyelerimiz [email protected] adresine email gönderebilirler!

  • @yayem burda konusulan konuları 3 gun sonra vıdeolastırıp koyuyor.Bılmedıgımız hıcbır sey soylemıyor.Ben tavsıye etmıyorum.


  • @yayem bekleme yapma ticariii bekleme yapma 😜 😅


  • ...............


  • @usanyc bende aynı durumda beklemedeyim.


  • Evrak onayı gelenlerin, gelmeyenlere göre daha fazla sansı var..


  • Merhaba arkadaşlar,
    Aşağıda geçen olaylar DV2020 sürecinde yaşanmış ve tamamen gerçek hikayeler serisidir, eksiği olabilir ama fazlası yoktur. ©2020 All Rights Reserved 🙂

    Chapter 1: AMERİKA HAYALLERİ
    DV2020 sürecine, 5 Kasım 2018'de çektirdiğim uygun bir fotoğraf ile fiili olarak başlamıştım. 6 Kasım 2018 TSİ gece saat 01:30 - 02:00 arasında da başvurumu gerçekleştirmiştim. Gel zaman git zaman, takvimler 7 Mayıs 2019 tarihini gösterdiğinde "green card çekilişi açıklandı" haberiyle birlikte durumumu kontrol etmeye çalışsam da, yaşanan yoğunluk nedeniyle ancak 9 Mayıs 2020 akşamı öğrenebilmiştim. Kazandığımı öğrendiğim anda "yarın iş var" diyerek uyuyup ilerleyen günlerde artık bir taraftan ABD hayalleri, diğer taraftan da yapılması gerekenleri öğrenmekle zaman geçerken, Mayıs 2019'da doldurmaya başladığım DS-260 formunu (birçok adres değiştirdiğim için) ince eleyip sık dokuyarak ancak 20 Temmuz 2019 günü submit edebilmiştim. Bu tarih aynı zamanda bu değerli foruma üye olduğum gündü.

    Chapter 2: "HERŞEY YOLUNDAYSA BİR SORUN VARDIR"
    Zaman ilerliyor, yavaştan evrak onayları, mülakat tarihleri alanlar oldukça vuslatın yakın olduğu duygusu hasıl oluyor, heyecanlanıyordum. Forum'da, Amerika'da yaşanacak eyaletlerin yanı sıra ne işler yapabileceğimizi konuştuğumuz, gerçek hayatta hiç görüşmediğim arkadaşlarım olageliyordu. Nihayet, 16 Ekim 2019 günü KCC'den bana da evrak talep e-maili gelmişti. Zaman daralıyor (!) diye düşünürken, case numarasına göre herkes gibi ben de hesap kitap yapıp mülakat sıramın Nisan ya da en geç Mayıs gibi geleceğini öngörüyordum. Zira açıklanan Visa Bulletin'ler harika bir şekilde ilerliyordu. 22k'da biri olarak, son açıklanan vize bülteninin 14k'dan 21k'ya zıplaması ve 3 Mart 2020 tarihinde bana yollanan evrak onay e-mailinin sebep olduğu 'her şey yolunda bilinçaltı sentezleri' beynime adeta her saniye "Mayıs 2020'de Amerika'dasın" telkinleri gönderiyor, adrenalin ve dopamin salgı frekansımı maksimuma çıkararak beni iyiden iyiye germeye, sevindirmeye ve heyecanlanmaya neden oluyordu. Çünkü 22k için gelecek bültende EU Bölgesi'nden sadece 1k bile artış olsa (ki bu kadar az bir sayının DV tarihinde vaki bile olmaması, tahminlerin en az 5k olmasından dolayı, vs.) sıra kesin bendeydi ve hemen mülakat sırasında gerekecek maddi, manevi, medeni, hukuki, idari, kırtasi ne varsa hazırlamalıydım.

    Chapter 3: "ŞOK VİZE BÜLTENİ, KORONAVİRÜS YASAKLARI"
    Buraya kadar kusursuza yakın işleyen sürece ilk nazar Mayıs 2020'de mülakata girecek olanların cut off 'unu belirleyen Mart 2020'de açıklanan bültenle değdi, bülten adeta DV tarihine ihanet edercesine sadece artı 0.2k açıklanmıştı. Bu şoku atlatmaya çalışan DV2020liler, bunun aslında KCC'nin yeni bir sistem denediği için (ki gerçekten öyle bir şeyler yapılamaya çalışılıyordu) mantıklandırmaya çalışsalar da aslında bu tarih bir milattı, kara günlerin miladı... İşte tam da bugünlerde Koronavirüsgillerin en tehlikeli üyelerinden Covid-19, dünyayı tamamen etkisi altına almak için çıktığı bu lanetli yola, dünyanın en doğusundan; Uzak Doğu'dan yola çıkmıştı bile, duyulana kadar seri bir şekilde çoktan Orta Doğu, Avrasya, Doğu Avrupa, Kuzey Avrupa ve nihayet okyanusu geçerek Kuzey Amerika'ya kadar ulaşmış, dünyayı resmen bir kaos ortamına dönüştürmüştü. Çok geçmeden ülkelerin hükümetleri tedbir olarak bütün sınırlarını kapatmaya başlamıştı. Vakalar ve ölümler her geçen gün hızla artmaktaydı. İtalya ve İspanya'daki vakalar ve ünlü medyaların her köşede günlerce bekleyen ceset görüntüleri servis etmeleri, dünyayı adeta süper saçma Hollywood korku filmlerine döndürmüştü. Yani kimse ne olmakta olduğunu anlamasa da korkuyordu. Gezegenimiz modern tarihin en büyük krizlerinden birine bodoslama bir şekilde girmiş, kimse olayların nereye varacağını tahmin bile edemiyordu. Alışılagelmiş sosyo-ekonomik trend bir anda durmuş, piyasalar da buna aynı şekilde olumsuz karşılık vermeye başlamıştı. Çok geçmeden bütün ülkelerde bırakın şehirlerarası seyahat yasaklarını, sokağa bile çıkma yasakları getirilmişti. Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar bir bir tedbir kararları açıklıyor; eczanelerde yıllarca kullanılmayan kolonya damacanaları, altın gibi değerlenmeye başlıyor, alışveriş sitelerinde yıllarca 20-30 TL olan 5lt'lik el dezenfektanlarının fiyatı birkaç günde 250-500 TL'ye peynir ekmek gibi satılmaya başlıyordu. Aynı şekilde plastik eldiven ve kimsenin takmasını bile bilmediği basit yüz maskeleri karaborsaya düşmüş, yüzde 500-700 zamlı satılmaya başlamıştı. Ülke ve Dünya genelinde fiyatı artmayan tek şey, belki de krizin ulusal sosyal medya ikonu olan "luppo" idi. Dezenfektan ve maske bulunamazken, fiyatları 300-500 yükselirken, tabi ki hükümet de boş durmuyor, vatandaşı için gerekli bütün önlemleri alıyordu (!) Bilmem kaç ülkeye bilmem kaç gross ton korona ile mücadele malzemeleri gönderiyordu, ama bizim sağlığımız için. TC Vatandaşı maske bulup takamıyordu ama tonlarca malzeme boş beleş dünyaya dağıtılıyordu ama olsundu, vatandaşın sağlığı her şeyden önemliydi sonuçta...


  • Chapter 4: "TRUMP, EXECUTIVE ORDER"
    Evet. İşte, DV2020 talihsiz talihlileri, pasaportta vizenin yapıştırılacağı yaprak ile vize kağıdı arasına giren ve bu yüzden bir türlü yapıştırılamayan Amerika Vizesi için bu kapkara bulutun dağılmasını beklerken, dünyanın en güçlü ülkesinin en saçmasalak başkanı, göçmen düşmanı, ırkçı, dengesiz, egoist Donald Trump; ülkemizdeki KHK'lara eşdeğer apar topar bir karar alarak, 22 Nisan 2020 gecesi 60 günlük süre ile ABD'ye olan girişleri iptal ettiğini PP-10014 ile ilan ediyordu. Bu karar haberi, dünyanın içinde bulunduğu kaotik durum da dikkate alındığında geniş çapta bir infiale yol açmamıştı. Executive Order (EO) olarak yayımlanan bildirinin bizzat Trump'ın ifadeleri ile kabaca tercümesi (google) ve özeti şu şekilde idi: "22 Nisan 2020 tarihli 10014 Sayılı Bildiride (2019 Yeni Koronavirüs Salgını Sonrası Ekonomik İyileşme Sırasında Birleşik Devletler İşgücü Piyasasına Risk Gösteren Göçmenlerin Girişinin Askıya Alınması), ABD'nin müdahale olmaksızın potansiyel olarak uzun süreli bir durumla karşı karşıya olduğunu belirledim; işgücü arzının işgücü talebini geçmesi halinde sürekli yüksek işsizlikle ekonomik iyileşme. Sonuç olarak, 60 gün süreyle, bazı istisnalar dışında, göçmen olarak yabancıların girişini askıya aldım. Daha önce de belirttiğim gibi, yasal daimî ikamet edenler, göçmen vizeleri ile kabul edildikten sonra, ekonominin herhangi bir sektöründeki hemen hemen her iş için hemen rekabet etmelerine olanak tanıyan "açık piyasa" istihdam izin belgeleri alıyorlar. 60 günün Amerika Birleşik Devletleri işgücü piyasası için yetersiz bir süre olduğu, yeniden dengelenmesi için kısmi sosyal mesafe önlemleriyle hala durduğu ve işsiz Amerikalıları kıt işler için rekabet tehdidinden yeni yasalardan korumak için yeterli alternatif yolların bulunmayışı göz önüne alındığında daimî ikamet edenler, Bildiri 10014'te mevcut olan hususlar kalır."

    Chapter 5: "TAKTİK MAKTİK YOK"
    Bu noktadan sonra, DV2020 Türkiye telegram grubunda adeta beyin fırtınaları esmeye başlıyordu. Sürecin tıngır mıngır işlediği daha önceki DV süreçlerinde olmayan bu anında iletişim ihtiyacı nedeniyle Yeşil Kart Forum, telegram grubu karşısında ikinci plana düşüyordu. Anlık soru-yanıt-öneri şeklinde kullanılabilen bu uygulama adeta biçilmiş bir kaftan gibiydi, çünkü kaybedilecek bir dakika bile yoktu. Herkesin aklında kara kara düşünceler, endişeler, umutsuzluklar... GC talihlisi olunması nedeniyle her kişinin, her ailenin kendi özel sıkıntılarının yanında şimdi de böyle büyük bir sıkıntı çıkmıştı. 2020 yılının kendisinin herkesle, her şeyle bir derdi vardı ve DV2020'ye de bunu reva görmüştü anlaşılan. PP-10014 kararına, Amerikan göçmen avukatları birliği (AILA) gibi bazı kurumlar tarafından itiraz edilmesine rağmen, ABD Başkanı Barrack Obama tarafından atanmış dönemin Washington DC Federal Bölge Mahkemesi Yargıcı Amit P. Mehta tarafından, EO kararın sadece DV2020 talihlilerine yönelik olmadığı ve sağlanan imtiyazlarını kısa vadede tehlikeye atmadığı gerekçesiyle dava reddedilerek tek celsede düşürülüyordu. Yalnız akıllarda kalan ve bir türlü netleşemeyen en büyük anlaşılmaz noktalardan biri girişlerin neden yasaklandığı değil, bunun sadece sınırlı süreli bir giriş yasağı olmasına rağmen vize basımının neden durduğuydu. PP-10014'te böyle bir yasak var mıydı? Hem yasağın bitmesine kalan günler azalıyor, hem de DV2020 vize basımı için son gün olan ilgili yılın mali yılsonu yani 30 Eylül (2020) yaklaşıyordu. DV2020 talihlileri 60 günlük yasağı içlerinde tam olarak kabullenemese de yakında bu belirsizlik bitecek ve her şey kaldığı yerden tekrar devam edecek diye umut ve dua ederek nihayet yasağın sonu günü olan 22 Haziran 2020 günü tribünlerdeki yerlerini alıp endişe, korku, heyecan ve merakla beklemekteydiler. Artık taktiklerin, tatbiklerin, beyin fırtınalarının yerini sadece dualar ve temenniler almıştı, finger crossed... Sadece bu bekleyiş bile o kadar yıpratıcıydı ki, bunu anlatan en güzel serzenişlerden bir tanesi yesilkartforum.com'da aynen şu şekilde yazılmıştı: "Amerika’daki yetkililer okuyorsa burasini, okuyupta bahsetmiyorsa üstüne, vicdanları kalmamıştır. İnsanlar hayatina yön veremiyor yön!" (22 Haz 2020 12:58, mkonca)

    Chapter 6: "THE DEADLINE WILL NOT BE EXTENDED"
    Beklentiler yine de sürecin devamına yönelikti lakin talihliler biliyordu ki, bu dengesiz sarı çıyan işleri tekrar berbat edebilir ve bu kez geri dönüşü olmayan mağduriyetlere ve hayal kırıklıklarına neden olabilirdi. Velakin genel kanı, 330 milyonluk ülkenin başkanının seçim öncesi son rodeosunu yaptığı ve artık bu gibi basit şeylerle uğraşmayacağı yönündeydi. Hem yasağın süresini uzatacak olsa durup durup da son günde mi uzatırdı, olamazdı öyle bir şey (!) Ama oldu. Evet, Donald Trump 22 Nisan 2020'de başlattığı 60 günlük yasağın son günü olan 22 Haziran 2020 günü, bütün iyimser tahminlerin, yapılan hesap kitapların, kurulan hayallerin, seçilen eyaletlerin, atlas okyanusunun ve kot pantelonların içinden geçerek, yasağın bitimine birkaç saat kala (30 günlük tekrar değerlendirme periyotlarıyla birlikte, fakat hiçbir zaman tekrar değerlendirilmeyerek) aynı yasağı 90 gün daha uzattı 😞 Bu demek oluyordu ki 90 gün sonrası 22 Eylül 2020 idi ve bir şeyler olmazsa süreç bitmişti.net. KCC sadece "selam" yazılan e-maillere bile sürekli "the deadline will not be extended" ibaresini yazarak geri gönderiyordu. Trump, başkanlık yetkilerini kullanarak ve pandemi rüzgarını da arkasına alarak süreci sabote etmeyi aklına koymuştu bir kere. Yapılan onca hazırlıklar, kurulan onca rüyaların maalesef sonu gelmişti. Artık süreçte herkes aynı durumdaydı, bıçak gibi kesilen süreçte özellikle mülakata ramak kala iptal edilen 14-21k arası talihliler tam anlamıyla direkten döndükleri için mağduriyetleri üzüntüleri tarif edilemez bir haldeydi. Hatta ve hatta vizesini almış ama halen ABD'ye giriş yapmamış kişiler bile vardı, bunlar da tabiri caizse VAR kararıyla 5 dakika sonra iptal edilen gole benziyordu. Daha evrak onayı bile almayan onlarca insan umutsuzca sürece kendi noktasını koymuştu. Yani herkesin morali sıfır, sıfır, sıfırdı ama bu anda bile süreç halen arapsaçına dönmemişti. Bu ahval ve şerait içinde yapılabilecek ne var diye düşünürken, hayaller ülkesi Amerika nasıl olur da bizi görmezden gelirdi? Kime sorulsa "Amerika hakkınızı yemez, bir yol bulunur" diyordu, bizim durumumuzdan (hatta kendi durumundan bile) haberi olmayan göçmen ya da vatandaş Amerikalılar. Telegram grubundan kısmen de olsa organize olunup Beyaz Saray'dan yanıt alabilmek için imza kampanyası mı başlatılmadı, Twitter'dan First Lady'ye ve/veya kızına feryatlar mı edilmedi... Hakkımızı savunacak ve bu durumun büyük bir haksızlık olduğunu duyuracak biri, bir şey ya da bir güç lazımdı. Bu işi ancak mahkeme çözerdi fakat bu işlerden DV2020 talihlileri ne anlardı ki? Çok geçmeden AILA bu yasaklar için ikinci kez kolları sıvamaya karar vermişti. Yine tam da bu sıralarda, bir göçmen avukatı olan Baxter Law Office'ten Charles Kuck ile iletişime geçildiğinde Temmuz 2020 yeni başlıyordu. Bu avukatın 1 Temmuz 2020'de attığı bu tweet bir umut kıvılcımı olabilirdi belki de: "For all the #DVLottery applicants whose lives have been disrupted by the Trump Proclamation--Have just a little more patience. A number of lawyers and legal entities, are gearing up the litigation. This Proclamation is vulnerable and you have many people fighting for you!" (Trump Bildirisi nedeniyle hayatları sekteye uğrayan tüm #DVLottery başvuru sahipleri, biraz daha sabırlı olun. Davayı bir dizi avukat ve tüzel kişi hazırlıyor. Bu bildiri savunmasız ve sizin için savaşan birçok insan var.) (@ckuck tarafından, 1 Temmuz 2020)


  • Chapter 7: "HERŞEY DEZENFORMASYON, HİKAYELER BİLE"
    İşte bu tweet; günlerdir, haftalardır hatta aylardır alınan en güzel haberdi. Sonunda biri çıkmış ve bir avuç göçmen adayı insanın sesini duymuştu. Avukat Charles Kuck açacağı davada, DV2020 talihlilerinin hakkını ABD Başkanı Donald Trump'a, ABD Dış İşleri Bakanı Mike Pompeo'ya ve ADB Dış İşleri Bakanlığı'na karşı savunacaktı. Avukattan gelen bilgilerin ilk günlerde (sanırım) şeffaf olmadığı için ya da yeterince iyi anlaşılamadığı için ya da daha başka sebeplerle, davaya katılacak kişilerin DV2020 sürecine, bulundukları noktadan geri dönüşü büyük zararlara, mağduriyetlere ve hayal kırıklıklarına yol açacak kişilerden, yani etkileyici hikayesi olanlardan seçilmesi gerektiğini, bunun da mahkemede yargıcı ikna etmede büyük bir rol oynayacağı şeklinde aktarılmıştı. Charles Kuck ve ekibi, mağduriyeti 4 ayrı kategoriye ayırmıştı. Bunların içinde özellikle Level1 (Mülakat tarihi alıp günler kala iptal edilenler) Charles'ın bahsettiği gruptu. İşte bu yüzden, telegram grubunda ve forumda avukatın "Level"lara ayırdığı yasaktan etkilenenler kategorisinde bulmanın en zor olduğu Level1 mağdurları için Türkiye, Rusya ve bazı Arap ülkelerinin telegram gruplarının yanı sıra, Twitter'dan ve büyük göçmen forumlarından harıl harıl Level1 mağdurları hikayeleri araştırılmaya başlandı. Bu süre sadece birkaç gündü ve yeterli sayıda hikaye bulunması gerekiyordu. Bu son şanstı, bu dava kazanılırsa davacı olan-olmayan herkes yararlanacaktı (!) Bu yüzden bendeniz de dahil gruptan birçok kişi, hikayesi güçlü olanları davaya adını yazdırması için adeta yalvarırcasına ikna etmeye, diğer yandan da çevirileri için onlara yardım etmeye çalışıyordu. İkna etmeye çalışıyordu çünkü kimse adının davaya karışmasını ya da bilgilerinin açığa çıkmasını (!) istemiyordu, zaten birileri hikayesini vs. yazar, biz de aradan yolumuzu buluruz düşüncesiyle hareket eden hiç kimseden ses çıkmıyordu. Davacı listesinin tamamlanacağı gece (nerden esti bilmiyorum), yeterince hikaye bulunup bulunmadığı hakkında kimseden bir bilgi alamayınca, bir e-mail ile Charles'a yeterli sayıda davacı olup olmadığını, bulamadılarsa benim de hazırladığım hikayem olduğunu ve isterlerse gönderebileceğimi söyledim. Ofisten anında dönüş yapan Daniella, hikayem hazırsa hemen göndermemi söyledi. Aslında ne yazılmış bir şey vardı ne de etkileyici bir hikayem. Aldığım o e-mailden sonra hazırda bir bilgisayar olmadığı için telefonla hemen bir şeyler yazmaya başlamıştım. Zaman zaman telefon klavyesinin azizliğine uğrasam da 15 dakika içinde ortaya yarısı hayal ürünü olan bir yazı çıkmıştı. Kurmaca ya da geçek, sonuçları ne olacaksa olsun fark etmezdi bu saatten sonra. Hemen göndermiştim, 5 dakika sonra Daniella'dan "great content, thank you" mesajı gelmişti. Gelecek günlerde, sadece etkileyici hikayesi olanların davaya katılabileceği bilgisinin eksik, yalan ya da yanlış anlamadan kaynaklı bir durum olduğu öğrenilince telegram grubunda bazı özel güncellemeler olacaktı...

    Chapter 8: "VİZEMİZİ VERİN"
    Hayatımda ilk kez bir davaya katılmıştım, yaşadığım ülkenin bile mahkeme ve dava süreçlerini bilmiyordum, kaldı ki Amerika Birleşik Devletleri... Aklıma hep filmlerde gördüğüm gibi bir mahkeme olacağı geliyordu, davada dinlenen tanıklar, mağdurlar ve anlattığı hikayeler. Bakışlarıyla beyin okuyan avukatlar, savcılar, yargıçlar. Ya bana hikayemi tekrar anlattırırlarsa? Evet, hikayemde bazı filmlerden alıntılar olabilirdi. Ama ilerleyen günlere doğru bazı kısımları hayal ürünü de olsa, sürekli tekrar ettiğim için sanırım sanki gerçekten de öyle bir hikayem varmış gibi hissetmeye başlamıştım. Her neyse, bu dava da yine Washington DC'deki ilk AILA davasını düşüren Yargıç Mehta tarafından görülüyordu. Charles bu davayı açarken ya da açtıktan sonra farklı avukatlar tarafından (benim bildiğim) en az 5 tane daha aynı amaçlı dava açılmıştı, bu yüzden Yargıç Mehta bu davaları birleştirmiş, bütün avukatlar bir nevi bizi savunmak için aynı davada bulunuyorlardı. Günler geçiyor dava süreci hiç de düşündüğüm gibi işlemiyordu, davacıların davaya dosyaların arasında varsayılan isimleri dışında bir katılımı olmuyor, online bir şekilde karşılıklı taraflar itirazlarını sunuyordu. Hükümet avukatları (özellikle pepelek denilen güzel insan), hükümetin savunulacak bir yanı olmadığının bilincinde olduğundan mahkemede hiçbir varlık gösteremiyorlardı. Duruşmaları sesli olarak gruptan bazı güzel insanların sayesinde an be an takip edebiliyorduk. Mehta, hükümet avukatlarının çalışmadıkları yerlerden mantıklı ve zekice sorular sorarak hem bizim inancımızı pekiştiriyordu hem de avukatları sıkıştırıyordu. O kadar ki, hükümet avukatları bazı sorulara sadece "bir fikrim yok, ya da bilmiyorum" şeklinde cevap veriyorlardı. Günler geçmeye devam ediyor, deadline yaklaştıkça yaklaşıyor, tek kurtuluşun deadline'ın uzaması fikri kuvvetleniyordu, yoksa nasıl yetiştirilecekti bu kadar vize? Talihlilerin tutacak tek dalı, adaletin tecelli etmesiydi. Karar günü bir türlü gelmek bilmiyor, hepimiz daha fazla bekleyebilmek için birbirimize bol bol sabır diliyorduk. Güzel bir karar çıkacağını düşünüyorduk, hemfikirdik. Çünkü Mehta bizden yana olduğunun sinyallerini veriyordu iki lafının birinde. Belki de önümüzdeki bütün yasakları kaldıracaktı Mehta, sonra onun isminin dövmelerini yaptıracaktık bi yerlerimize. Son duruşmada, yargıcın en kısa sürede karar vereceğini açıklaması, heyecanımızı ve stresimizi doruğa çıkarmıştı. Bu en kısa süre olsa olsa ne kadar uzun olabilirdi ki? O gün, ertesi gün?

    Chapter 9: "BURSA'DAN GOL HABERİ VAR"
    Aylarca açılmasını, haftalarca sonucunu beklediğimiz davada karar nihayet 5 Eylül 2020 tarihinde (TSİ) 00.30 sularında açıklandı. Karar tam 85 sayfa ve o kadar karışıktı ki avukatlar bile kaç günde ancak çözebildi. Hiçbir şey beklendiği gibi değildi. Mehta, çıkan kararın nihai olmadığını, Dış İşleri'nin DV konusunda iyi niyet gösterip göstermemesine bağlı olarak son kararı 30 Eylül 2020 tarihinde vereceğini de söylüyordu kararda. Son karar olarak beklediğimiz lakin son karar olmayan o karar sadece 30 Eylül 2020'ye kadar vize basımının devamı için çıkmıştı. Değil önümüzdeki engelleri kaldırması, avukatlar tarafından önceden defalarca, ısrarla herkesi kapsayacak diye belirtilmesine rağmen, case numarası fark etmeksizin sadece adı toplu davalardan herhangi birinde geçenlere ve mülakatları iptal edilenlere öncelik sağlıyordu. Karar, bir şekilde dava dosyalarında isimleri olanların yararına çıkmıştı en net ifade ile. Ayrıca kararda, bu önceliklendirmeden sonra zaman kalırsa normal süreçteki en son case numarasından başlayarak dava listesinde ismi olmayanlara da mülakat tarihi verileceği yazıyor deniliyordu. Dava haksızlığı gidermek için açıldıysa da, mahkemenin kararı bu kez kendi içinde haksızlıklar barındırıyordu. Dava avukatları talihlilere KCC'yi bir an önce harekete geçirmek için mahkeme kararını ekleyerek herkesin, dosyasının bir an önce konsolosluğa gönderilmesi amacıyla sürekli e-mail gönderin diye tavsiye veriyordu. Avukatların para hırslarından mıdır, bizi çok sevdikleri için midir bilinmez, dava üstüne dava açılıyordu. KCC halen harekete geçmemişti, yaklaşık 10 gün kimseye mülakat tarihi gitmedi, kimsenin dosyası at NVC'den bir yere hareket etmedi. Sonra bazı ülkelerden mülakat tarihi alındığı bilgileri gelmeye başladı, sonunda Türkiye'den de mülakat tarihi alanların haberleri gelmeye başlıyordu. Forumda ve telegram grubunda bu vizeyi o kadar çok hak eden kişiler vardı ki, insan şans eseri de olsa davaya katıldığı için mutlu olamıyordu. Dava dosyalarında adım geçtiği için mahkemenin kararı kendi adıma sevindiriciydi fakat genel anlamda tam bir hayal kırıklığıydı.


  • Chapter 10: "MÜLAKAT E-MAİLİ, BİR GECE ANSIZIN"
    Günler, grupta tasarlanan dosya transfer isteği e-maillerini KCC'ye adeta saldırırcasına göndermekle geçerken, takvimler 15 Eylül 2020 tarihini, saatler ise 22:00'yi gösteriyordu. Vizeyi ennn az benim kadar hak edenlerden bir dostum beni arayıp, ilk cümlesi "e-maili okudun mu" diye sormak oluyordu. Ben hangi, nerede, kim e-mail diye(bile)meden "mülakat tarihin ne zaman" diye sormaya devam ediyordu. Sonra gerçekten de telefonun ekranında gelmiş bir e-mail olduğunu görüyor, açar açmaz mülakat tarihimin 25 Eylül 2020 saat 07:30'da olduğunu öğreniyordum. Sonradan, neredeyse gruptaki herkese aynı gün aynı saate mülakat tarihi verildiğini öğrenecektim, bu işte bir iş vardı... Sevinmekle daha telaşlı hale gelmenin ortasındaki bir duygu karmaşasıyla hemen AIS kaydımı yapıyor, sonra da 23 Eylül 2020 gününe Unganlar'dan bir doktor randevusu alıyordum daha doğrusu alabiliyordum çünkü çoğu kişi randevu için müsait saat bulamamıştı o kargaşada. Bir yandan seviniyordum, diğer yandan yaşadığımız bu hengamede arada kaynayan başka sıkıntıların aklımda büyük bir hızla tekrar filizlendiğini fark ediyordum. Ertesi gün (alışılagelmişin dışında) işten geç çıkıyor eve de geç gidiyordum, zaten hemen uyuyacaktım, yorgundum. Biraz sonra yine dün geceki gibi arkadaşım arıyor, mülakat tarihlerinin değiştiğini, hemen tekrar kontrol etmem gerektiğini söylüyordu. Eyvahhh! 21 Eylül 2020! Esas panik şimdi başlamıştı. Mülakat tarihini 10 gün kala verdiler diye söylenirken bu süre bir anda 5 güne düşmüştü, yani yeni mülakat tarihim 21 Eylül 2020 saat 14:30 olmuştu. Ya doktor randevusu? Hemen ona da bakmalıydım. Bu dakikaları iç ses anlatıyor: "20-19 Eylül hafta sonu, 18'e bak, full ***, 17'ye bak, 17'ye bak hemen, o ne, tek bir boşluk var, sabah 09:30, alsam mı acaba? Al tabi *! Tamam be kızma alıyoruz, aldık. Bu arada 17'si ne zaman ya? *! 17'si sabah işte, yani biraz sonra! Saat kaç, saat kaç? Saat 23:30! Sabah 9:30'da Ankara'da doktor randevum var. Yanlış mı hesaplıyorum acaba? Yarın işte yani biraz sonra 17'si ve ben İstanbul'dayım, ben İstanbul'da mıyım şu an? Evet, İstanbul'dasın ve yarın sabah Ankara'da olman lazım, anla artıkkk! Ama çok uykum var, yorgunum. Hayır değilim. Açım, değilsin *. Duş falan alsam bari! *. Peki "iş" ne olacak! Salla * * *! Hm hm hmmm. Dur, sakin ol, sakin ol, sakin ol. Uçak, uçak, Ankara’ya uçak, Amerika'ya uçak, bak Melih uçuyorsun, hadi uçak, bak hemen, bak, bak, bak! Yok, uçamıyoruz. Otobüs! Bak hemennn, Pamukkale, Metro, Kâmil Koç, Ulusoy! Hmm, iyi bari, otobüs var." Sonra, benden başkasının kaybolabileceği odamda, muayene ve mülakat için gerekli olan evrakları bu kadar sürede nasıl bulacaktım, benim odamdaki her şey her yerde olabilirdi! Neyse, gerekli her şeyi bulmanın en kolay ve hızlı yolunun genişçe biz valize, gözüme evrak gibi görünen ne varsa doldurmak olduğunu buldum. Saat 00:05, evden çıkıyorum. Saat 00:25, Alibeyköy otogardayım. "Abi en erken Ankara kaçta? 5 dakika. Tamam, bilet lütfen!"

    Chapter 11: "YAN ÇİZENLER, VAZ CAYANLAR"
    Dediğim gibi, sevinememiştim mülakat tarihi aldığıma/alabildiğime. Bu karmaşık dava işleri ve pandeminin getirdiği belirsizlikler nedeniyle sağlam bir plan yapamamıştım. Ekonomik durumum (daha iyi nasıl anlatılır bilmiyorum ama) ülke ekonomimizden bile daha vahim bir haldeydi. Mülakatta banka hesabında tek kişinin en az 15k dolar göstermesinin istendiğini/beklendiğini düşününce, benim bu miktarı gösterebilmemin, hele de bu kadar kısıtlı bir süre içerisinde bunu sağlamamın imkanı yoktu. O yüzden para yerine alternatif seçeneklere hep ilk tercih olarak bakıyordum. Elle tutulur tek umutvari şey, yakın bir arkadaşımın Amerikalı hali vakti yerinde, yani sponsor olabilecek nitelikte bir tanıdığı olmasıydı. Benim de aylardır tanıdığım bu zat-ı muhterem, 2 ay kadar önce olası bir mülakat tarihi alabilirsem, arkadaşımın ricası üzerine bana sponsor olmayı "sorun olmaz, tabi ki" diyerek kabul etmişti. Nitekim ihtimal gerçeğe dönmüştü, bir şekilde mülakat tarihi almıştım. Görünürde sağlam ve güvenilir olan bu amca, mülakata birkaç gün kala bana " tamam, hafta sonu hallederim" deyip ertesi gün malesef sponsor olamayacağını, i-134 formunu doldurunca devlete kendi hakkında çok fazla bilgi vermiş olacağı için vazgeçtiğini uzunca bir whatsapp mesajıyla iletti. Devlete değil, hükümete güvenmediğini de ekleyen amcamızın, sağlam bir Trump seçmeni olduğunu her konuşmamızda en az bir kez belirtmesi ise çelişkilerle dolu zihnime yenilerini ekliyordu ama şu an ne yeriydi bunu düşünmenin ne de zamanıydı. Sonradan, amcamızı eşi hanım efendinin vazgeçirdiğini öğrenecektim. Buna bile şaşırmadım, çünkü bu süreçte hiçbir şey kesin değildi. Ama ihtimal de olsa aklımdaki bu seçenek de kaybolmuştu, şimdi tam anlamıyla elimde bir şey kalmamıştı. Bu ansızın verilen mülakat tarihi o kadar namüsait bir mahiyette tezahür etmişti ki... Mülakata birkaç gün kalmıştı ve maddi olarak hiçbir şey gösteremiyordum. Bu arada bir arkadaşımın, arkadaşının Amerika'da çalıştığı bir yerden anında "job offer" gönderebileceğini söylemesi üzerine biraz umutlanmıştım lakin bundan da fazla geçmeden geçmeden olumsuz haber gelmişti.

    Chapter 12: "ANKARA, UNGANLAR"
    Otobüs AŞTİ'ye tam 7:30'da ulaştı. Gece boyu kara kara düşünmeye başlarken bir de baktım ki arka 5li boştu, derhal düşünmekten vazgeçmiştim. Muavin uyandırdığında saat 07:00'yi geçiyordu, 5 saate yakın rahat ve deliksiz uyumuştum. Hemen doktor randevusuna Unganların oraya gittim, randevuya 1 saatten fazla vardı. Hiçbir hazırlık yapmadığım için herhangi bir çıktı vs. de alamamıştım. Uzun bir süreden sonra Ankara'ya geliyordum, İstanbul'a döndüğümde Ankara'nın karakteristiği hakkında çok az şey bildiğimi anlayacaktım. Ankara sanırım geç uyanıyor, esnafların dükkanlarını en erken 09:00 gibi açmaya başladıklarını fark etmiştim. Bu saatte Kuğulu Park'ın o tarafta her yer, her mekan ya yeni açılıyordu ya da kapalıydı, o tarafta zaten kırtasiye gibi çıktı alacak bir yer bulmak da mümkün değil (sanırım), zar zor bir şekilde uyuyan internet kafeciyi esnafın birinin uyandırmasıyla çıktı alabilmiştim. Randevu için yarım saat erken Unganlardaydım. Çok kalabalık olmaya başlamadan kan, idrar, röntgen ve aşı işlerinin bir kısmını öğleden önce, bir kısmını da öğleden sonra bitirebilmiştim. Ertesi gün sonuçları 14:00'te alacaktım. Biraz erken gittim ve telegram grubundan tanıdığım bazı çok değerli kişilerle Unganların önünde ayaküstü güzel bir muhabbet etmiştik. Herkesin herkesi tebrik etmesinden ve bol şanslar dilemesinden sonra sonuçları alıp tekrar kaldığım otele gittim. İşte tam da bu sıralarda, mülakata son 2 gün kala, her şeyden umudu kesmişken durumu paylaştığım bir yakınım çok kısa bir süre için bana bir güzellik yaparak bir miktar para göndermişti. Yine fakat, çok karmaşık bazı sebeplerden dolayı bu paranın yalnızca bir miktarını kullanabilecektim.


  • Chapter 13: "THE MÜLAKAT"
    21 Eylül 2020 Pazartesi sabahı... Saat 10:00 gibi vize için bir fotoğraf çektirdim. Öğleden sonra 14:30'dan itibaren sıkıntılar her halükarda bitecekti; ya tamam, ya devam. Bu nokta zurnanın o meşhur detone noktasıydı ve bu ana gelebilmek için 23 ay beklemek zorunda kalmıştım. Buraya kadar ne belirsizliklerle, ne endişelerle, ne mücadelelerle, ne heyecanlarla gelmiştim/gelmiştik oysa ki... Sadece bu konudan dolayı bir AP'ye kalmak bile Green Card'a "bye bye" demekti, çünkü AP için vakit yoktu, vakit olsa da nakit yoktu. Gerçek olan tek şey, hesabımda 37,5k TL (o günkü kurla yaklaşık 4950 USD) olduğu ve bunun da 2500 küsür TL'sini (yaklaşık 330 USD'sini) birazdan bankadan hesap dökümü aldıktan sonra vize ücreti için çekecek olmamdı. Bankadan dökümü alıp sonrasında vize ücretini TL olarak hesaptan çektim. Yürüme 15 dakika olan konsolosluğa doğru ilk adımlarımı atmaya başlarken en kötüyü bile kabullenmişlik noktasına ulaştığımı hissettim. Artık vize alamamayı kabullendiğim için mülakata sadece aradan çıkarılması gereken birkaç dakikalık bir iş gözüyle bakmaya başlamıştım. Samimi olarak söylüyorum, konsolosluğa yaklaşırken önceden hissettiğim endişenin yerini umursamazlık, heyecanın yerini de rahatlık almıştı; sıfır endişe, sıfır panik, sıfır sıkıntı... Son düzlüğe girerken saatler 14:20'yi gösteriyordu. Kapıya geldiğimde gruptan tanıdıklar vardı ama herkes birbirini ilk kez canlı gördüğü için yeniden tanışıyorlardı. Herkes heyecanlı, endişeli, evraklarını kontrol ediyordu. Vize ücretini ödeyeceği Dolar'ın üzerinde mühür olduğunu fark edip bunun sorun olmaması için tekrar para değiştiren arkadaşlarla ayaküstü sohbete başlamıştık. Dışarıda bekleyen yakınlar, içeriye "bol şanslar"la uğurladığımız arkadaşlar, yavaştan süzülmeye başlayan yağmur taneleri... Saat 14:45 olmuştu ama görevli bir türlü çağırmıyordu. Aklımdan, acaba bunlar beni direkt eledi mi diye de geçirmeden edememiştim 🙂 Derken, kapı girişine çağrıldım, hemen peşimde sohbet ettiğimiz arkadaşlar. Covid-19 formunu doldurduktan sonra çok beklemeden içeriye davet edildik. Sanki tıkalı musluğun giderinden suyu engelleyen çöpün kaldırılması gibi her şey hızlanmıştı. Saat hariç ne varsa çıkarıp X-Ray’den geçtik, ötünce kemeri de çıkardık. Bundan sonrası pasaport kontrolü, evraklar vs. derken kendimi hemen mülakat salonunda buldum. Tanıdık gelmişti; buradan hiç eli boş dönmemiştim geçmişte. İstanbul’da birkaç kez hezimete uğrasam da, burası hep uğurlu gelmişti. Plastik bir el çantamın içinde o kadar çok evrak vardı ki, evrakları alan görevliyi bekletmekten az kaldı reddi yiyecektim. Sabah çektirdiğim fotoğraf hoşuma gitmediği için onun yerine görevliye 3 yıl önce pasaport için çektirdiğim fotoğrafları göstererek "bunlar uygun mu" diye sordum. O da "fark etmez, senin fotoğrafın olsun yeter" dedi. Vize ücretini öderken, TL olarak benim yaptığım hesap tutmadığı için görevli para üstünü veremiyordu. Ben de birlikte içeri girdiğimiz arkadaşları işaret ederek "bunu onlardan bozdurabilir miyim" dedim, "tabi ki" dedi ve arkadaşlar da sağ olsunlar parayı tam da istediğim şekilde bozabildiler. Burayı böyle geçtikten sonra, mülakat salonunda mülakat penceresini beklemeye başladım. O pencereyi şu anda gruptan tanıdığım bir arkadaşım işgal ediyordu. Arkaya doğru dönünce kafa işaretiyle "noldu" diye sorunca, o da eliyle "tamamdır" işareti yapıp gülümsüyorduk. Bir anda sıra numarası değişti ve yüzündeki maskesinde "Chelsea" yazan görevli mülakat penceresinden bana elle "gel" işareti yapıyordu. O "merhaba" derken ben "hi" demiş bulundum ve mülakat İngilizce olarak başlamıştı bile, zaten Türkçe bilmediğini ise sonradan öğrenecektim. Evraklar, şunlar bunlar istendi, içi neredeyse boş olan banka dökümünü verirken içim cız ediyordu. Konuşmaya başlamadan gözleriyle evrakları tarayıp bilgisayar ekranına bir şeyler yazıyordu. Bilgisayar bana çapraz durduğu için görebiliyordum ekranı ama okuyamıyordum. Kısa kısa yazılar, karşı taraftan da aynı şekilde geliyordu. Bana dönerek "New York'ta arkadaşınız var mı" diye sordu, "yok" dedim. DS-260'ta verdiğim adres Brooklyn/New York'tu. Sonra, "verdiğim bilgiler 1 buçuk yıl öncesine ait, süreçteki belirsizlik yüzünden New York'a gitmeyi düşünmüyorum artık, Virginia'dan ehliyet ve SSN'imi yenileyeceğim, sonrasına o zaman karar vereceğim, başka bir yere gidebilirim ya da orda kalabilirim" dedim. Hemen devam ederek "bir konuya değinmek istiyorum" diyerek, anormal gelişen bu süreç içinde 10 gün sonrasına mülakat verilip bir de bu süre 5 güne düşünce apar topar hazırlıksız gelmek zorunda kaldığımı, maddi olarak gösterilmesi gereken miktarın planlarımı gerçekleştiremediğim için sağlayamadığımı, paraya çevrilebilecek şeylerim olsa da buna vakit kalmadığını ve vize alınmasının garanti olmadığı için zaten bunu yapmamızı KCC'nin de istemediğini söyleyince elinde tutmakta olduğu bir kalemle adli sicil kaydımı göstererek "bizim için önemli olan bu, Amerika'ya girişinize daha çok süre var, o sürede bunu halledersiniz zaten" dedi, üstünde bile durmadı. Devam etti, "bunun (arşiv kayıtlı adli sicil kaydının) İngilizce olanı yok mu yanınızda" diye sordu. Ben de talimatlarda İngilizce olmasının gerekli olmadığını (yanlış bilgi, zaten İngilizce olanı da alınabiliyormuş e-devletten, biliyordum ama atlamışım bu detayı) söyleyince "okay, no problem, one second" diyerek yerinden kalktı ve arkadan sarışın bir ablaya gösterdi belgeyi. O da parmağı ile kâğıdın bir yerini işaret etti, bizimki de orayı yuvarlak içine aldı; "arşiv kaydı yoktur." Sonra tekrar oturdu, bana "ne iş yapıyorsun?" dedi. "Bir dış ticaret şirketim var fakat şu an pandemi nedeniyle iş yapamıyorum" dedim. "Ne ile ilgili bu şirket" diye sorunca faaliyet konularını sıraladım; "Turizm ve Seyahat, Sağlık Hizmetleri, Tekstil, Gıda, Tarım, Hayvancılık ve İnşaat Malzemeleri, yalnız en çok sağlık turizmiyle ilgili çalışıyorum, estetik ameliyatlar, saç ekimi, burun, diş vs." diye devam ederken gözlerini açarak "Ankara'da bildiğin çok iyi bir yer var mı saç ekimi için" diye sordu. "hayır" dedim, "bizim mekan İstanbul, İstanbul'a gelirseniz yardımcı olurum" dedim, "telefon ya da e-mail adresinizi verirseniz iletişim kuralım" dedim, o da "maalesef bunu yapamıyoruz" dedi. "O zaman not alın" dedim ve iyi bir doktorun ismini ve adresini yazdırdım. Devam ettim, "bu doktor son teknikle çalışıyor, işte FUE yönteminin en son tekniğini yapıyor, şöyle iyi böyle mükemmel" diye devam ederken, saçını göstermeye başladı, tepesinin ve yanlarının açılmaya başladığını söyledi. Ben de "şu an gayet iyi görünüyor, bir sorun yok gibi duruyor" falan fıstık... O daha başka şeyler eklemeye devam ederken dayanamayıp araya girdim ve "şu an en merak ettiğim şey vize alıp almadığım, vizem onaylandı mı acaba" diye sorunca, "özür dilerim söylemeyi unuttum bu arada, vizeniz onaylandı, tebrikler" dedi. O anda adeta suya dalınca birden bütün seslerin kesilmesi gibi bir sessizlik hissettim. 2020'nin bütün belirsizliklerine rağmen, Trump'ın yasaklarına, Koronavirüse'e, bütün aksaklıklara, en çok da kendime rağmen nihayet vize alabilmiştim. O anda aniden bir heyecan ve stres bastı, nerdeyse terlemeye başlayacakken görevli bana sağ elimi kaldırtıp yemin ettirdi, neye yemin ettiğimi hatırlamıyorum. En sonunda "Amerika'da Green Card'ın geleceği adresi değiştirmek istiyorum" dedim, bana en sağ pencerenin sağ köşesinde bulunan pencereye gitmemi söyledi ve mülakatı bitirmiş olduk. O pencereden de adres değişikliği yaparak dışarıya doğru yöneldim. Çıkarken kapıdan benimle birlikte giren çift arkadaşlarım da yemin ediyordu. Herkes mutluydu, fire yoktu en azından şahit olduğum kadarıyla. Dışarı çıkınca, arkama dönmeye bile korkarak usul usul uzaklaştım olay yerinden; ya arkadan çağırıp "yanlışlıkla vize verdik" derlerse diye 🙂


  • Chapter 14: "TO BE CONTINUED"
    Şimdi sıra, PP10014 nedeniyle yıl sonuna kadar ABD'ye giriş yasağının bitmesini ya da kaldırılmasını beklemekteydi. Bu konuda halen davalar açılmakta, açılmış olan davalar da devam etmekteydi. Evet, 23 aylık uzun ve çok çetin bir süreci etraflıca fakat dolaylı da olsa DV2020 çevresinden ayrılmayarak kendi gözlemlediğim kadarıyla anlatmaya, daha doğrusu tarihe not düşmeye çalıştım. Mülakattan sonra insan bir şeylerin daha belirgin bir şekilde değişeceğini bekliyor ister istemez ama sanki hiçbir şey olmamış gibi alışkın olduğumuz şekilde beklemeye devam ediyorduk. Asıl vizeyi halen sonuçlanmayan, son kararı verilmeyen mahkemeden bekliyorduk. Yargıç Mehta, (TSİ) 1 Ekim 2020 gece 03:00 sularında yayımladığı kararla yine beklentilerin altında kalarak fakat tarihte bir ilk olarak, deadline'dan yani 30 Eylül 2020 tarihinden sonra basılmak üzere 9095 adet vize rezerve etmişti. Bu vizelerin ne zaman işleneceği, kimlere verileceği, öncelik olup olmadığı gibi detaylı sorulara ait cevapları halen kimse bilmiyordu. Göçmenlik avukatları paranın kokusunu 10 bin km öteden alabildikleri için bir yandan Trump'ın yasağını kaldırmaya, diğer yandan da sadece 9095 vize değil, hükümetten bütün talihlilere yetecek kadar vize almaya çalışıyordu. Bugüne kadar doğrudan bir yararını göremediğimiz AILA ise hükümetle daha farklı pazarlıklar içindeydi. Geçenlerde California'da bir şirketin H vizesi türüne sahip olan kendi çalışanları için açtığı "Nam" diye bilinen davada yargıcın sadece davada adı olanları kapsayan bir karar da olsa PP10014 için PI kararı vermesi herkesi heyecanlandırmıştı. Devam eden ya da yeni açılacak davalarda emsal teşkil edebilmeye aday olan bu gelişme ışığında umutlar halen bitmemişti, bitemiyordu. Tam da bu sıralarda ABD Başkanı Donald Trump, Covid-19 virüsüne yakalanıyor ve yaklaşık 1 ay sonraki Demokratlar'ın adayı Joe Biden (Sleepy Joe) ile olan başkanlık yarışının galibini etkileyebilecek belirsizliklere yol açmaya devam ediyordu. Kalan günlerde ABD seçim anketleri değişmezse çoğunluk Biden'ın kazanacağını düşünüyordu. Birkaç haftaya eğer Trump'ın gideceği resmileşirse, avukatlar DV2020 sürecinin yine ayağa kalkarak bu kez bütün vizelerin bitinceye kadar kullanılabileceğini söyleyerek umutlu konuşmaya devam ediyorlardı. Önümüzdeki en kolay kurtuluş yolu ise, başta kazanacağına olan inancım az olsa da, Joe Biden'ın seçimi kazanması ve yolumuzu açması gibi duruyordu. (DEVAM EDECEK)

  • ⭐⭐⭐

    @turcouz, içinde söyledi: DV2020 Mulakat Deneyimleri

    Chapter 13: "THE MÜLAKAT"
    21 Eylül 2020 sabahı... Saat 10:00 gibi vize için bir fotoğraf çektirdim. Öğleden sonra 14:30'dan itibaren sıkıntılar her hâlükârda bitecekti; ya tamam, ya devam. Bu nokta zurnanın o meşhur detone noktasıydı ve bu ana gelebilmek için 23 ay beklemek zorunda kalmıştım. Buraya kadar ne belirsizliklerle, ne endişelerle, ne mücadelelerle, ne heyecanlarla gelmiştim/gelmiştik oysa ki... Sadece bu konudan dolayı bir AP'ye kalmak bile green card'a bye bye demekti, çünkü AP için vakit yoktu, vakit olsa da nakit yoktu. Gerçek olan tek şey, hesabımda 37,5k TL olduğu ve bunun da 2500 küsür TL'sini birazdan bankadan döküm aldıktan sonra vize ücreti için çekecek olmamdı. Bankadan dökümü alıp sonrasında vize ücretini TL olarak hesaptan çektim. Yürüme 15 dakika olan konsolosluğa doğru ilk adımlarımı atmaya başlarken en kötüyü bile kabullenmişlik noktasına ulaştığımı hissettim. Artık vize alamamayı kabullendiğim için mülakata sadece aradan çıkarılması gereken birkaç dakikalık bir iş gözüyle bakmaya başlamıştım. Samimi olarak söylüyorum konsolosluğa yaklaşırken, önceden hissettiğim endişenin yerini umursamazlık, heyecanın yerini de rahatlık almıştı; sıfır endişe, sıfır panik, sıfır sıkıntı... Son düzlüğe girerken saatler 14:20'yi gösteriyordu. Kapıya geldiğimde gruptan tanıdıklar vardı ama herkes birbirini ilk kez canlı gördüğü için yeniden tanışıyorlardı. Herkes heyecanlı, endişeli, evraklarını kontrol ediyordu. Vize ücretini ödeyeceği Dolar'ın üzerinde mühür olduğunu fark edip bunun sorun olmaması için tekrar para değiştiren arkadaşlarla ayaküstü muhabbet ediyorduk. Dışarıda bekleyen yakınlar, içeriye "bol şanslar"la uğurladığımız arkadaşlar, yavaştan süzülmeye başlayan yağmur taneleri... Saat 14:45 olmuştu ama görevli bir türlü çağırmıyordu. Aklımdan, acaba bunlar beni direkt eledi mi diye de geçirmeden edemedim 🙂 Derken, kapı girişine çağrıldım, hemen peşimde sohbet ettiğimiz arkadaşlar. Covid-19 formunu doldurduk ve beklemeden davet edildik. Sanki tıkalı musluğun giderinden suyu engelleyen çöpün kaldırılması gibi her şey hızlanmıştı. Saat hariç ne varsa çıkarıp X-Ray’den geçtik, ötünce kemeri de çıkardık. Bundan sonrası pasaport kontrolü, evraklar vs derken kendimi hemen mülakat salonunda buldum. Tanıdık gelmişti; burdan hiç eli boş dönmemiştim geçmişte. İstanbul’da hezimete uğrasam da, burası hep uğurlu gelmişti. Plastik bir el çantasının içinde o kadar çok evrak vardı ki, evrakları alan görevliyi bekletmekten az kaldı reddi yiyecektim.
    Sabah çektirdiğim fotoğraf hoşuma gitmediği için onun yerine görevliye 3 yıl önce pasaport için çektirdiğim fotoğrafları göstererek bunlar olur mu diye sordum. O da fark etmez, senin fotoğrafın olsun yeter dedi. Vize ücretini verirken TL olarak benim yaptığım hesap tutmadığı için, para üstü veremiyordu. Ben de birlikte içeri girdiğimiz arkadaşları işaret ederek " bunu onlardan bozdurabilir miyim dedim, tabi ki dedi ve arkadaşlar da sağ olsunlar parayı tam da istediğim şekilde bozabildiler. Burayı böyle geçtikten sonra, mülakat salonunda mülakat penceresini beklemeye başladım. O pencereyi şu anda gruptan tanıdığım bir arkadaşım işgal ediyordu. Arkaya doğru dönünce kafa işaretiyle "noldu" diye sorunca, o da eliyle "tamamdır" işareti yapıp gülümsüyorduk. Bir anda sıra numarası değişti ve yüzündeki maskesinde "Chelsea" yazan görevli, mülakat penceresinden bana elle "gel" işareti yapıyordu. O merhaba derken ben "hi" demiş bulundum ve mülakat İngilizce olarak başlamıştı, zaten Türkçe bilmediğini ise sonradan öğrenecektim. Evraklar, şunlar bunlar istendi, içi neredeyse boş olan banka dökümünü verirken içim cız ediyordu. Konuşmaya başlamadan gözleriyle evrakları tarayıp bilgisayar ekranına bir şeyler yazıyordu. Bilgisayar bana çapraz durduğu için görebiliyordum ekranı ama okuyamıyordum. Kısa kısa yazılar, karşı taraftan da aynı şekilde geliyordu. Bana dönerek, New York'ta arkadaşınız var mı diye sordu, yok dedim. DS-260'ta verdiğim adres Brooklyn/New York'tu. Sonra, “verdiğim bilgiler 1 buçuk yıl öncesine ait, süreçteki belirsizlik yüzünden New York'a gitmeyi düşünmüyorum artık, Virginia'dan ehliyet ve SSN'imi yenileyeceğim, sonrasına o zaman karar vereceğim, başka bir yere gidebilirim ya da orda kalabilirim” dedim. Hemen devam ederek bir konuya değinmek istiyorum deyip, anormal gelişen bu süreç içinde 10 gün sonrasına mülakat verilip bir de bu süre 5 güne düşünce apar topar hazırlıksız gelmek zorunda kaldığımı, maddi olarak gösterilmesi gereken miktarın planlarımı gerçekleştiremediğim için sağlayamadığımı, paraya çevrilebilecek şeylerim olsa da buna vakit kalmadığını ve zaten vize alınması garanti olmadığı için zaten bunu yapmamızı KCC'nin de istemediğini söyleyince, elinde tutmakta olduğu bir kalemle adli sicil kaydımı göstererek ”bizim için önemli olan bu” dedi. "Amerika'ya girişinize daha çok süre var, o sürede bunu halledersiniz zaten" dedi, üstünde bile durmadı. Devam etti, bunun (arşiv kayıtlı adli sicil kaydının) İngilizce olanı yok mu yanınızda diye sordu. Ben de talimatlarda İngilizce olmasının gerekli olmadığını (yanlış bilgi, zaten İngilizce olanı da alınabiliyormuş e-devletten, biliyordum ama atlamışım bu detayı) söyleyince "okay, no problem, one second" diyerek yerinden kalktı ve arkadan sarışın bir ablaya gösterdi belgeyi. O da parmağı ile kâğıdın bir yerini işaret etti, bizimki de orayı yuvarlak içine aldı; "arşiv kaydı yoktur." Sonra tekrar oturdu, bana ne iş yapıyorsun dedi. Bir dış ticaret şirketim var fakat şu an pandemi nedeniyle iş yapamıyorum dedim. Ne ile ilgili bu şirket diye sorunca faaliyet konularını sıraladım; Turizm ve Seyahat, Sağlık Hizmetleri, Tekstil, Gıda, Tarım, Hayvancılık ve İnşaat Malzemeleri, yalnız en çok sağlık turizmiyle ilgili çalışıyorum, estetik ameliyatlar, saç ekimi, burun, diş diye devam ederken gözlerini açarak "Ankara'da bildiğin çok iyi bir yer var mı saç ekimi için" diye sordu. Hayır dedim, bizim mekan İstanbul. İstanbul'a gelirseniz yardımcı olurum dedim, telefon ya da e-mail adresinizi verirseniz iletişim kuralım dedim, o da maalesef bunu yapamıyoruz dedi. O zaman not alın dedim ve iyi bir doktorun ismini ve adresini yazdırdım. Devam ettim, bu doktor son teknikle çalışıyor, işte FUE yönteminin en son tekniğini yapıyor, şöyle iyi böyle mükemmel diye devam ederken, saçını göstermeye başladı, tepesinin ve yanlarının açılmaya başladığını söyledi. Ben de şu an gayet iyi görünüyor, bir sorun yok gibi duruyor falan fıstık... O daha başka şeyler eklemeye devam ederken dayanamayıp araya girdim ve "şu an en merak ettiğim şey vize alıp almadığım, vizem onaylandı mı acaba" diye sorunca, "özür dilerim söylemeyi unuttum bu arada, vizeniz onaylandı, tebrikler" dedi. O anda adeta suya dalınca birden bütün seslerin kesilmesi gibi bir sessizlik hissettim. 2020'nin bütün belirsizliklerine rağmen, Trump'ın yasaklarına, Koronavirüse'e, bütün aksaklıklara, en çok da kendime rağmen nihayet vize alabilmiştim. O anda aniden bir heyecan ve stres bastı, nerdeyse terlemeye başlayacakken, görevli bana sağ elimi kaldırtıp yemin ettirdi, neye yemin ettiğimi hatırlamıyorum. En sonunda, Amerika'da green card'ın geleceği adresi değiştirmek istiyorum dedim, bana en sağ pencerenin sağ köşesinde bulunan pencereye gitmemi söyledi ve mülakatı bitirmiş olduk. O pencereden de adres değişikliği yaparak dışarıya doğru yöneldim. Çıkarken kapıdan benimle birlikte giren çift arkadaşlarım da yemin ediyordu. Herkes mutluydu, fire yoktu en azından şahit olduğum kadarıyla. Dışarı çıkınca, arkama dönmeye bile korkarak usul usul uzaklaştım olay yerinden; ya arkadan çağırıp "yanlışlıkla vize verdik" derlerse diye 🙂

    Herşey gönlünüzce olsun


  • @turcouz Ne yazacağımı şaşırdım. Halden hale girdim okdukca. Ellerinize sağlık. Bol müjdeli "Chapter"-ler gelecek. Buna inanıyorum 🙂

  • ⭐⭐⭐⭐⭐

    @turcouz sanirim önümüzdeki yıllarda bunu hbo'da "inspired by true story" etiketiyle izleyeceğiz 🙂

    tekrardan tebrikler, vizeniz de yeni hayatınız da hayırlı olsun..


  • @turcouz çok güzel bir yazı olmuş eline sağlık daha güzel günlerin gelmesi dileğiyle. Not: imzanizida guncellerseniz daha güzel olur bu yazının üstüne bence

  • ⭐⭐⭐⭐

    @turcouz Hocam bu ne yaw... Doğurmuş gibi rahatladım. Her noktadan sonra Du bakalım noolucak diye devam ettim. Çok zahmetli, çok sıkıntılı bir süreç olmuş. Sonuna doğru ortasından ve başından bile zor bir dönem geçirmişsiniz. Allah emeklerinizin karşılığını versin. Orada gittiğinizde kolay keyifli rahat bir hayatınız olur inşallah. Alamayanlara ayrı dertleniyoruz, kazanamayanlara ayrı. Ömür törpüsü oldu bu Green Card bize...


  • @turcouz Resmen süreci sizinle aynı anda bende yaşamış gibi oldum. Yeni hayatınızda başarılar dilerim

  • ⭐⭐⭐⭐⭐

    @turcouz elinize saglik 🙂 harika bir yazi olmus. Dilerim "Chapter 15: Ve sonunda herkes vizesini alir!" bolumunu de okuruz 🙂

  • ⭐⭐

    @turcouz Tebrik ederim. Herşey gönlünce olsun.


  • @turcouz Tebrik ederim. Heyecanlı bir şekilde okudum. Bu yazılar binlerce kişiye umut verecek. Her şey gönlünce olsun.


Benzer Başlıklar

Forum kurallarına uymayan veya forum düzenine aykırı davranan üyeler uyarılmadan forumdan çıkarılabilirler. Özellikle gereksiz yeni başlık oluşturacakların dikkatine!

88
Çevrimiçi

40.1k
Kullanıcı

4.3k
Konu

420.1k
İleti


| | | |

Powered by NodeBB | Copyright © 2023 Yesilkart Forum