Üyelik oluşturma ve foruma giriş konusunda sorun yaşayan üyelerimiz [email protected] adresine email gönderebilirler!

  • Tespit ettiğim bir detayı sizlerle de paylaşmak istiyorum.

    Değerli metallerden, ulaşıma, gıdadan, tekstile, inşaattan, teknolojiye kadar, kısacası üretimden-hizmet sektörüne kadar "döviz endexli fiyat artışı" yapılan bir ülke de bütün toplumun maaşları yerel endexli ve hiç kimse bence bunun farkında bile değil.

    "asgari ücret çok az" farkındalığından bahsetmiyorum, bahsettiğim bambaşka bir farkındalık seviyesi.

    Bir sistem düşünün ki; size sattığı her şeyin fiyatını döviz artışı ile normalleştiriyor. Fakat size sattığı ürünü, satın alacağınız araç (yani maaş) her zaman "YEREL ENDEX DE" kalıyor. Ve toplum asla "bu nasıl oluyor yahq" demiyor.

    Bir örnek ile açıklayayım.
    (Verdiğim örneği her meslek grubuna örnekleye biliriz, formül değişmiyor...)

    Ben Türkiye'de veteran statüsünde bir yazılımcıyım. (Yazılım da rütbe sistemi vardır junior developer > developer > senior developer > principal / veteran developer)

    Benimle aynı seviye de bir yazılımcı, ABD'de saatlik 55$ maaş alıyor. (bazı eyaletler de saatlik 65$ olduğunu okudum...) Aylık 6050$ yapar.

    Yani bu da Türkiye'de beni istihdam edebilecek kapasite de bir şirketin olmadığı anlamına geliyor.
    Çünkü bana aylık 90.750 TL maaş ödemesi gerekli.

    (Neredeyse padişaha yetişecek maaşım...)

    Peki bu mümkün mü?
    Elbette!
    Neden olmasın? Çünkü ben herhangi bir teknoloji, gıda veya giyim mağazasına, hatta bunları bırak pazara gittiğimde dahi, alacağım her ürüne zam geldiğin de bana söylenen "dolar arttı, benzin fiyatı arttı, bunu üreten tüm mataryeller de doğal olarak fiyat artışından etkilendi) dendiğinde hemen de ikna olup kabul ediyorum.

    Çünkü adam yüzde yüz haklı öyle değil mi?

    Bu durumda her şey dövize endeksliyken, neden maaşlarımız söz konusu olduğunda yerel fiyata tabi tutuluyor? Interesting...

    Bu formule göre padişahın bile hakkı yeniyor... Yazık ya en çok da ona üzüldüm.

    Peki toplumun bunu sorgulamama sebebi sizce nedir?
    Yorumlar da tartışalım isterim.


  • bence genc nesilde sorun. genc nesil baskalari yapsin ben ne yapcam yeaa, zaten baskalari yapar bana gerek yok kafasinda. ben de gencim oradan biliyorum... ekonomi bu ulkedeki absurtlukten sadece biri saysay cikamayiz. orta dogu ulkesinden beklenicek bir tavir. her haftasonu pankartli eylem duzenlenmesi lazim...


  • Bunun sebebi çoğu ürünü dışarıdan ithal etmemiz. Özellikle teknoloji konusunda yurt içinde üretim oldukça geri. Çoğumuzun giydiği marka ayakkabılar yurt dışında üretilip yabancı firmalar aracılığıyla ülkemize geliyor. Sonrasında kullandığımız telefonlar, televizyonlar ve mutfak aletleri gibisinden saymakla bitiremeyeceğimiz çoğu ürün yurt dışından geldiği için döviz fiyatıyla ülkemize giriyor. Dövize karşı kendi para birimimiz de değersiz olunca haliyle etkileniyoruz. Aslında sorun maaşların onların para birimiyle veya onların para birimine endeksli verilmemesi değil. Asıl sorunumuz dışa bağımlı olmamız ve liranın değerini koruyamamak.

    Eğer bugün kur $2-3 gibi kabul edilebilir bir seviyede olsaydı, 2013 gibi asgari ücretimiz $437 seviyesinde olurdu ve bu kadar etkilenmezdik. Yeterli mi? Değil ama ölümü görüp sıtmaya razı oluyoruz. Bir telefonun tüm parçaları ülkemizde üretilene kadar sürekli dövize bağlı olacağız. Kur sabit tutulamayınca da böyle etkileneceğiz. Bu durumdan çıkmak için iki şansımız var. Ya tamamen yerli üretime geçip bazı ülkeler gibi dışarıdan alımı olabildiğince azaltıp iç piyasada yerli üretim olarak ucuz fiyattan halkla kaliteli ve muadil ürünler sunmak ya da dövizi kontrol altına alıp ortalama bir ücret vermek.


  • bu konu çok uzun açıklamalara muhtaç ve sayfalarca yazmak lazım. ama bunu konuşabileceğimiz/tartışabileceğimiz bir ortamın olduğuna inanmıyorum. kusura bakmayın ama o gelişmişlik düzeyinde maalesef değiliz. bundan daha az önemsiz konularda bile neler görüyoruz.
    Ama haklısın işimiz çok ama çok zor. Uzmanları biraz takip edenler tahminleri ve beklentileri duymuştur, biliyordur.

    "Türkiye en yüksek risk primine sahip ülkelerden biri. 1821 baz puanla Arjantin, 1500 baz puanla Rusya (savaştan önce 90-100 baz puan civarındaydı), 872 baz puanla Mısır'dan sonra Türkiye, 713 baz puan CDS primiyle dördüncü sırada yer alıyor.” Yani durmumuzu düşünün artık

    Adalet zaten yok, hukuka güven kalmamış. Bi insan hakları raporlarına baksak insan kahroluyor.

    Yıllardır özgür olamayan ülkeler sınıfındayız. ( https://freedomhouse.org/explore-the-map?type=fiw&year=2022 ) düşünün pakistan, hindistan, kenya, zambiya, tanzanya, burkina faso, nijer, nijerya, papua yeni gine bile bizden çok daha iyi durumda.

    Dünyada en fazla gazetecinin hapiste olduğu ülkeler içindeyiz.

    Yolsuzlukta ilk sıralardayız

    vb. yüzlerce nedenin sonucudur tüm bunlar. Ve toplumun bir kesimi ısrarla bunu istiyor, toplumun büyük çoğunluğu değişimi ve düzelmeyi istemesi lazım ama bu isteniyor mu bilmem. Bilmiyorum ne yapacağız.


  • Başından beri çıkarcı, çalışmadan çok para kazanma, kendisine yarar sağlaması durumunda yalancılık/sahtecilik yapmayı masum bir şeymiş gibi gören; totalde insan olmayı beceremeyen bir topluluk olmamız var bence.

    Sadece usd kuruyla bakmak yersiz bence. 2020 asgari ücreti 331 usd; 2015 ücreti 358 usd. Kimse sorsak "oo 2015'de ekonomi güzeldi şöyle alım gücümüz vardır" der. (O yıllarda da onu beğenmiyorduk o ayrı tabii.) Ancak sayısal değerlere baksak 2020 ile 2015 neredeyse aynı. 27 usd'lik bir fark var sadece. Olayın büyük çoğunluğu enflasyondan kaynaklanıyor.

    Ben günümüze değil de genele yazmak istiyorum. Bu ülke seçimle falan düzelmez bence sayın hocalarım. Ekonomi göstermelik düzelir; adalet istediğiniz şekilde değiştirilir ama bu ülkenin insanının kafa yapısı kolay kolay değişmez. Bu olmadığı sürece de kalıcı bir çözüm sağlanmaz. Nereden mi tahmin ediyorum? Yıllardır böyle oluyor da ondan.

    Zaten bu foruma yazmamın; genel olarak bu ülkeden uzaklaşmayı istememin ağırlıklı sebeplerinden biri de bu. Herkes birbirini dolandırma (buraya yazabileceğim en masum kelime bu oldu bu arada), giyindiğine, düşündüğüne, içtiğine, inandığına-inanmadığına karışıyor. Benim yaşam tarzıma uymuyor bu. Acaba benim mi düşüncelerim değişecek yoksa bu ülke mi değişecek göreceğim.


  • aydınlanma çağı nasıl başarılı oldu? çünkü toplumun geneli bunu istedi. Toplumda bu harekete karşı olan yok muydu, elbette vardı ama aydınlanmayı isteyenler daha fazlaydı. Biz ise (toplumun çoğunluğu) kendi aydınlanmamızı reddedip ortaçağ zihniyetine dönmeyi istedik. Bunu başardık, şimdi amacımız ilk çağlara dönmek. Biz süreci terse çevirdik.

  • ⭐⭐

    Çok sevdiğim bir yazı var paylaşmak istedim

    Sabah markette alışveriş yaparken portakal almaya gittiğimde,
    biri 3.99 TL, diğeri 7.99 TL olan iki farklı cins portakal gördüm.

    Biraz daha kaliteli olduğu için 7.99 olana gittim.
    Yanımda benimle birlikte aynı portakaldan alan bir adam daha vardı.

    Ben bir şey demeden "İçine ettiler memleketin" diye laf attı, cevap vermedim.

    Tarımı bitirdiler, şu fiyatlara bak." dedi, yine cevap vermedim.

    Marketler de şerefsiz, belediye satış yapmaya başlayınca hemen fiyatları düşürdüler" dedi, tebessüm ettim sadece.

    Sonra birlikte kasaya doğru ilerledik. Kasadaki hanım, portakalı tartarken .3,99'luk olandan mı yoksa 7.99'luk olandan mı aldığını sordu.

    Adam pahalı olandan almasına rağmen 3.99 olandan aldım dedi.

    Belki yanlışlıkla söylemiştir diye bekledim ama düzeltmedi.
    Beyefendi yanlış hatırlıyor herhalde, 7.99 olandan aldı, dedim.

    Kıpkırmızı oldu.
    Aldığı alacağı 2 kilo portakalda yapacağı sahtekarlıkla edeceği en fazla 8 lirayı kâr saydı zavallı.

    Belki de ne zorluklarla kazandığı paraya, kim bilir kaç kere böyle ufak ufak haramlar kattı.

    Daha sonra otobüse bindim,
    adamın biri akbil bastı, yetersiz bakiye ikazı verdi.

    Hiçbir şey demeden cüzdanından 5 lira çıkardı, şoföre verdi.
    O da hiçbir şey demeden para üstünü verdi. LPG
    Şoförün kendi akbilini çıkarıp basmasını bekledim, yapmadı.
    Belki unutmuştur diye 2-3 dakika sonra hatırlatmak için "Akbil basmadınız" dedim.
    Şaşkın şaşkın yüzüme bakıp:
    Niye?” dedi.
    Otobüs ücreti aldınız az önce" dedim,
    Eee?" dedi.
    Onun içinde belediyenin alması gereken pay da var" dedim,

    Akşama kadar direksiyon sallıyorum ben burda, birde senle uğraşmayayım Git işine dedi.

    3 kuruş paraya milyonlarca kişinin hakkına girme pahasına tamah etti zavallı.

    Akşama kadar İstanbul trafiğinde debelenerek kazandığı paraya, kim bilir kaç kere böyle ufak ufak haramlar kattı.

    Hakka girmek illa maddi bir şeyi çalmakla olmuyor.

    Metrodayım,
    yanımda ayakta duran hanımın hemen önündeki koltuk boşaldı.
    Kadın oturmak için yere koyduğu poşetleri alırken 2-3 metre ötedeki bir adam fırladı ve koltuğa oturdu.

    Kadıncağız elinde poşetle kalakaldı.

    Dayanamayıp Hanımefendi oturacaktı oraya" diye müdahale ettim.

    E oturmadı" dedi.

    Fırsat vermediniz ki" deyince kadın uzatmamak için Tamam oturmayacağım, mühim değil" dedi

    Belki de 10 dakika sonra kalkacağı koltuğa, sırf facebook'taki komik videoları daha rahat seyretmek için tamah etti zavallı.

    Bu hadiseleri gördükçe sebze meyve fiyatlarını manipüle eden komisyoncuları, stokçuları;
    5 katlık ruhsat alıp 8 kat bina yapan müteahhiti;
    binanın kolonları kesildiği halde avantasını aldığı için göz yuman yetkili denetçiyi garipsemiyorum.

    Herkes kendi imkânınca bir şeylere tamah ediyor. Herkes imkânı elverdiğince zavallı…!

    Tepeden tırnağa
    her kademede, dünyalık şeylere tamah eden bir yozlaşma var.

    Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyevi menfaat odaklı bir anlayış hakim.

    Halbuki hepimiz öleceğiz.

    Belki 1 dakika sonra, belki de en fazla 40 sene sonra bu dünyada olmayacağız ve insanı bu dünyada ve ahirette zavallı konumuna düşüren şeylerin hiçbirini yanımızda götüremeyeceğiz.

    Bazen herkesin şikâyet ettiği meselelere, büyük büyük çözüm teklifleri, acil faaliyet planları yapıldığını görüyorum.

    Bazısı çok mantıklı geliyor.

    Ama ölümü unuttuktan sonra hepsi pansuman nispetinde.

    Çünkü hiç ölmeyecek gibi dünyalık şeylere tamah eden toplum, en mükemmel düzenlemeler yapılsa dahi bir açık bulur.

    Yani “Haramı helâlleştirdim diyerek helâl olmaz”.

    Bir firmada üst düzey yetkili olarak çalıştım.

    Mesai başlarken giriş saatini yazıyorlar, sonra işe başlamak için hazırlanmaya çıkıyorlar ve 30-40 dakika sonra işinin başına geçiyorlar.

    Mesai bitimine bir saat kala 30-40 dakika önce işinin başından ayrılıyor ve çıkış için giyinmeye gidiyor.

    İşini terk ediyor, tam çıkacağı saati çıkış saati olarak yazıyor.

    Günlük 1-1,5 saat çalışmıyor, ara kaçamakları saymıyorum bile 1 saat, 1,5 saat x 26 gün = 26 saat 3 gün 2 saat, 39 saat olursa 5 gün sadece giriş çıkış saatlerine uymadığı için çalışmayanlar var.
    Haram nedir? Biliyor musunuz?

    1.000 LT lik suya karıştırdığınız 5 damla idrardır.
    Bu su içilir mi? İçilmezzz diyorsunuz.

    Abdest alınır mı? Alınmaz diyorsunuz.

    İçilirse öldürmez ve bilerek içmek iştahlı olmaz, ama abdest de alınmaz.

    İşte bütün kazançlarımıza 5'er damla idrar karıştırarak yaşamaya devam ediyoruz.

    Biraz DÜŞÜNELİM


Benzer Başlıklar

Forum kurallarına uymayan veya forum düzenine aykırı davranan üyeler uyarılmadan forumdan çıkarılabilirler. Özellikle gereksiz yeni başlık oluşturacakların dikkatine!

115
Çevrimiçi

40.1k
Kullanıcı

4.3k
Konu

419.9k
İleti


| | | |

Powered by NodeBB | Copyright © 2023 Yesilkart Forum