Üyelik oluşturma ve foruma giriş konusunda sorun yaşayan üyelerimiz [email protected] adresine email gönderebilirler!
  • ⭐⭐⭐⭐

    @kingocali, içinde söyledi: San Diego

    San Diego hakkında ilk ağızdan bilgi beklenmiş; gelmemiş. Müsaadenizle, ben yardımcı olmaya çalışayım.

    Ocak 2001 – Nisan 2004 arası kesintisiz San Diego'da yaşadım. Vereceğim ilk bilgiler bayat olacak. Aralık 2019'da yaşadığım yerleri tekrar dolaştım; yaptığım şeyleri tekrar yaptım. Bütün bilgilerimi güncelledim. Takip eden bilgiler taze olacak. İkisini birden paylaşmamın sebebi, demografideki, maliyetlerdeki, vs değişimleri gözlemleyebilmeniz; trendlerin ne tarafa ve ne hızla gittiğini kendi gözlerinizle görebilmeniz olacak.

    Aralık 2019 – Ocak 2020 arası New York’taydım. 2021 çekilişini kazandığımdan beri, forumu da yakından takip ediyorum. Edindiğim izlenimlerle, San Diego’yu, gördüğüm ya da duyduğum diğer Amerikan şehirleriyle de karşılaştıracağım. Karşılaştırmamın sebebi, San Diego ucuz mu, pahalı mı, yaşanacak yer mi; kendi kararınızı, kendi şart ve imkanlarınıza göre, kendiniz vermeniz olacak.

    Baştan söylemeliyim ki, para birimlerini yazarken, Amerikan notasyonu kullandım. Amerikalılar, bölükleri virgülle, ondalık sayıları noktayla ayırıyorlar (bizim nokta kullandığımız yerde virgül, virgül kullandığımız yerde nokta kullanıyorlar). Biz bölükleri noktayla, ondalık sayıları virgülle ayırıyoruz (kafa karışıklığı olursa, nokta gördüğünüz yere virgül, virgül gördüğünüz yere nokta koyarak çözebilirsiniz).

    Genelde, vasıfsız / mavi yakalı işler saatlik (wage), vasıflı / beyaz yakalı işler senelik (salary) ücretleriyle anılıyor. “Bunun saatlik ücretini yazdın da; bunun neden senelik ücretini yazdın?” diye merak ederseniz, sebebi budur. Tüm ücretler brüttür. Vergiyi, sene sonunda, kendi beyan ettiğiniz toplam yıllık geliriniz üzerinden ödüyorsunuz. Oranlar eyalete göre değişiyor.

    Önce pek değişmeyen ya da yavaş değişen bilgilerle başlayayım: San Diego, yaklaşık 1,5 milyon nüfusla, California’nın 2., Amerika’nın 8. büyük şehri. Nüfusun %60’ı beyaz. %30’u, çoğunlukla Meksika asıllı Hispanik. Bir çoğu İngilizce bilmiyor. O yüzden her yerde, her şeyin hem İngilizce’si, hem İspanyolca’sı yazıyor. 2050’de, California genelinde, Hispanik nüfusun %45 ile çoğunluk olması bekleniyor. Ama 2050’den sonra da, yine her yerde, her şeyin hem İspanyolca’sı, hem İngilizce’si olacağından emin olabilirsiniz; lakin muhtemelen, İspanyolca’sı öne yazılır 🙂 Asyalılar da azımsanmayacak sayıda. Çeşitlilik çok olduğu için, ırkçılık problemine ben hiç rast gelmedim (Aralık 2019 – Ocak 2020 New York’unda ise, yerel televizyonda, neredeyse her gün, bir anti-Semitik saldırı haberi vardı – ki, seyyar yiyecek tezgahlarını işleten Arap nüfus, şehrin göbeğinde, bağırta bağırta kendi müziğini dinliyordu; kimse de onlara bir şey demiyordu). Nüfusun %45’i, en az lisans mezunu. İnsanı, genelde medeni. Irkçı gibi algılanmak pahasına, kendi kişisel gözlemlerime dayanarak, sinemada konuşan, çevrede gürültü yapan, bir şeyleri kırıp döken, trafikte diğer araçları tehlikeye atan hareketler yapan kişilerin, genelde eğitim seviyesi düşük siyah ya da Hispanikler’den olduğunu söylemeliyim. Beyazlar, Asyalılar ve az sayıdaki Ortadoğulular’dan böyle davranışlar hiç görmedim.

    San Diego, genelde güvenli bir şehir. Amerika’nın genelinde olduğu gibi, hiçbir evin kapısında, penceresinde demir parmaklıklar yok (New York’ta da yok ama, her binanın girişinde en az bir kahya / kapıcı / güvenlik görevlisi duruyor). Benim San Diego’da ilk ağızdan duyduğum tek adli vaka, Hispanik bir abinin, bıçak göstererek, gecenin bir vakti (ki, genelde oralar her saatte aydınlık ve kalabalık olur) yurttan 7-Eleven’a sigara almaya giden bir Türk kızının cüzdanını çalmasıydı. Tabii, gazetede, televizyonda daha fazlasını gördük. İnsanın olduğu her yerde, suç da oluyor ne yazık ki. Polisin, hayati tehlike içeren olaylara ortalama müdahale süresi, 2000’lerin başında, 10 dakikanın altındaydı. Şimdi, 16 dakikaya çıkmış diye şikayetler var. 2000’lerin başında, polis, boyuna uzun, enine geniş, ağırlık merkezi yere yakın Ford Crown Victoria sedan kullanıyordu. Aralık 2019’daki ziyaretimde, polisin, Ford’un Next Generation Police Interceptor konseptli (ağırlık merkezi yüksekte, direksiyon hakimiyeti zor) SUV’lerine geçtiğini gördüm. Sürenin uzamasını buna bağlıyorum. Tamam, San Diego’nun doğusundaki çöllerde kaçak Meksikalı kovalamak için işe yarayabilir ama, SUV’lerin ara sokaklarda modifiye Japon arabası kovalamaya uygun olduğunu düşünmüyorum (2000’lerin başında, New York’ta da polis, boyuna orta boy, enine geniş, ağırlık merkezi yere yakın Chevrolet Impala sedan kullanıyordu. Şimdi onlar da SUV’ye geçmiş. Ama onlar kimi kovalıyor; bilemiyorum. Gerçi New York’ta hala polis arabası çeşitliliği daha fazla). Ambulans ve itfaiye, polisten biraz daha yavaş gelir ama, onların da acil vakalara gelmesi 10-15 dakikayı geçmez. Zaten polislerin hepsi ilk yardım eğitimi almıştır. Ambulans / İtfaiye gelene kadar durumu idare ederler.

    San Diego’nun mottosu “America’s finest city”. Katılmak durumundayım. Benim gördüğüm en güzel şehir. İstanbullu olmama rağmen, benim gözümde Antalya ikinci, İstanbul üçüncü.

    San Diego, aynı zamanda, Amerika’nın iklimi de en güzel şehri. Florida’yla benzer iklime sahip olmasına rağmen, Florida’yı senede birkaç defa kasırga vurur. San Diego’da tayfun, kasırga, vs olmaz. Ortalama sıcaklık 25 derece Santigrat civarındadır. Kışın en fazla iki haftalığına 15 dereceye düşer; en kötü, yağmur yağar. Yağarsa, o iki haftada yağar. San Diego’da geçirdiğim toplam 3 sene, 2 ay, 15 gün boyunca, giydiğim en kalın giysi, kapüşonlu sweat-shirt olmuştur. Hadi ben irice bir adamım. Ufak tefek hanımefendiler, yanlarında bir de yağmurluk bulundursalar, sırtları yere gelmez. Aralık 2019’da gittiğimde, t-shirt’ten başka bir şey giymeye ihtiyaç duymadım. Fikir vermesi açısından, Aralık 2016’da Adana’ya gittiğimde de t-shirt’le dolaşmıştım. Adanalılar o sırada, anorak, bere ve eldivenle dolaşıyordu. Sebebini sorduğumda, “Hele gel, yazın 45 derecede buralarda dolaş. Bizim bünyemiz ona alışkın” cevabını verdiler. Hak verdim. San Diego’da da zaman zaman anorak, bereyle (eldiven hiç görmedim) dolaşan ablalar görebilirsiniz. Sebebini “Adana etkisi”ne bağlıyorum. Zira, yazın, sıcaklık 35 dereceye kadar çıkabilir. Ama o da en fazla iki hafta sürer. Doğudaki çöllerden, dağ geçitlerini kullanarak, batıdaki okyanusa doğru esen aşırı kuru Santa Ana rüzgarları sayesinde, hiç nem yoktur. 35 derece bile bunaltmaz. Ben sıcağa tahammül edemeyen bir insanım. Ben bile San Diego’da zorlanmadan yaşayabildim. Ocak 2020’de, New York’ta, şort ve t-shirt’le terlemeden uyuyabilmek için ısıtmayı kapatıp, pencere açmak zorunda kalmış ben yaşayabildiysem, bence herkes yaşayabilir.

    San Andreas Fayı yakında olduğu için, Downtown ve University Town Center dışında, yüksek ve betonarme yapılaşma yoktur. Birkaç otel ve hastane binası dışında, apartmanlar bile, ahşaptan ve yatay mimariye uygun olarak, en fazla iki katlı olacak şekilde inşa edilmiştir. Bu tip yapılaşma, olası depremlerde can kaybı sayısını düşük tutmaya yardımcı olsa da, özellikle küresel ısınmanın artıp yaygınlaşması sonucu, sıklığı ve şiddeti sürekli artan orman yangınlarında, ciddi bir risk oluşturmaktadır. Ben, San Diego’da bulunduğum toplam 3 sene, 2 ay, 15 gün süresince, yalnızca bir orman yangını gördüm. Şimdi ise, civarda, her sene en az bir defa yangın çıkıyor.

    San Diego, üniversiteler şehridir. 15’e yakın üniversite, 10’a yakın kolej, 5 civarı hukuk okulu bulunur. Yukarıda yazmıştım; tekrar edeyim: Nüfusun %45’i, en az lisans mezunudur. Ucuz devlet üniversitesi, pahalı özel üniversite, hayat kurtaracak iyi üniversite, askerlik erteletecek dandik üniversite; hepsinden yeterli miktarda mevcuttur. Google size en güncelini söyleyeceği için, üniversite listeleme işine hiç girmiyorum.

    San Diego, aynı zamanda donanma şehridir. Pasifik Filosu’nun Hawaii’den sonraki en büyük ikinci üssü San Diego’dur. Downtown’dan National City’ye kadar komple donanma üssüdür. Uçak gemileri, kruvazörler, destroyerler, fırkateynler, Littoral Combat Ship’ler, Amphibious Assault Ship’ler; Allah ne verdiyse yanaşır. Coronado Island, hem donanma üssünün devamıdır, hem de deniz havacılığı üssüdür (Naval Air Station). Point Loma, denizaltı ve denizaltı savunma harbi üssüdür. Camp Pendleton, batı kıyısının en büyük deniz piyadesi üssüdür. Miramar, deniz piyadelerinin hava üssüdür (Marine Air Station).

    Top Gun filmi, Miramar deniz piyadesi hava üssünde çekilmiştir. Traffic filmi, Downtown’da çekilmiştir. Açıkçası, aklıma, San Diego’da geçen, bunlar kadar gişe yapmış başkaca bir film gelmiyor.

    San Diego ekonomisi turizm ve teknolojiye dayanır. Teorik olarak, tarımın da güçlü olması beklenir ama, ben kendi namıma, öyle ekili – dikili alan hiç görmedim. Belki iyice doğuda vardır. Benim kendi gözlerimle gördüğüm en yakın ekili – dikili alan, gözün alabildiğince üzüm bağlarıyla dolu olan, 2-3 saat kuzeydeki Temecula Valley idi. Turizmde, tema parkları önemli bir cazibe merkezi teşkil eder. San Diego Zoo, San Diego Zoo Safari Park (benim zamanımdaki adıyla, San Diego Wild Animal Park), Sea World, Birch Aquarium (bu, Sea World gibi popüler değil de, daha çok bilimsel), Legoland, San Diego’dadır. Los Angeles çevresindeki Disneyland’e, Universal Studios’a, Six Flags Magic Mountain’a, Knott’s Berry Farm’a yeterince yakındır. Bir araba kiralayıp, 2-3 saatte gidebilirsiniz. Hiçbiri Los Angeles’taki Venice Beach kadar ünlü olmasa da, San Diego da bir plajlar şehridir. Tamamı ücretsiz (bizdeki gibi değil), Imperial Beach, Coronado Beach, Ocean Beach, Mission Beach, Pacific Beach, La Jolla Beach doğa harikalarıdır (Plajlar kuzeye doğru devam eder ama, isimlerini yukarıdakiler kadar sık duymazsınız). Little Italy, San Diego’nun İtalyan mahallesidir. İtalyan restoranları, pastaneleri, vs bulunur. Downtown’da, özellikle de Gaslamp Quarter’da, restoranlar ve gece kulüpleri; Old Town’da, filmlerde gördüğümüz gibi bir kovboy kasabası; Carlsbad’de, outlet’ler bulunur. Teknoloji namına, biyoteknoloji, bilişim altyapı teknolojileri (özellikle, yarı-iletkenler ve fiber-optik sistemler), mobil iletişim altyapı teknolojileri (özellikle, bizdeki GSM şebekesinin Amerika’daki muadili CDMA), tüketici elektroniği, enerji sistemleri, havacılık ve savunma alanları gelişmiştir. Illumina, Novartis, Cymer, Peregrine Systems, Qualcomm, Nokia, Sony, Hitachi, Sharp, Kyocera, ESET, Teradata, bir Caterpillar şirketi olan Solar Turbines, Lockheed Martin, General Atomics, San Diego’da bulunmaktadır. Finansal teknolojilerle ilgilenen forumdaşlar, Intuit; eli mekanik işlere yatkın forumdaşlar, WD-40 markalarını da tanırlar.

    University of California San Diego Connect ve San Diego State University Lavin Entrepreneurship Center çevresinde, bir girişimcilik ekosistemi mevcuttur; ancak, Palo Alto, San Jose ve San Francisco’daki kadar civcivli değildir. 2000’lerin başında, Sorrento Valley’i, Silicon Valley’in güneydeki devamı olarak konumlandırmaya çalışmış olsalar da, başarılı olamadılar. Yine de, teknoloji şirketleri, Carlsbad, Sorrento Valley / University Town Center ve Downtown civarında kümelendi. La Jolla civarında da yoğun biyoteknoloji aktivitesi var. Palo Alto, San Jose, San Francisco, Austin, Boston, New York dururken, girişimci olmak için San Diego’ya gidilmez; ama San Diego’ya gidilmişken de girişimci olunabilir. Üniversite de var. Çeşitli finansman destekleri de var. Melek yatırımcı da var. Fırsat bolluğu yok, ama yeterince fırsat var.

    Bolluk demişken, San Diego’da, ürün anlamında, aradığınız hemen her şeyi bulabileceğinizi, ama New York’ta durumun pek öyle olmadığını belirtmeliyim. Ben San Diego’da kesintisiz yaşadığım 3 sene, 2 ay, 10 gün boyunca, (taharet musluğu dışında) hiçbir şeyin yokluğunu yaşamadım. Ama Aralık 2019’da New York’a indiğimde, yanımda getiremediğim malzemeyi tedarik etmek için, 1. Cadde ile 65. Sokak’ın kesiştiği köşede bulunan Gristedes isimli süpermarkete gittim. Böyle, bizdeki MMM Migros büyüklüğünde bir yer. Gristedes, New York halkının ihtiyaçları arasında olduklarını düşünmemiş olacak ki, ürün karmasına deodorant ve Red Bull ekleme gereği duymamış. Bir deodorant bulabilmek için, Upper East Side’dan West Harlem’a kadar gitmek zorunda kaldım. Red Bull’u hiç bulamadım. Kabul, belki benim beceriksizliğimdir. 5 gün sonra, 5 günlük ziyaret için indiğim San Diego’da ise, Ralphs’e giriyorum, oradan çıkıp Vons’a giriyorum, oradan çıkıp Target’a giriyorum; raflar, hatta koca bir reyon dolusu, (Türkiye’den aşina olduğumuz adidas, Gilette, Nivea, Dove gibi birçoğu dahil) marka marka, model model deodorant... Bırakın süpermarketi, San Diego’da spor mağazasına giriyorum; kasanın yanında Red Bull dolabı! Özetle, New York’u o kadar da gözünüzde büyütmeyin!

    San Diego konusuna devam etmeden önce, New York’tan iki “yokluk” hikayesi daha paylaşayım...

    Yukarıda yazmıştım. Ben irice bir adamım. Her şeyin 3XL’ını giyiyorum. Ayakkabının, Amerikan ölçüsüyle, 14 numarasını giyiyorum. Türkiye’de benim bedenimde giyim eşyası bulmak, 90’larda çok zordu. Spor ayakkabı ve diğer spor malzemelerini, yalnızca, Kadıköy’de, profesyonel spor kulüplerinin de spor malzemelerini tedarik eden Rekor Spor’da bulabiliyordum. Ayağıma göre bot bulabilmek için ise, Cevizlibağ’daki Yeşil Kundura’ya kadar gitmek zorunda kalıyordum. Orada da, ayağıma göre, yalnızca Caterpillar’ın tek bir modelini bulabiliyordum. Takımı, gömleği, zaten ezelden beri mecburen ölçüye özel diktiririm. 2000’lerin ortalarında, Avrupa Birliği ile aramızda esen sanal bahar rüzgarlarıyla, ekonomi bir düzelir gibi oldu. Markalar Türkiye pazarına kendileri girdi. Piyasada mal bolluğu oluştu. Mal yokluğundan para kazanan Rekor Spor battı. Her marka ve modelin değil ama, yeterince marka ve modelin 3XL’ını, 14 numarasını bulmak mümkün hale geldi. adidas’ta, Nike’de, üzerimize göre ürün bulabildik de, giyinebildik. 2010’larla beraber, her şey eski haline dönüp, ekonomi yine krize girince, mal bolluğu ortadan kalktı. Allah bozmasın, Under Armour hariç, yine hiçbir yerde aradığımızı bulamaz olduk. 90’lara benzer bir yokluk içinde, New York’a indiğimde, üzerimde, aradığım bedeni bulamadığım için almak zorunda kaldığım, önü kapanmayan, 2XL adidas bir anorak vardı. New York kışı, İstanbul kışından daha sert. İstanbul’da (İngiltere’de yüksek lisans yapan kuzene ve doktora yapan arkadaşına getirttiğim) t-shirt üzeri anorak giyiyorum. Bütün kış, önümü kapamak zorunda kalmadan geçiyor. New York’ta ise, ön kapanmadan olmuyormuş. Kısa sürede anladım 🙂 Bütün Manhattan’ı karış karış gezdim. adidas’a, Nike’ye, Oakley’e, T.J. Maxx’e, gördüğüm her giyim mağazasına girdim; 3XL anorağı zar zor ve yalnızca The North Face’te bulabildim. Orada da yalnızca bir tane vardı. Benden sonra gelip, “DÜNYANIN BAŞKENTİ!!!” New York’ta istediği bedeni bulabileceğini zanneden hazırlıksız turist, muhtemelen donmuştur. Ruhuna Fatiha... 3XL anorağı bulmadan önce, bari t-shirt’le 2XL anorağın arasına bir kat daha giyeyim diye, 3XL kapüşonlu sweat-shirt aradım. Yok! Bari birkaç kat t-shirt giyeyim diye, 3XL t-shirt aradım. Yok! Türkiye’de artık hiç bot bulamıyorum. Ayağımda koşu ayakkabısıyla (onun için de, Under Armour sağ olsun) gitmiştim. Yağmurda o da olmadı. 14 numara bot aradım. Yok! Yok! Yok! T-shirt işini, San Diego dönüşü, Amazon’dan sipariş vererek çözdüm. Bot için de, en son REI’a gittim. İnternet mağazalarında satışta olduğunu gördüğüm, Salomon’ın bir modelinin 14 numarasını istedim. Kızcağız bir pusula yazdı. Kasaya gidip, siparişimi vermemi, 1 hafta sonra gelip almamı söyledi. Kasa yolunda internetten kontrol ettim. Pusulada yazan model, benim istediğim model değil. Elinde ne varsa, bana onu itelemeye çalışmış. Böyle şeyler Türkiye’de sürekli başıma gelir ama, Amerika’da ilk defa şahit oldum. Sinirlendim. Sipariş vermeden çıktım. 5 gün sonra San Diego’ya indim. Okulumun hediyelik eşya mağazasına gittim. Yetişkinler için 3XS, 2XS, XS, S, M, L, XL, 2XL, 3XL, beni New York’ta misafir eden arkadaşın 1,5 yaşındaki kızına göre türlü bebek bedenleri, 3,5 yaşındaki oğluna göre türlü çocuk bedenleri, arkadaşın abisinin 10 ve 13 yaşındaki oğullarına göre türlü garson bedenler, t-shirt, kapüşonlu, kapüşonsuz sweat-shirt; ne ararsan var! Ne lazımsa aldım! Under Armour’a gittim. İki 3XL kapüşonlu sweat-shirt de oradan aldım. TL ile oldukları için, kredi kartlarının limitleri doldu. Bot alamadım. San Diego dönüşü New York’u, yağışlı günlerde dışarı çıkmayarak idare ettim. Özetle, New York’u o kadar da gözünüzde büyütmeyin!

    New York’ta beni misafir eden Türk (artık Amerikan vatandaşı) arkadaş, yılbaşında birkaç günü, Amerikalı eşinin Queens’deki ailesiyle geçireceklerini, Upper East Side’daki 1+1’lerinde tek başıma canımın sıkılmaması için, beni 3 günlüğüne, Downtown’daki bir otele yerleştireceklerini söyledi. “Tamam” dedim. Beni 16.30’da otele bıraktı. 18.15’te, karnımı doyurmak için otelden çıktım. Dunkin’ Donuts, Subway dahil, önünden geçtiğim her restoran kapalıydı. Tesadüfen, iki blok aşağıdaki, tadilat halindeki bir binanın altındaki Hint restoranını bulamamış olsam, 1 Ocak 2020’de, “ASLA UYUMAYAN ŞEHİR!!!”in göbeğinde, resmen aç kalacaktım ( Otelin aşırı pahalı oda servisiyle, Hint kökenli başka bir abinin işlettiği tobacco shop’tan alacağım birkaç cips ve krakeri birer seçenek olarak yazmadıysam, kusuruma bakmayın lütfen 🙂 )! Hint abi de, 21.30’da kapatacakmış. Onu da ucundan yakalamışım. Son iki not: 1. Hayatımda yediğim en kötü Hint yemeği değil; hayatımda yediğim açık ara en kötü yemekti. 2. San Diego’da, günlerden ne olursa olsun, mutlaka açık bir yer bulur; karnınızı mutlaka doyurursunuz. Özetle, New York’u o kadar da gözünüzde büyütmeyin!

    New York’un, bir konuda hakkını teslim etmek durumundayım: Türk yemeklerine ulaşılabilirlik ve o yemeklerin çeşitliliği konusunda, Amerika’nın benim gördüğüm hiçbir yeri, New York’un eline su dökemez. Upper East Side’da Türk restoranı gördüm. Upper West Side’da Türk restoranı gördüm. Lenox Hill’de, Lincoln Square’de, Midtown East’te, Midtown Manhattan’da, Hell’s Kitchen’da, Murray Hill’de, Chelsea’de, Gramercy Park’ta, Greenwich Village’da, East Village’da, SOHO’da, Downtown Manhattan’da Türk restoranı gördüm. ABA, Agora, Akdeniz, A la Turka, Ali Baba, Anka, Antalia, Barbounia, Bodrum, Enfes, Farah, Galata, Istanbul, Leyla, Lezzet, Memo, Meyhane, Pasha, Pera, Pierre Loti, Seven Hills, Sip Sak, Sophra, Sumela, Zeytin isimlerini hatırlıyorum. Hangisi, neredeydi, hatırlamıyorum. Hiçbirinde yemedim. Bir, Broadway’de, o zaman tadilat halinde olup, yakın zamanda açılmaya hazırlanan bir SaltBae hatırlıyorum. Virüsten sonra belki açılmıştır; belki ertelenmiştir. Bir de, Türk arkadaşın Amerikalı eşi, beni bir akşam Dyker Heights’taki ailelerin, evlerini Noel için nasıl süslediğini görmeye götürdü (meşhurmuş). Onun dönüşünde, Brooklyn’deki Taci’s Beyti’de yemek yedik. “Taci Abi”, lahmacun gibi lahmacun, İskender gibi İskender, karışık ızgara gibi karışık ızgara yapmıştı. Onu hatırlıyorum. San Diego’daki Türkler, Türk yemekleri konusunda o kadar şanslı değil. 2000’lerin başında, Pacific Beach’te, (o zaman 20, şu an 35 sene önce, çekilişten green card kazanarak New York’a gelmiş; sonra oralarda birilerinin ayaklarına bastığı için San Diego’ya kadar kaçmak zorunda kalmış) Engin Abi’nin Central Park isimli pizza dükkanı vardı. Pizza fırınında, vasatın altında pideler ve ekşi yoğurtla berbat bir hazır mantı yapar, özlemimizi giderirdi. Escondido’da, Türk bir ailenin işlettiği Bird House isimli restoran vardı. Vasatın altında ev yemekleri (zeytinyağlılar, kuru fasulye, pilav, vs) yapar, özlemimizi giderirdi. Bunlar dışında, Downtown’da, onların Yunan yemeği olduğunu iddia ettikleri yemekler yapan, İsrailli bir piyanist – şantör abinin Arapça, İbranice, Türkçe, Yunanca şarkılar söylediği, Arap bir dansöz ablanın oynadığı bir Yunan tavernası; Los Angeles’ın güneyinde, Ermeni bir abinin işlettiği, vasatın üstünde kebaplar yapan bir Ortadoğu restoranı vardı. Aralık 2019’da gittiğimde, San Diego’da Amerikalı bir arkadaşın yanında kalıp, şoförlüğümü de kendisine yaptırdığım için, yukarıda bahsettiğim Türk restoranlarının hiçbirine gidip, yerlerinde duruyorlar mı diye bakamadım. Ama başka bir Amerikalı arkadaşla Downtown’da buluşmaya gittiğimde, 4. Cadde’de, Sultan Baklava isminde yeni bir Türk restoranı açıldığını gördüm. Hemen içeri daldım. Abi Diyarbakırlı’ymış. “15 sene önce yoktun” dedim. “5 senedir buradayım” dedi. “İşler nasıl?” dedim. “Her gün daha iyiye gidiyor” dedi. “Oh, oh; Allah arttırsın” dedim. Amerikalı arkadaşı oraya davet ettim. Kendisi açmış; kebap yedi. Amerikalı olduğu için, ucundan tadamadım. Ben toktum; baklava yiyip, çay içtim. Baklava gibi baklava, çay gibi çaydı. Edindiğim izlenime göre, kebabın da kebap gibi olduğunu tahmin eder, San Diego’ya gidecek arkadaşlara gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.

    San Diego ve ekonomisine geri dönersek, bağcılık, şarapçılık tecrübesi olanlar, tarımda; pazarlama, turizm – otelcilik eğitimi ve tecrübesi ile, ileri derecede hizmet sektörü tecrübesi olanlar, turizmde; iyi bir mühendislik eğitimi ile, yeterince mühendislik tecrübesi olanlar, teknolojide kalifiye iş bulabilirler. Özellikle pandemi münasebetiyle, sağlık çalışanlarının da, geçtiğimiz yıllara oranla, daha kolay iş bulabileceklerini düşünüyorum. San Diego genelinde, çok sayıda hastane, University of California San Diego özelinde, çok iyi bir üniversite hastanesi, onun ekosisteminde birçok araştırma enstitüsü ve Point Loma’da bir donanma sağlık merkezi mevcut. Asker olmayı göze alanlar için, yukarıda, San Diego’nun donanma şehri olduğunu özellikle belirtmiştim. Bunlar dışında, maç ve konserlerde güvenlik görevliliği, Downtown’da pedicab, Uber ve Lyft’te ulaşım, Amazon Flex’te dağıtım elemanlığı gibi, part-time ek iş imkanları da mevcut.

    İşe, eğlenceye gidip gelmek; genel anlamda “yaşamak” için, araba gerekli. 2000’lerin başında, toplu taşıma Metropolitan Transit System’ın otobüsleriyle sağlanıyordu. Ana hatlarda, saat başı gidip gelen otobüsler mevcut olsa da, istediğiniz zaman, istediğiniz yere gitmek için yeterli değildi. 2010’ların başında, yine Metropolitan Transit System tarafından bir tramvay ağı kuruldu. Kapsama alanı daha geniş, hareket saatleri daha sık olsa da, “yaşamak” için hala yeterli değil. New York’taki gibi bir “ağ” beklemeyin. Ben 2000’lerde kendime $3,000’a 10 yaşında bir Japon arabası alarak tüm ihtiyaçlarımı karşılayabilmiştim. Kendine $800’a 15 yaşında bir Japon arabası alan arkadaşım, arabasıyla sorunlar yaşamış, çokça tamir parası ödemişti. $10,000’a ikinci el Pontiac Trans-Am alan arkadaş da çok çekti. $17,500’a sıfır Toyota alan arkadaş çok rahat etti. Ama 20 yaşındaki adam, o kadar da parası varken, neden gidip kendine station wagon Toyota Corolla alır; hiçbirimiz anlayamadık 😃 Özetle, her ihtiyaca, her bütçeye göre araba var. Yetersiz toplu taşımada kendine eziyet etmeye gerek yok.

    Ben San Diego’da yaşarken, asgari ücret, saatte $6.75 idi. Part-time güvenlik görevlisi olarak, saatte $7.00 kazanıyordum. Yüksek lisans yapmakta olduğum üniversitede, part-time lisansüstü asistanı olarak saatte $10.10, part-time araştırma asistanı olarak saatte $13.70 kazanıyordum. Costco’da full-time POP pazarlama elemanı olarak saatte $75.00, Qualcomm’da full-time stajyer olarak saatte $80.00 kazanmışlığım da var. Vons isimli süpermarket zincirinde part-time kasiyerler, saatte $15.00 kazanıyordu (ve az buldukları için grev yapıyordu). İstanbul’da gittiğim özel liseden tanıdığım 3 yaş büyük “abi”m, yine San Diego’da, vasıfsız (yani öyle elektrikçi, tesisatçı falan değil) full-time inşaat işçisi olarak, saatte $33.00 kazanıyordu. Amerikalı kız arkadaşımın full-time oto tamircisi babası, saatte $40.00 kazanıyordu. Amerika’da full-time çalışma haftası 40 saat. Yaklaşık aylık maaşınızı, verdiğim saatlik ücret x 40 saat x 4 hafta formülüyle hesaplayabilirsiniz. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği lisans + San Diego State University İşletme Yönetimi yüksek lisans mezunu arkadaşım, 2003 yılında, bir Caterpillar şirketi olan Solar Turbines’de, senede $60,000.00 ile işe başladı. O sırada, San Diego State University MBA mezunlarının ortalama işe giriş maaşı, senede $56,000.00 idi. Aynı dönemde, Harvard, Yale, MIT, Stanford MBA mezunlarının ortalama işe giriş maaşı, senede $250,000.00 idi. İşteki birinci senesinin sonunda, kendisine bir Audi TT; ikinci senesinin sonunda, peşinatı Türkiye’de pilot olan babasından gelmek üzere, kendisine fena olmayan bir mahallede, iki katlı, kapalı garajlı, müstakil bir ev aldı. Ekstra bir not olarak, yukarıda bahsettiğim Amerikalı kız arkadaşımın profesyonel beyzbol oyuncusu olan kardeşinin, senede $5,050,000.00 kazandığını da kayıtlara geçirmek isterim 🙂

    San Diego’da asgari ücret, şu an $12.00. Yukarıda bahsettiğim meslek gruplarının bugünkü yaklaşık maaşlarını, basit bir oran – orantı hesabıyla bulabilirsiniz.

    New York’ta asgari ücret, şu an $15.00. Deloitte isimli global şirkette kıdemli müdür olarak çalışan arkadaşım senede $500,000.00, Goldman Sachs’te kıdemli müdür olarak çalışan eşi senede $500,000.00, dış ticaret merkezi New York’ta bulunan bir Türk şirketinde genel müdür olarak çalışan abisi senede $500,000.00 kazanıyor. Bu arkadaşların evlerinde ev işleri ve çocuk bakıcılığı yapan vasıfsız Türk abla, saatte $22.50 kazanıyor.

    Giderlere gelirsek...

    Ocak 2001 – Nisan 2004 arası, San Diego'nun okyanusa ve şehir merkezine uzak, SDCCU Stadium (benim zamanımdaki adıyla, Qualcomm Stadium), Mission Valley Mall, San Diego State University ve Grossmont College'a yakın kesiminde, 300 metrekare toplam alan üzerine oturtulmuş 150 metrekarelik, tek katlı, kapalı garajlı, 3+1, müstakil bir ev $150,000 - $200,000 aralığında satın alınabiliyordu. Aralık 2019’da yanında kaldığım Amerikalı arkadaşım, içinde oturduğu, okyanusa ve şehir merkezine yakın, genişçe 1+1 condo’sunu (kabaca, kiralanan apartman dairesine “apartment”, satılan apartman dairesine “condo” diyorlar) $190,000’a aldığını söyledi. Bugün, New York şehir merkezinde, Roosevelt’in doğduğu eve (bkz. Google) benzeyen, bitişik nizam, 2-3 katlı müstakil evler, 30-40 milyona gidiyor. Jennifer Lopez, Hudson Yards’daki condo’sunu 17 milyona almış (Big Bus’taki turist rehberi abimiz sağ olsun).

    Ocak 2001 – Nisan 2004 arası, San Diego'nun okyanusa ve şehir merkezine uzak, SDCCU Stadium (benim zamanımdaki adıyla, Qualcomm Stadium), Mission Valley Mall, San Diego State University ve Grossmont College'a yakın kesiminde bir 1+1'in, su faturası dahil aylık kirası $800 idi. Bir aylık kirayı depozito olarak alıyorlardı. Benim orada yaşadığım süre boyunca, hiç zam gelmedi. Aralık 2019'da gittiğimde, aynı dairenin aylık kirası, yine su faturası dahil $1,450 Dolar olmuştu. Şu an, aynı dairenin, New York şehir merkezindeki aylık kirası $3,900. Forumdaşlardan birinin, başka bir başlık altında söylediğine göre, aynı daire, Huntsville, AL’da, $500’a bulunabiliyormuş.

    2001 – 2003 arası, benim gittiğim devlet üniversitesinin yıllık ücreti $9,600 idi. San Diego’nun en iyi özel üniversitesinin yıllık ücreti $20,000 - $25,000 civarındaydı. Şu an devlet üniversitesinin yıllık ücreti $19,600. Özel üniversite ise, yıllık $57,200’dan gidiyor (Karşılaştırılabilen büyüklükler olsun diye, MBA ücretlerini yazdım. Ücretler, öğretim seviyesi ve bölüme göre büyük farklılıklar gösteriyor). New York’ta ise, Columbia, NYU ve Pace’in MBA ücretleri, bugün itibariyle yılda $80,000.

    2001 – 2004 arası San Diego’da $4-5’a yediğim burrito, bugün $7-8. New York’ta burrito yemedim ama, $10’dan aşağı bulabileceğinizi sanmam. 2001 – 2004 arası San Diego’da $7-8’a olduğum saç tıraşı, bugün $12. Aynı saç tıraşı, bugün New York’ta $30.

    Aklıma gelenleri, gücüm yettiği, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Sürçülisan etmiş isem, affola. İhmal ettiğimi düşündüğünüz, merak ettiğiniz, cevap bulamadığınız başka San Diego sorusu olursa, yazın lütfen. Bildiğim bir konu ise, mutlaka cevap vermeye çalışırım.

    Allah’ın herkese gönlüne göre vermesi dileğiyle, saygılar...

    Üstad efsane olmuş hem de öyle böyle değil. Bilmediğim neler varmış neler. Ellerine sağlık. Bir Çukurovalı olarak San Diego cuyum bundan sonra...


  • @kingocali ahaha. Abi sen nerelerdeydin yahu:)


  • @kingocali sundan dolayi sordum. Xiaomi band kisitlamasi, ornekse, T-Mobile iflah olmaz kullanici forumlarinin en gedikli meselelerinden biri. Hazir bir Xiaomi kullanicisina ilk elden soru sorma imkani buldugum icin sorayim dedim. Hat zaten Turkcell oldugu icin cevabi da ogrenmis oldum. Ellerine saglik.


  • @Sefa Hafızamı zorladım. Umarım beni yanıltmıyordur ama, hatırlayabildiğim kadarıyla, hem doğu kıyısında, hem batı kıyısında, normalde "Turkcell" yazan (servis sağlayıcıyı gösteren) yerde "AT&T" yazıyordu (Turkcell, bana sattığı "Amerika'da mobil iletişim" hizmetini AT&T'den alıyordu) sanki...

    2001 - 2004 arası, California'da, normalde "Turkcell" yazan yerde, "Pacific Bell" yazıyordu. Ondan kesin eminim de (Malum, ihtiyarlar uzak geçmişi daha net hatırlar; sabah kahvaltıda ne yediğini bilmez)...


  • ...........................


  • @kingocali, içinde söyledi: San Diego

    Aşağıdaki fotoğrafta, en solda görülen 15 katlı bina, New York'ta beni misafir eden Türk arkadaşın 1+1 condo'sunun bulunduğu bina. Binanın tamamı condo'lardan oluşuyor. Kiralık daire yok. Her katta yaklaşık 10 daire var; 15 kattan, 150 dairelik bir apartman. Ayıp olmasın diye, kaça aldığını sormadım. İçinden fotoğrafı çektiğim 1+1 apartment ise, abisinin yaşadığı, tamamı apartment'lardan oluşan 20 katlı bir binada bulunuyor. Satılık daire yok. Her katta yaklaşık 10 daire var; 20 kattan, 200 dairelik bir apartman. Aylık kirası $3,900 olan 1+1 daire, işte bu, içinden fotoğrafı çektiğim daire. Bu dairenin bulunduğu binanın fotoğrafı ise, maalesef, kaybolan fotoğraflar arasındaydı. Ama dış görünüş ve yaşam tarzı olarak, fotoğrafta en solda görülen binadan bir farkı yok.

    81697319_10158572279087908_156198395663351808_o.jpg

    Gayrimenkul fiyatlarının fahiş olduğu İstanbul'da nasıl otopark problemi varsa, gayrimenkul fiyatlarının fahiş olduğu New York'ta da otopark problemi var. Apartmanların otoparkı yok. Apartmanlar dikey mimari ile inşa edilmiş olduğu için, sokaklarda da, o kadar kat malikine yetecek park yeri yok. O yüzden, girişimciler, 3-4 apartmanda bir, bir arsa satın alıp, üzerine katlı otopark dikmişler. Nitekim, karşıdaki sokağın içinde, beni misafir eden arkadaşın yaşadığı binanın hemen arkasındaki 3 katlı bina, bir katlı otopark. Lakin, aylık ücreti $700. O sebepten, evlerine yılda toplam $1,000,000 giren Türk arkadaşım ve Amerikalı eşi bile, aşağıda fotoğrafları görülen araçlarını, 5 blok aşağıdaki, aylık ücreti $200 olan katlı otoparka bırakıyorlar. Eşi beni dolaştırırken, kendi gözlerimle şahit oldum. Bir eline 1,5 yaşındaki kızın arabasını, diğer eline 3,5 yaşındaki oğlanın elini alıyor; yükünü de sırtına vuruyor; o soğukta, hiç üşenmeden 5 blok yürüyor. Alışveriş de yaptığı zaman, kızın hepsini taşıyacak eli kalmıyor. "Ben olmadığım zaman ne yapıyorsun?" diye sorduğumda, "Zor oluyor ama, hallediyorum bir şekilde" deyip, gülüyor. 1. New York'ta yaşam planlarken, arabanız da olacaksa, otopark ücretlerini de hesaba katmakta fayda var. 2. Upper East Side'da, altınızda Mercedes, cebinizde $1,000,000'la böyle yaşayacaksanız, o green card'ı yakın; hiç gitmeyin Amerika'ya 😃

    79000704_10158475885032908_5008650324970307584_o.jpg

    84086803_10158638801432908_1220293705936666624_o.jpg

    Aşağıdaki fotoğrafta görülen 2 katlı binalar kompleksi ise, San Diego'da benim yaşadığım 1+1 apartment'ın bulunduğu binalar kompleksi. Fotoğrafta görülmüyor ama, yaya kapısının solundan devam eden duvarın devamında, 5'i alt, 5'i üst katta, toplam 10 daire ve bir garaj kapısı, sağından devam eden duvarın devamında, 5'i alt, 5'i üst katta, toplam 10 daire ve bir garaj kapısı var. Kompleks, tamamı duvarlar, bir şifreli yaya kapısı ve iki uzaktan kumandalı garaj kapısı ile çevrilmiş, yaklaşık 5.000 metrekare alan üzerine yerleştirilmiş, ikisi "I", ikisi "U", biri "O" şeklinde, hepsi ahşaptan ve 2 katlı 5 binadan oluşuyor. Binaların üç tarafı komple açık garaj, bir tarafı yaya ve garaj kapılarıyla çevrili. "I" şeklindeki binaların arasında, "U" ve "O" şeklindeki binaların ortasında, ortak kullanım alanları ve süs bahçeleri var; "U" şeklindeki binalardan birinin ortasında ise, bir yüzme havuzu bulunuyor. Fotoğrafta, havuzun bir köşesi görülüyor. İşte bu apartmandaki bir 1+1'in aylık kirası $1,450. New York'taki, dikey mimari ile inşa edilmiş bir apartmandı; bu, yatay mimari ile inşa edilmiş bir apartman. Onda da 150 - 200 daire vardı; bunda da 150 - 200 daire var. Onda 1+1'in aylık kirası $3,900 idi; bunda 1+1'in aylık kirası $1,450. Onda otopark yoktu; bulursan da, ekstra ücrete ($200 - $700) tabiydi. Bunda otopark var. Üstelik beleş. San Diego'da yer bol olduğu için ("Yer bolluğu", "yer yokluğu" mevzuuna, başka bir gün, ayrıca gireceğim. Elimdeki belgeler de çok çarpıcı olacak), apartmanların, müstakil evlerin, alışveriş merkezlerinin, hastanelerin, liselerin, üniversitelerin, aklınıza gelebilecek her yerin mutlaka otoparkı var. Üstelik hepsi beleş (Edit: Üniversitelerde, uzun süreli parklar ücretli olabiliyor). Bunun tek istisnası Downtown. Orada otopark, kaldırım kenarı da olsa, katlı otopark da olsa ücretli.

    79374335_10158494790967908_4663515227034222592_o.jpg

    San Diego'da beni misafir eden Amerikalı arkadaşın $190,000'a aldığı 1+1 condo'sunun bulunduğu, yine yatay mimari ile inşa edilmiş, ahşaptan, 2 katlı binanın fotoğrafı da, maalesef, kaybolan fotoğraflar arasındaydı. Ama dış görünüş ve yaşam tarzı olarak, yukarıdaki fotoğrafta görülen binadan bir farkı yok. Benim yaşadığım apartment'ta, uzaktan kumanda ile girilen açık garaj var. Amerikalı arkadaşın condo'sunun ise, kendi driveway'i var. Aşağıda fotoğrafları görülen güzelliği oraya bırakıyor. Müstakil evlerde ise, küçük olanlarda, genelde yalnızca driveway, büyük olanlarda ise, genelde driveway + kapalı garaj oluyor.

    San Diego'da beni misafir eden Amerikalı arkadaş, San Diego'nun toplu taşımasını planlayan Metropolitan Transit System'da çalışıyor ( Metropolitan Transit System'da çalışıyor. İşe arabayla gidip geliyor. Toplu taşımanın yeterli olmadığının kanıtı 🙂 ). Hem condo'sunu, hem GT'sini, dişiyle, tırnağıyla kazıyarak aldı. İki defa kanseri yendi. Kız highway'e bir çıkıyor. Bütün camları indiriyor. Rüzgar saçlarının içinden geçerken, motorun sesini dinliyor (Bunun belgelerini de, "yer bolluğu", "yer yokluğu" mevzuunun içinde paylaşacağım). İşte böyle yaşayacaksanız, benim green card hakkımı da siz alın; gönül rahatlığıyla gidin Amerika'ya 😃

    78881289_10158489029557908_6341429868634308608_o.jpg

    84832938_10158660421897908_3940814295750672384_o.jpg

    New York'taki arkadaşlar (abi - kardeş), pandemi başladığından beri ilk defa İstanbul'a geldi. Ben de, fırsattan istifade, "Ayıp olursa olsun" dedim; Manhattan'da ev sahibi olana, Upper East Side'daki 1+1'ini kaça aldığını sordum. $650,000'a almış. Westchester'da baktığı müstakil evler de, 1.5 - 2 milyon Dolar arasındaymış. Merak edenler için, vaktiyle eksik bıraktığım bu bilgiyi, geç de olsa tamamlamış olayım...


  • Merhabalar 23 martta san diegoda olacağım downtown civarı kalabilecek ucuz bir yer bulamadım bildiğiniz bir yer var mı?

  • ⭐⭐⭐⭐⭐

    @shagydigy aşağıdaki linklerden kafana göre bulabilirsin

    https://www.apartmenthomeliving.com


  • @Sefa Bu konu hakkında ben yorum yapabilirim. 2019'da Xiaomi Amerika'da internet bantların dolayısıyla çalışmıyor söylemine güvenerek Xiaomi telefonumu Türkiye'de bırakıp Amerika'ya gittim. Sonrasında şansıma Mi 9 kullanan birine denk geldim ve sorunsuz kullandığını öğrendim. O zaman Mi 9 en son sürümdü ve ucuz fiyata Rakuten'de görünce hemen sipariş ettim. Yaklaşık 2.5 ay Mi 9 telefonumla West Coast'ta her yerde gezdim. Hattım T-Mobile idi ve hiçbir problem yaşamadım.


  • San Diego sadece Amerika'nin degil dunyanin en yasanilasi sehirlerinden biri bence. 7 yildir Amerika'da yasiyorum, SD'ya ilk goruste asik oldum. Is ararken de sirketten cok sehir tercihi yaptim ve 1.5 sene kadar once San Diego'ya yerlestim. Ev/kira fiyatlari disinda yasam masraflari acisindan Amerika'nin geri kalanindan cok da farkli olmadigini dusunuyorum. Sosyal hayat burada cok guzel, haftasonu yapilabilecek onlarca farkli etkinlik var. Restoran cesitliligi cok fazla, insanlar sicak, kumsallar muhtesem, is firsatlari (en azindan muhendislik icin konusursam) bol. Acikcasi bu yaziyi yazarken bi tane de olsa negatif yanini aradim San Diego'da yasamanin, ama bulamadim.


  • @irmaka Yani kar yagmuyor, yollar donmuyor, volkan patlamiyor, kasirga vurmuyor, hortum gecmiyor, timsah yurumuyor, kopekbaligi ziplamiyor diyorsunuz kisaca... Eee heyecan ve aksiyon yok o zaman? Bizim millete cok monoton ve sakin gelir orasi gibime geliyor! 🧐😁


  • @MySea Köpekbalığıyla volkanın garantisini veremiyoruz. Büyük beyazlara karşı ırkçılık yapmayacaksak, her türlü zıplar. Guadalupe Adası merkezli, bir aşağıya, bir yukarıya turluyor abiler. Zaten olan volkan da patlarsa, Everglades'de, Kahramankazan'da ya da Alice Springs'de olmak kimseyi kurtarmayacak; hepimiz, her yerden hissedeceğiz onu 🙂 40.000 yıl kadar da geç kalmışlığı var üstelik...


  • @MySea Evet aynen oyle demisim, ruhum yasli demek 😃


  • Merhaba, thy nin Los Angeles uçuşları için San Diego ya shuttle hizmeti bulunuyor mu? Bir yerde görmüştüm ama thy nin sitesinde konuya dair bilgi bulamadım


  • @hakan939 Merhaba, THY'nin var mı bilmiyorum ancak LAX'ten çeşitli noktalara özel shuttle hizmeti var. Daha önce ben https://www.primetimeshuttle.com/ adresinden hizmet almıştım. Ufak bir google taramasıyla siz de rahatlıkla bulabilirsiniz.


  • @POLARBEAR25 teşekkürler. THY LA-İstanbul uçusunu sık kullanabileceğim için THY nin shuttle hizmet bilgisine ihtiyacım var, forumdan dönüş olmazsa THY yi arayıp bilgilendirme yaparım buradan.

  • ⭐⭐⭐

    @kingocali o kadar faydalı ve anlaşılır paylaşımlar ki okurken çok keyif aldım kendimi oralarda hayal ettim☺️ O yüzden çok teşekkür ederim bu karşılaştırmalı paylaşımınız için🙏🏻
    Bir Mersinli olarak San Diego'yu da Amerika'da yaşanılabileceğimiz şehirler listesine ekliyorum.


  • @irmaka olsa olsa, Amerikanin batı kıyısında olduğu için, Türkiye'ye olan uçuş süresinin, doğu yakasına göre daha fazla oluşu olabilir.
    Unutmadan kira fiyatlarının da nispeten texas, florida veya buna benzer yerlere göre nispeten fazla oluşu olabilir.

    Hazır mesaj yazmısken sizlere birşey danışmak istiyorum.

    Bu sene 3.kez greencard başvurusu yapmış, bekar birisi olarak sorumu sormak istiyorum.
    İlk kez Amerika'ya gelecek olursam, cebimde 15-20k parayla, özel bir yeteneğim de yok(devlet memuruyum çünkü). Lyft yaparak(Uber amerikan ehliyeti aldıktan 1 sene sonra izin veriyormuş), doordash, amazon flex, ne bileyim kasiyerlik vs. ile alınacak aylık kazanç ile sandiego da yaşamak mümkün mü?

    Çok video izledim, elimden geldiği kadar da forumları okuyorum. En olumlu yorumların sandiego için yapıldığını fark ettim.

    Daha sonra Houston dediler fakat sıcağı/nemi, sıkıcı şehir yapısı, aşırı hispanik dolandırıcı/isgüzar tayfası, iş bulma anlamında tahmin edildiği kadar olumlu olmayışı vs. buradan uzaklaştırdı beni.

    Austin iyi falan, ama son zamanlarda oraya teknoloji firmalarının yaptığı yatırımlar ve gelişimi dolayısıyla kira ve ev fiyatlarının artışı düşündürdü(eğer Austin kiraları veya ev satın alma bedeli sandiego ya yakında sandiego daha mantıklı tercih olacaktır kanısındayım).

    Florida orlando vs. oraların da sıcak ve nemli yapısı, fırtınası, belki biraz fazla suç oranı, ve benim tahammül edemediğim haşere leri olabilir, bir miktar mesafeliyim.
    Zaten soğukla, yağmurla aram hiç iyi olmamıştır bir İzmirli ve 10 yıldan fazladır İstanbul'da yaşayan birisi olarak.

    Daha iklim sebebiyle doğu yakasının üstlerine baktım. Baktım derken haritadan New york un soğuk olduğunu düşünerek göz kararı jacksonville ile Newyork u uç sınırlar olarak kıstas alıp arada gidip geliyorum.
    Hani azıcık okyanusa açılsın, biraz içerlik de olsa kıyısından köşesinden su kenarında olsum diyip Baltimore a baktım. Aman yarabbi, o ne suç oraniymis öyle diyip kaciverdim 🙂

    Georgia da, Kuzey ve Güney carolina da yerler vardı irili ufaklı. Atıyorum atlanta, Charlotte gibi.
    Bazı yerler için ise hiç Türkçe kaynak bulamıyorum.

    Yukarıda dediğim gibi vasıflı olmadan gelip, şoförlük , dağıtım işleri yapıp Amerikada tutunmak, insanı hayat şartlarında yaşamak herkes gibi benim de gayem.

    En büyük dayanağım bekar oluşum, ha belki bir de ülkemizde büyük şehirlerde tek başıma yıllardır verdiğim mücadele. Bir nevi İstanbul'da araç süren her yerde sürer diyorlar ya, aynı şeyi İstanbul'da ayakta kalan her yerde ayakta kalır' a getiriyorum 😃

    Konuyu toparlayacak olursam, havası ger daim ılık geçen, insanları güler yüzlü, kira fiyatları nispeten uygun(misal aylık kira 2000 değil de 1000-1200 bilemedin en çok 1500 olsun), aynı zamanda haftada 40 saat değilse bile, 50-60 saat çalışarak ayakta kalabileyim(bunu sandiego için yeterli mi ye getirmeye çalışıyorum:) ), eğitim seviyesi bekar olduğum için düşük olsa olur, suç oranı abartılı olmayan, iş konusunda vasıfsız birisinin dahi iş bulmakta zorlanmayacağı tavsiye ve önerilere açığım 40 yaşına gelmiş birisi olarak.

    Unutmadan öyle gece hayatı deli gibi olsun kafasında değilim. Elbette arasıra takılmak iyi gelir insana. Şu bahçeli müstakil evler vardır hayranlıkla baktığımız, onları ben de seviyorum.
    Trulia dan falan sürekli ev bakarken buluyorum kendimi, sanki greencard çıkmış da, cebimde param varmışta, hayak kuruyoruz işte.
    Neyse böyle yine müstakil evlerin olduğu, ancak bu evlerin belli bir site içinde olduğu, hem belirli bir toplulukla iç içe hem de sokaktan önüne gelenin geçtiği bir mahalle ortamına göre korunaklı yerler e rast geldim. Bu sayede komşularla kaynaşmanın nispeten kolay oluşu, belki havuz, spor salonu vs. gibi olanakları bünyesinde barındıran evlere daha uygun rakamla sahip olmanın kullanmanın mümkün olduğu yerlerden bahsediyorum.

    Lafı nasıl topluyordum ya, kafan karıştı 🙂

    İşte gönül öncelik sandiego, akabinde Austin falan diyor, en olmadı doğu yakasında florida ile newyork arası ılıman, iş bulabilme sıkıntısı çekilmeyecek ve sıkıcılıktan uzak yaşam alanlarını bulmakta. Houston son tercih(en kötü ihtimal diyeyim, kötülemek maksatlı yazmadım elbette, olumlu olarak daha korunaklı ve Türk sayısının çok olduğunun verdiği güven var illaki).

    Saygılar.


  • 20 sayfalık diğer bir başlık vardı, Amerika'da nerede yaşamalıyım gibi bir şeydi adı. Onu 2 kere okudum. Mesajımı yanlış yere yazdıysam affola, ancak buradaki doyurucu bilgiden dolayı istemsizce içimi ve sorularımı buraya dökmek istedim.

    Doyurucu ve ayrıntılı olarak kaleme aldığı kıymetli yorumlarından dolayı syn. @kingocali ' ye ve geri kalan değerli forumdaşlara teşekkür ediyorum.

    @kingocali şu an Amerika'da mı yaşıyorsunuz?


  • @motosikletci, içinde söyledi: San Diego

    Daha sonra Houston dediler fakat sıcağı/nemi, sıkıcı şehir yapısı, aşırı hispanik dolandırıcı/isgüzar tayfası, iş bulma anlamında tahmin edildiği kadar olumlu olmayışı vs. buradan uzaklaştırdı beni.

    Boyle mesaji gorup de Houston'a yeni gelen bir Turk'e selam vermek mi? 🤣 California iyi birader, eger cikarsa sen oraya git!


Benzer Başlıklar

  • 1
  • 290
  • 109
  • 10
Forum kurallarına uymayan veya forum düzenine aykırı davranan üyeler uyarılmadan forumdan çıkarılabilirler. Özellikle gereksiz yeni başlık oluşturacakların dikkatine!

109
Çevrimiçi

40.1k
Kullanıcı

4.3k
Konu

420.0k
İleti


| | | |

Powered by NodeBB | Copyright © 2023 Yesilkart Forum