Chapter 10: "MÜLAKAT E-MAİLİ, BİR GECE ANSIZIN"
Günler, grupta tasarlanan dosya transfer isteği e-maillerini KCC'ye adeta saldırırcasına göndermekle geçerken, takvimler 15 Eylül 2020 tarihini, saatler ise 22:00'yi gösteriyordu. Vizeyi ennn az benim kadar hak edenlerden bir dostum beni arayıp, ilk cümlesi "e-maili okudun mu" diye sormak oluyordu. Ben hangi, nerede, kim e-mail diye(bile)meden "mülakat tarihin ne zaman" diye sormaya devam ediyordu. Sonra gerçekten de telefonun ekranında gelmiş bir e-mail olduğunu görüyor, açar açmaz mülakat tarihimin 25 Eylül 2020 saat 07:30'da olduğunu öğreniyordum. Sonradan, neredeyse gruptaki herkese aynı gün aynı saate mülakat tarihi verildiğini öğrenecektim, bu işte bir iş vardı... Sevinmekle daha telaşlı hale gelmenin ortasındaki bir duygu karmaşasıyla hemen AIS kaydımı yapıyor, sonra da 23 Eylül 2020 gününe Unganlar'dan bir doktor randevusu alıyordum daha doğrusu alabiliyordum çünkü çoğu kişi randevu için müsait saat bulamamıştı o kargaşada. Bir yandan seviniyordum, diğer yandan yaşadığımız bu hengamede arada kaynayan başka sıkıntıların aklımda büyük bir hızla tekrar filizlendiğini fark ediyordum. Ertesi gün (alışılagelmişin dışında) işten geç çıkıyor eve de geç gidiyordum, zaten hemen uyuyacaktım, yorgundum. Biraz sonra yine dün geceki gibi arkadaşım arıyor, mülakat tarihlerinin değiştiğini, hemen tekrar kontrol etmem gerektiğini söylüyordu. Eyvahhh! 21 Eylül 2020! Esas panik şimdi başlamıştı. Mülakat tarihini 10 gün kala verdiler diye söylenirken bu süre bir anda 5 güne düşmüştü, yani yeni mülakat tarihim 21 Eylül 2020 saat 14:30 olmuştu. Ya doktor randevusu? Hemen ona da bakmalıydım. Bu dakikaları iç ses anlatıyor: "20-19 Eylül hafta sonu, 18'e bak, full ***, 17'ye bak, 17'ye bak hemen, o ne, tek bir boşluk var, sabah 09:30, alsam mı acaba? Al tabi *! Tamam be kızma alıyoruz, aldık. Bu arada 17'si ne zaman ya? *! 17'si sabah işte, yani biraz sonra! Saat kaç, saat kaç? Saat 23:30! Sabah 9:30'da Ankara'da doktor randevum var. Yanlış mı hesaplıyorum acaba? Yarın işte yani biraz sonra 17'si ve ben İstanbul'dayım, ben İstanbul'da mıyım şu an? Evet, İstanbul'dasın ve yarın sabah Ankara'da olman lazım, anla artıkkk! Ama çok uykum var, yorgunum. Hayır değilim. Açım, değilsin *. Duş falan alsam bari! *. Peki "iş" ne olacak! Salla * * *! Hm hm hmmm. Dur, sakin ol, sakin ol, sakin ol. Uçak, uçak, Ankara’ya uçak, Amerika'ya uçak, bak Melih uçuyorsun, hadi uçak, bak hemen, bak, bak, bak! Yok, uçamıyoruz. Otobüs! Bak hemennn, Pamukkale, Metro, Kâmil Koç, Ulusoy! Hmm, iyi bari, otobüs var." Sonra, benden başkasının kaybolabileceği odamda, muayene ve mülakat için gerekli olan evrakları bu kadar sürede nasıl bulacaktım, benim odamdaki her şey her yerde olabilirdi! Neyse, gerekli her şeyi bulmanın en kolay ve hızlı yolunun genişçe biz valize, gözüme evrak gibi görünen ne varsa doldurmak olduğunu buldum. Saat 00:05, evden çıkıyorum. Saat 00:25, Alibeyköy otogardayım. "Abi en erken Ankara kaçta? 5 dakika. Tamam, bilet lütfen!"
Chapter 11: "YAN ÇİZENLER, VAZ CAYANLAR"
Dediğim gibi, sevinememiştim mülakat tarihi aldığıma/alabildiğime. Bu karmaşık dava işleri ve pandeminin getirdiği belirsizlikler nedeniyle sağlam bir plan yapamamıştım. Ekonomik durumum (daha iyi nasıl anlatılır bilmiyorum ama) ülke ekonomimizden bile daha vahim bir haldeydi. Mülakatta banka hesabında tek kişinin en az 15k dolar göstermesinin istendiğini/beklendiğini düşününce, benim bu miktarı gösterebilmemin, hele de bu kadar kısıtlı bir süre içerisinde bunu sağlamamın imkanı yoktu. O yüzden para yerine alternatif seçeneklere hep ilk tercih olarak bakıyordum. Elle tutulur tek umutvari şey, yakın bir arkadaşımın Amerikalı hali vakti yerinde, yani sponsor olabilecek nitelikte bir tanıdığı olmasıydı. Benim de aylardır tanıdığım bu zat-ı muhterem, 2 ay kadar önce olası bir mülakat tarihi alabilirsem, arkadaşımın ricası üzerine bana sponsor olmayı "sorun olmaz, tabi ki" diyerek kabul etmişti. Nitekim ihtimal gerçeğe dönmüştü, bir şekilde mülakat tarihi almıştım. Görünürde sağlam ve güvenilir olan bu amca, mülakata birkaç gün kala bana " tamam, hafta sonu hallederim" deyip ertesi gün malesef sponsor olamayacağını, i-134 formunu doldurunca devlete kendi hakkında çok fazla bilgi vermiş olacağı için vazgeçtiğini uzunca bir whatsapp mesajıyla iletti. Devlete değil, hükümete güvenmediğini de ekleyen amcamızın, sağlam bir Trump seçmeni olduğunu her konuşmamızda en az bir kez belirtmesi ise çelişkilerle dolu zihnime yenilerini ekliyordu ama şu an ne yeriydi bunu düşünmenin ne de zamanıydı. Sonradan, amcamızı eşi hanım efendinin vazgeçirdiğini öğrenecektim. Buna bile şaşırmadım, çünkü bu süreçte hiçbir şey kesin değildi. Ama ihtimal de olsa aklımdaki bu seçenek de kaybolmuştu, şimdi tam anlamıyla elimde bir şey kalmamıştı. Bu ansızın verilen mülakat tarihi o kadar namüsait bir mahiyette tezahür etmişti ki... Mülakata birkaç gün kalmıştı ve maddi olarak hiçbir şey gösteremiyordum. Bu arada bir arkadaşımın, arkadaşının Amerika'da çalıştığı bir yerden anında "job offer" gönderebileceğini söylemesi üzerine biraz umutlanmıştım lakin bundan da fazla geçmeden geçmeden olumsuz haber gelmişti.
Chapter 12: "ANKARA, UNGANLAR"
Otobüs AŞTİ'ye tam 7:30'da ulaştı. Gece boyu kara kara düşünmeye başlarken bir de baktım ki arka 5li boştu, derhal düşünmekten vazgeçmiştim. Muavin uyandırdığında saat 07:00'yi geçiyordu, 5 saate yakın rahat ve deliksiz uyumuştum. Hemen doktor randevusuna Unganların oraya gittim, randevuya 1 saatten fazla vardı. Hiçbir hazırlık yapmadığım için herhangi bir çıktı vs. de alamamıştım. Uzun bir süreden sonra Ankara'ya geliyordum, İstanbul'a döndüğümde Ankara'nın karakteristiği hakkında çok az şey bildiğimi anlayacaktım. Ankara sanırım geç uyanıyor, esnafların dükkanlarını en erken 09:00 gibi açmaya başladıklarını fark etmiştim. Bu saatte Kuğulu Park'ın o tarafta her yer, her mekan ya yeni açılıyordu ya da kapalıydı, o tarafta zaten kırtasiye gibi çıktı alacak bir yer bulmak da mümkün değil (sanırım), zar zor bir şekilde uyuyan internet kafeciyi esnafın birinin uyandırmasıyla çıktı alabilmiştim. Randevu için yarım saat erken Unganlardaydım. Çok kalabalık olmaya başlamadan kan, idrar, röntgen ve aşı işlerinin bir kısmını öğleden önce, bir kısmını da öğleden sonra bitirebilmiştim. Ertesi gün sonuçları 14:00'te alacaktım. Biraz erken gittim ve telegram grubundan tanıdığım bazı çok değerli kişilerle Unganların önünde ayaküstü güzel bir muhabbet etmiştik. Herkesin herkesi tebrik etmesinden ve bol şanslar dilemesinden sonra sonuçları alıp tekrar kaldığım otele gittim. İşte tam da bu sıralarda, mülakata son 2 gün kala, her şeyden umudu kesmişken durumu paylaştığım bir yakınım çok kısa bir süre için bana bir güzellik yaparak bir miktar para göndermişti. Yine fakat, çok karmaşık bazı sebeplerden dolayı bu paranın yalnızca bir miktarını kullanabilecektim.