Merhaba! Amerika'ya geleli bir aydan fazla oluyor fakat gerçekten forumda birçok kişinin dediği gibi koşuşturma dolayısıyla oturup deneyimlerimi yazacak fırsatı bir türlü buladım. 12 Ağustos'ta İstanbul'dan New York JFK Havaalanına F1 vizem (yüksek lisans) ile giriş yaptım. Memur hiçbir soru sormadı, şu an yaşadığım town'da 7 sene yaşamış kendisi de, tavsiye verip uğurladı beni hatta Detroit aktarmasından sonra okulun ücretsiz airport shuttle'ını kullanarak Ohio'daki küçük bir college town'da kiraladığım eşyalı daireye geldim. Yalnız geldiğimden olsa gerek ben kültür şokunun honeymoon evresini tecrübe edemeden frustration/anxiety evresinde buldum kendimi. İlk iki-üç hafta bu yüzden çok zorlu geçti benim için. Jet lag etkisinin yanı sıra geldiğim gibi oryantasyona başlamıştım ve kendimi sürekli kararımı sorgularken buluyordum.
Okulun kabul şartları gereği tam burslu sayılabilmem için dönem başına bir ders anlatmam gerekiyor. Bu dersler de birinci sınıf öğrencilerinin aldığı academic writing/research dersleri. Böylece tuition ödemiyorum ve belirli bir miktar maaş alıyorum. Oryantasyonda bu role adapte olmak, ders planı hazırlamak ve dediğim gibi jet lag etkisiyle de oldukça zor bir dönem geçirdim. Dil sorunum olmasa da yalnızlık hissiyle baş etmek zordu (Bu hisse hala arada kapılıyorum ama gurbetçi olmak böyle bir şey herhalde) ama okuldaki herkes o kadar yardımsever ve sıcak kanlıydı ve bu alışma sürecinde çok etkili oldu.
Geldiğim hafta sonu ev arkadaşım beni Walmart'a alışverişe götürmüştü. Mutfak malzemesinden nevresimine, ekmeğinden sütüne her şeyi aldıktan sonra 100 küsür dolar ödeyince gerçekten Amerika'da olduğumu idrak ettim. Şu an okuldan aldığım maaş çok yüksek olmasa bile market harcaması yaparken fiyatlardan endişe duymuyorum, kiramı rahatça ödeyebiliyorum ve kenara koymak için param bile kalıyor. Marketlerdeki çeşitlilik de o kadar iyi ki, Türkiye'den sonra ilaç gibi geldi desem yeridir. Evlerde de çamaşır-kurutma makinesi, fırın, buzdolabı, bulaşık makinesinin kendiliğinden olması da şaşırtmıştı beni bu arada.
Bir öğrenci gözüyle bakacak olursam da küçük bir college town'da sunulan imkanlar bile benim Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birinde aldığım eğitimi ikiye katlıyor. Kütüphaneden istediğim kitabı alıp okuyabilmek, bulamadığımda Ohio içindeki başka kütüphanelerden bu kitapları getirtebilmek çok güzel. Ders anlattığım sınıflardaki teknolojik aletler, öğrencilerin kullanımına açık bilgisayar laboratuvarları (bilgisayarların çoğu da Apple bu arada), her hafta bir etkinliğin düzenleniyor olması, hocalarla gerçekten iletişim kurabiliyor olmak... Kendi lisans hayatımı sorgulattı bana resmen. Teaching assistant olarak görev yaptığım için yemekhanede haftada bir kez ücretsiz yemek yiyebiliyorum ve yemekhane yemekleri gerçekten kaliteli. Açık büfe tarzında bir yemekhane bile var. Bana bir mandalina ve ayran arasında seçip yapmamı söyleyen yemekhane çalışanlarını hatırladıkça gülesim geliyor şimdi. Ayrıca food panty dedikleri bir hizmet de sunuluyor. Öğrenciler ve staff ücretsiz olarak haftada bir kere bir çanta dolusu yemek ve temizlik malzemesi alabiliyor. İnsan ister istemez geride bıraktığı arkadaşlarının bu imkana sahip olmadığını düşünüp üzülüyor açıkçası.
Kültüre biraz daha iyi adapte olduğumu düşünüyorum. İnsanlar sıcak kanlı olsa da herkes seviyesini koruyor, ki benim de kişiliğim bu yönde, o yüzden memnunum. Bizim kültürde biraz ısrarcılık var ya (Ölümü gör ye, yemezsen küserim, vs.) onu özlemedim desem yalan olur ama, naz yapmayı seviyormuşum onu fark ettim Burada bir kez hayır dedin mi bir daha sormuyor kimse. Şu anlık beni zorlayan tek şey ehliyetimin olmaması. Araba sürmeyi bilmediğim için çıkıp gezemiyorum. Downtown bölgesi vs. yürümek için gayet güzel, okulun shuttle servisleri de markete, downtown'a, vs. götürüyor ama çıkıp gezemiyorum çünkü toplu taşıma denen şey buraya uğramamış ne yazık ki. Greyhound otobüsleri ile ilgili çekincem olduğu için de henüz Ohio'yu ya da başka eyaletleri gezme fırsatı bulamadım. Gezmeyi çok seviyorum normalde ama araba olmayınca gerçekten çok zorluyormuş. Bir yolunu bulacağız elbet.
Marketlerin çeşitliliği çok güzel demiştim fakat yemek kültürü de bir o kadar kötü. Yemekhanedeki yemek güzel olsa da kalan her şey fast food. Fast food'lar da çok yağlı, atıştırmalık olarak aldığım kurabiye tarzı şeyler de çok şekerli. İnsanların neden fast food'a yöneldiğini görebiliyorum. Evimin iki sokak ötesindeki Wendy's'te vergi dahil menü 5 dolar civarı, evde yapmaktan daha ucuz ve daha hızlı kesinlikle. Fakat sadece makarna yapmayı bilen ben, burada şefe dönüştüm o yüzden. Olabildiğince kendim pişirmeye çalışıyorum ama Türkiye'deyken yediğim ev yemeğinin yerini tutmuyor tabi. Burada Akdeniz, Orta Doğu yemekleri pişiren bir restoran var en azından, canım sarma ya da mercimek çorbası çektiğinde kolayca ulaşabiliyorum.
Siyasi söylemlerden uzak, derslerime odaklı, kenara para koyabildiğim fakat aynı zamanda istediğim harcamayı da rahatça yapabildiğim için çok iyi hissediyorum kendimi. İki sene sonra yüksek lisansımı bitirince hala aynı fikirde olur muyum bilmiyorum ama şimdilik Amerika'da kalmak, özlem duygusuna rağmen, en iyi seçenekmiş gibi geliyor. Üniversitemde kalıp vize sponsorluğu bulma şansım var, bunun için şimdiden de araştırmalara başladım ki zamanı geldiğinde hazır olabileyim.
Benim gibi öğrenci olarak buraya gelmeyi düşünen arkadaşlara yardımcı olur umarım bu yazı. Buraya kadar okuduysanız da çok teşekkürler